Künye: İslâm Estetiği, Turan Koç, İSAM Yayınları, 10. Baskı, Ankara, 2021
***
“İslam’ın ihsan boyutunu, Müslüman olmanın ne demek olduğunun estetik düzeyde bir dışa vurumu olarak görmek mümkündür (…) İhsan imanın ahlaki ve estetik düzeyde bir tezahürüdür.” (syf. 9)
“İslam estetiği “mana” ile “suret”in mükemmel bit uyumunu sergiler, bu uyuma yaslanır ve bunu duyurmaya çalışır.” (syf. 17)
“İslam’ın estetik görüşünün sağlıklı ve tatmin edici bir şekilde ortaya konulabilmesi için onun, bütün estetik değerlerin kaynağı, anlamı ve bağlı oldukları hakikat anlayışı ile olan ilişkisinin felsefi ve metafiziksel dayanaklarının ortaya konulması gerekir.” (syf. 20)
“İslam sanatının epistemolojik gayesi, yani bize bildirmeye çalıştığı şey görünenin arkasındaki görünmeyene ulaşmak, pratikteki gayesi ise dünyayı ve hayatı güzelleştirmektir.” (syf. 21)
“İslam sanatı “tevhid ve tenzih”in gözetilmesi ve hissettirilmesi için soyuta yönelmiştir; ve bu durum, dini ve din dışı ayrımı yapılmaksızın bütün İslam sanatları için söz konusudur.” (syf. 23)
“Hiçbir sanat konularını manevi\ruhani hakikatlerden seçmekle kutlu olmaz. Onun biçimsel dilinin de aynı kaynakla bağlantılı olması gerekir.” (syf. 32)
“İhsan, iyilik ve güzellik niteliğine delalet eden “hüsün” kelimesiyle aynı kökten gelir. (…) İhsanda önemli olan yapılan işin arkasındaki güç ve niyettir. Açıkça, bir iş Allah’ın farkında ve bilincinde olunmadan yapılıyorsa güzel olamaz. Güzel, iyi ve doğru olanın ölçüsü Allah’tır.” (syf. 56-57)
“Bir Müslüman âlemdeki güzellikleri ilahi cemal sıfatını yansıtan bir ayna olarak görür.” (syf. 59)
“Gazzâli ve İbn Sîna’ya göre, güzelliğin özü mükemmelliğin kabulü ve teslimidir ve her şeyin kendine göre bir mükemmellik şekli ya da tarzı vardır. Ama dış güzellik, bir şeyin gerçek güzelliği konusunda sadece rehberdir. Göz sadece dış güzelliği algılayabilir; bir şeyin özüne nüfuz etmek ise kalbe ait bir özellik ve hatta ayrıcalıktır.” (syf. 76)
“Kur’an’a göre güzellik salt görsel ya da duyusal olanla sınırlı değildir. Burada güzellik dış dünyadaki güzellikler yanında duygu, davranış ve düşünce güzelliğini de içine alan bir bütünlük içinde değerlendirilir. Kur’an’da geçen “hüsün”, “cemal”, “ziynet”, “tayyib”… gibi kelimelerin bir kısmı ağırlıklı olarak görsel olanla ilgili olmakla birlikte, bazıları doğrudan doğruya ahlak ya da davranış güzelliğini dile getirir.” (syf. 78)
“Ruhani Aşkın nesnesi ilahi güzelliktir ki bu da sonsuzluğun bir vechesidir. Aşk bu güzelliğe yönelerek ve bu uğurda mesafe kat ederek berraklaşır. Böyle bir güzellik tecrübesinde sevgi bilgi ile birlikte bulunur; yani hakikat ile güzellik bir anlamda birbirinin ölçüsüdür. Bu bağlamda İslam düşünürleri içinde şiir yazmamış hiçbir metafizikçinin de bulunmaması manidardır.” (syf. 84)
“Heidegger’e göre, ‘Güzellik varlığın gizlilikten kurtulması ve gün ışığına çıkmasıdır. Bu da hakikaten başka bir şey değildir.’ Burada güzelliğin fizikötesi içerim ve uzantıları ile ele alındığı görülmektedir.” (syf. 85)
“Hak ve hayır varlığın özünü oluşturur ve başlı başına bir değer ifade eder. İslam’ın güzellik anlayışında bu değerler birbirinden ayrı ve bağımsız alanlar oluşturmaz. Gazzali’nin dediği gibi estetik tecrübede ilim vardır, hal vardır, ef’al vardır. Kur’an’ın birçok ayetinde hayır kelimesi ile hasen kelimesi birbiriyle örtüşen anlamlarda kullanılır. Bu bilinçte olan Müslümanlar da hayır ile haseni yani iyilik ve güzelliği hiçbir zaman birbirinden ayırmamışlardır.” (syf. 86)
“Ululuk tecrübesi nihai anlamda Allah’ın cemal sıfatının celal sıfatıyla olan ilişkisinin estetik düzeyde bir tecrübesidir. Nitekim tasavvufta, Hakk’ın insana yakınlaşmasının aracı olan güzelliğe sadece “cemal” denirken, bu güzelliğin göz kamaştırıcı bir düzeydeki tecellisi “ulüvvü’l-cemâl” (cemalin yüceliği) veya cemalin celali olarak isimlendirilir. Tasavvuf ulularına göre, zuhuru şiddetli olan her cemal celal adını alır.” (syf. 89)
“‘Biz ayetlerimizi dış dünyada ve kendi içlerinde onlara göstereceğiz’ (Fussilet 41/53) ayeti Müslüman düşünür ve sanatçılar açısından son derece uyarıcı olmuş, dolayısıyla onlar zahiri tecellilerle zat-ı ilahi arasındaki ilişkiyi sürekli göz önünde bulundurmuşlardır. Zaten Müslümanlara göre, her şey Allah’ın bir ayetidir; yani O’ndan gelen, O’nun irade ve kudretini hatırlatan bir işarettir.” (syf. 93)
“Her şeyin (hal diliyle) yaratanı tesbih ettiğini bildiren âyet de bize böyle bir şeyi telkin etmektedir. Kur’an’da tabiattaki olgu ve olayların bir âyet ve işaret olduğu bildirilir. Bu anlamda tabiat açık bir kitaptır.” (syf. 93)
“Varlık ontolojik olarak cemal ve kemalin sergilenmesi olduğundan, âlemdeki hiçbir şey özü itibariyle çirkin değildir. Güzellik asli, çirkinlik ise ârızî veya itibari bir durumdur. Bunun anlamı, güzellik ve çirkinlik, nesne, durum ve olayların birbiriyle olan ilişkilerine göre farklı değerlendirmelere tabi olabilir; ama mutlak anlamda her şey güzeldir demektir.” (syf. 113)
Aktaran: Abdüssamet İsak