İslâm Kozmoloji Öğretilerine Giriş

Kozmoloji; evrenin nihai nedenleri, kaynağı, yapısı ve niteliksel içeriğini inceler. Ortaçağ bağlamında kullanıldığında ise evren hakkında bilgi veren fenni ve beşeri bilimlerin; felsefe, din ve ezoterizm gibi çeşitli disiplinlerin ulaştığı bilgilerin sistemleştirilmesi sonucu ortaya çıkan bütünlüklü kozmos anlayışı manasını karşılar.

Seyyid Hüseyin Nasr’ın İslâm Kozmoloji Öğretilerine Giriş adlı kitabı İslam kozmolojosini İslam dünyasında önde gelen üç ekol üzerinden anlatıyor. Meşşaileri temsilen İbn Sina, batınî eğilimleri temsilen İhvanı Safa ve bağımsız bilim adamı ve âlim çehresiyle El Biruni. Yazar ana Sünni ekol olan Eşariliği ve atomcu teorisini konu dışında bıraktığını belirtiyor.

Kitabın temel fikri, İslâm düşüncesinin vahiy kaynaklı ilâhî bir ruh etrafında şekillenmesidir. İslâm’ın özünü oluşturan bu ruhun merkezindeyse tevhid bulunur. Tevhid sadece Allah’ın bir olması değildir, kutsal birliğin bilincine sahip olmak, Allah’ın zatında; sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde bir olduğunu kabul etmektir.

Nitekim İslam âlimlerini tabiata bakmaya yönlendiren ve de bunun nasıl olması gerektiği hakkında fikir veren birçok ayet vardır. Meselâ; “Göklerde ve yerde nice ayetler (deliller) var ki, yanlarından geçerler de dönüp bakmazlar”. (12/105)

Kant’tan beri biz biliyoruz ki duyu verilerimizi toplayıp değerlendiren kategorilerin dışına çıkan bilgi akıl yoluyla üretilemez. Öyleyse pozitif bilimler Allah’ı tanımamıza nasıl yardımcı olabilir? İslam âlimleri Allah’a ulaşmayı onun sıfatlarının zuhur ettiği kâinatı tevil etmede bulmuşlar. Yani kâinatı yukarda gördüğümüz gibi ayetler olarak görmüşlerdir. İbn Arabi hazretlerinin de dikkat çektiği üzere temelde rüya âlemiyle yaşanılan âlemi ayıran bir şey yoktur. Rüyaları yorumladığımız gibi doğal fenomenleri de yorumlayabiliriz. Tabiatı yorumlamak ve anlamak için kullanılan remizler bir medeniyete egemen olan remizlere bağlıdırlar. Vahiy, belli sembolleri kutsallaştırır ve yüceltir; eşyanın mahiyetinde mündemiç remizler (bitkilerin ve çiçeklerin rengi, güneşin ışığı ve sıcaklığı gibi) fertlerin müşahedesine bağlı değildir; bizatihi mevcutturlar. (Cemil Meriç, Işık Doğudan Gelir sf.101)

Sembolleri düzenleyeceğimiz ilkelerden en belirgin olanı benzeştirme, denge ve harmonidir. Yerler ve göklerin mikro kozmos ve makro kozmosun harmonisine dikkat çekmek Allah’ın varlığı ve birliğini tefekkür ettirmede önemli yer tutar. İhvanı Safa’nın deyişiyle tüm kâinat bir insanın bir şehrin veya bir ülkenin bir olduğu gibi birdir. İslam bilim adamları “bilimsel yöntem”i de ihmal etmemişler yeri geldiğinde çağlarının ilerisinde bir kavrayışla deneye ve gözleme başvurmuşlardır fakat modern biliminin aksine bunun tek mümkün bilgi olduğunu iddia etmemişlerdir.

İslam âlimleri mekanik süreçleri organik bir ruhun fiilleri olarak görerek dünyayı cansızlaşmadan ve manasızlaşmadan kurtarmışlar ve dünyanın Allah ile olan bağlantısını bu şekilde kurmuşlardır. Nitekim bu şekilde görünenin arkasında evreni yöneten bir kuvvetin olduğunu düşünmek ve ne olduğunu bulmak Avrupa felsefesini de uzun süre meşgul etmiştir. Scohepenhauer’un istemi veya Spinoza’nın vücudu doğa olan tanrısı bu minvaldedir. İster dört humor teorisi, ister dünya merkezli kapalı evren sistemi, ister simya ilmi ve kükürt civa teorisi, ister İhvanın Pisagoryen sayıları, isterse de kitapta bahsedilen diğer onlarca örnek bu bakış açısından ele alınmıştır. Mesela Nasr şöyle diyor: “İhvan’ın evreninde mineraller ölü değildir. Bilâkis kendilerine göre bir yaşamları vardır. Onlar ağaçların meyveleri gibi büyürler ve aynı hayvanlar gibi aşk, istek ve nefret hissi duyarlar. Bu teoriler pratik olarak geçerliliklerini kaybetseler de alternatif bir bilim felsefesinin somut kanıtları olarak önemli değer taşımaktadırlar.”

Kitapta bahsedilen düşünürlerin fikirleri İslam dünyası içinde önemli tartışmalara yola açmıştır. Sünni düşünürlerin çoğu felsefecileri Allah’la evren arasındaki ayrımı muğlaklaştırmakla suçlamıştır. Nitekim Sünni ekolde Eşari atomculuğu Allah’ın Kadir sıfatını diğer sıfatlarından daha fazla önceler. Nasr şöyle diyor: “İslâm; teşbih ve tenzih arasında bir orta yol dinidir. Bunlardan sadece birisi alındığında kişiyi çok ciddî yanlışa düşürebilir fakat ikisi birlikte alındığı takdirde Allah ve evren arasındaki ilişkiyi ifade eden bir birleşim olur.

***

İslâm düşüncesinde temayüz etmiş bilim adamlarının kozmolojik öğretilerini incelemek bize modern düşüncenin ürettiği dev bilgi yığınına nasıl bakacağımızı anlamamızı sağlar. Bu ise yabancı düşünceleri kendi potamızda eritebilmemizin asgari şartıdır. Bugün İslâm dünyasında hüküm süren entegrist veya modernist hareketlerin önüne geçebilmek, kimliğimizi kaybetmeden İslâm toplumlarını hak ettiği yere çıkarabilmek istiyorsak öncelikle kendi düşünce kodlarımızı kavramamız gerekir.

Şamil Şulul

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir