İnsanlar Tepinir Filler Ezilir

Diyalog felsefesinin en önemli düşünürlerinden olan Martin Buber’a göre hakikat ben ve sen’in karşılaşmasından ortaya çıkar. İnsanlar arasından sen-ben ilişkisi aslında kişinin Allah ile olan ilişkisinden doğar. Allah her an kuluyla bir şekilde konuşmaktadır. Bazen kuluna başka bir kuluyla seslenirken bazen de bir doğa olayıyla ya da bir nesneyle seslenir. İşte burada önemli olan bu seslenmeleri duymak için kişinin kalbini hazır hale getirmesi ve ayrıntıların üzerindeki baskısından kurtulup odaklanmayı başarmasıdır. İnsanlar ilişki kurarak yani iletişim içine girerek hem kendilerinin sesini hem de Allah’ın kendilerini seslenişlerinin farkına varırlar. Çünkü insan kendini ancak diğerinde görebilir. Kendine kör olan insanın, kendini görebilmesi için en büyük lütuf diğer insanların varlığıdır. Sözün özü diyalog kurmak insana bilme yolunu, kendini tanıma irfanını açan bir imkândır. İnsanlar konuştukça, birbirlerinin dert, fikir ve duygularına değerler. Yani kendilerine değerler…

Edebi eserler de bu sebeple diyaloglardan faydalanırlar. Muhataplarına ulaşırken sen ve benin gücünden ve yakınlığından yararlanırlar. Mehmet Erikli tarafından yazılan “İnsanlar Tepinir Filler Ezilir” kitabı zaman zaman diyaloglar üzerinden anlatılan, olay ve durumları özetleyen kısa, ironik, iğneleyici yer yer alaycı denemeler ile hakikate yaklaşma derdinde olan bir kitap.

Kendi hikâyesi içinde çırpınan, yolculuğunu yarım bırakan insanın, kavram ve imgelerin konu edindiği kitabın bir derdi var: Modern insanın anlama ulaşma zorluğu. Anlamın kendini kat be kat yorganlara sarması ve günümüz insanının her gün bu anlamdan uzaklaşıp kendini haz ve hıza bırakması diyebileceğimiz mesele aslında ne düşüneceğini şaşırmış insana ayna tutuyor. Bu sebeple olsa gerek Erikli şöyle diyor: “Şu çağda fikrinin hakkındansa, cebinin hakkını düşünen adamların yanında çıldırmamak elde değil.”

Varlık sorunumuz olmadığını söyleyen yazar, mutlu olmanın varoluş sorunundan yalıtılmış olmasında aranması gerektiğini vurguluyor. Çünkü kafalarını mütemadiyen çukura, batağa ve çıkmaza dayayanlar; akıldan öte köy bilmeyenler, idraki ve iradeyi irfandan başka her yerde arayanlar mutsuz olurlar.

Aslında mutlu olmak gibi bir yükümlülüğümüz olduğunu düşünmeyen biriyim ama insan nedense her işinde mutluluk ve rahatı arıyor. Hatta pek çok insanın yaşam gayesi mutluluk ve rahattan geçiyor ki bu mutluluk ise tensel mutluluk olarak günümüzde kendini gösteriyor.

Yazarın bir diğer karşı çıktığı mesele ise ilk insanların mağarada hayvan gibi yaşayan, yemesini, içmesini, yatmasını bilmeyen bir mahlûk olarak tanımlanması. Sanıyorum yazar, kendi kavramlarımızı kendimizin tanımlamamız gerektiğine vurgu yapıyor. Çünkü başkaları tarafından tanımlanmak aslında başkalarının sınırları ve fikirlerine çekilmek demektir.

Ve son olarak insan ve antidepresan meselesine değinmek istiyorum. Uluslararası Pazarlama Servisi verilerine göre Türkiye’de antidepresan tüketimi 2003 yılında 14 milyon 238 bin kutu iken, 2008 yılında 31 milyon 302 bin kutu ile %120 oranında artmış. Yazar burada unutma kavramının üzerinde duruyor. Unutulan her anın yerine yenisinin gelmesi, unutma kavramının önemini düşürüyor ve adiyattan bir iş haline getiriyor. Böylece insan unutmak için hatıra biriktirir bir hale geliyor ki bu da sahiciliğini öldürüyor. Bu sebeple olsa gerek yazar şöyle diyor: “Aklını derin unutuluşlara maruz bırakmadan, kendi gerçekliğini ıskalamadan ihtiyarla.”

Birçok mesele ve kavram, insan, toplum, dil, edebiyat ve yeni toplum düzeni üzerine yazıların yer aldığı “İnsanlar Tepinir Filler Ezilir” kitabı okurlarını bekliyor.

Serdar Kocabaş

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir