İlk Yapma Dil: Bâleybelen

Batı dünyasında, Allah’ın, âdemoğluna öğrettiği ve kusursuz dil olduğu kabul edilen “ana dili” keşfetme çalışmaları, farklı dönemlerde çeşitli düşünürler tarafından gerçekleştirildi. Dante (ö.1321), evrensel dili halk dillerinden hareketle bulunabileceğini söylerken Bacon (ö.1626), bütün dillerin karıştırılması sonucu elde edilecek olan verilerle felsefî grameri olan mükemmel bir ana dilin ortaya çıkabileceğini düşündü. Leibniz (ö. 1716) de bu çalışmalardan geri kalmadı ve hakikâti keşfetme yolunda bilimsel veya yapay bir dilin baştan yaratılması gerektiğini savundu. 16. yüzyılın Batı dünyasında bu tartışmalar ve araştırmalar sürerken Doğu’da, ilk yapay dil bulunmuş, yaklaşık 10 bin kelimelik bir lügât bile oluşturulmuştu.

1528 senesinde Edirne’de dünyaya gelen ve asıl adı Mehmed bin Fethullah Ebu Tâlib olan Muhyî Gülşenî, dünyanın bilinen ilk yapay dili Bâleybelen’i inşa etti. Peki, Muhyî Gülşenî kimdir ve inşa ettiği dil olan Bâleybelen nedir?

Şah İsmail’in, 1501 tarihinde Tebriz’i işgal ettikten sonra gerçekleştirdiği kıyımlardan dolayı çoğu kodaman aile, Osmanlı’ya iltica eder. Bu aileler arasında Edirne’ye yerleşen Ebu Tâlib’in oğlu Fethullah da vardır. Burada Zahide Hanım’la evlenen Fethullah’ın iki oğlu ve bir kızı olur: Mehmed (Etmekçizade) ve Mehmed (Muhyî) ve ismi meçhul kız. Muhyî, eğitim hayatına, ilme ve tasavvufa bağlılığı olan babası sayesinde Üçşerefeli Medresesi’nde başlar. Burada Ubeydullah Ahrar’ın torunu Şeyh Kasım, Gülşenî Âşık Musa ve Şeyh Mahmûd-ı Halvetî’nin irfanî ortamlarında bulunur. Muhyiddin İbnü’l Arabî hazretlerinin kitaplarıyla meşgul olur ve Silsiletü’l-aşk kitabını yazar. (1543) Vahdet-i vücûd anlayışını benimsediğini ilân eden bu kısa manifestonun ardından Rumeli Kazaskeri Çivizade’yle İbnü’l Arabî hazretleri konusunda yaptığı tartışma ile ünlenir. Daha sonraları öğrenimine İstanbul’da devam eder. Devrin ileri gelen ilim adamlarından dersler alır: Hâfız Muhammed-i Semerkandî, Gülşenî Muhyiddin Karamanî, Nakşî Hâkim Çelebi bunlardan birkaçıdır. Bu dönemde Kanunî Sultan Süleyman’a şiirlerini sunarak ilgisini çekmeye çalışır. Düzenlenen edebiyat toplantılarına da bu evrede yoğunluk verir.

Medrese öğretiminin ardından Mısır’a kadı olarak atanan Bâkî Efendi’ye vekâlet olarak eşlik eder. Bu görevi bıraktıktan sonra Kahire’ye yerleşir. Burada, Gülşenî tarikatının kurucusu İbrahim Gülşenî’nin vefatından sonra yerine geçen oğlu Ahmed-i Hayâlî’nin halifesi olur. İstanbul’a kısa süreliğine şeyhiyle dönen Muhyî, bir müddet Gülşenî postnişinliğine oturur. Mürit kitlesinin artmasından ve şeyhine rağmen kendisinin yoğun ilgi görmesinden huzursuzlanan Muhyî, Kahire’ye döner. Hac vazifesi sonrası şeyhine damat olur ve tekkede müritlerin yetişmesinde hocalık yapar. Birkaç kez daha İstanbul ve Edirne’ye ziyaretler düzenleyen Muhyî, Mısır’da, 1605 senesinde vefat eder ve Gülşenîhane’nin haziresinde defnedilir. Yaklaşık 200 eser bırakan Muhyî, şairliği, Muhyiddin Arabî hazretlerinin çizgisini takip eden tasavvufî çalışmaları, Nakşî ve Gülşenî şeyhleri üzerine kaleme aldığı menakıpları, kendi mistik tecrübesini anlattığı eserleri; tarih, gramer, tefsir, hadis, siyasetname, kelâm gibi birçok konuyu işlediği müstakil metinleriyle devrin en çok eser veren yazarları arasında yer aldı. Osmanlı zamanında yaşayan bu çok yönlü derviş, tüm bunların üzerine 1566-1574 yılları arasında tamamladığı, gramer düzeyinde dünyanın ilk yapma dili olan Bâleybelen’i de katar.

Dönemin, dile, çoğunlukla da Türkçeye eğilen en önemli isimlerden biri Muhyî’dir. Bünyâd-ı Şi’r-i Ârif adlı eserinde Türkçenin ekleri ve işlevlerini, Bâleybelen risalelerinde toplayarak bir gramer hacmine ulaşacak derecede Türkçenin yapı bilgisini ve söz dizimi ortaya koyar. Kendisini, zebân-zede-i ebkemân (dilsizlere dil veren) şeklinde tanımlar. Zaten Bâleybelen de dilsizleri dillendiren ya da dilsizlere hayat veren anlamlarını taşır. Bu konu hakkında Mustafa Koç, “Babilden Bâleybelene: İlk Yapma Dil, İlk Kutsal Dil” başlıklı çalışmasında neden Bâleybelen kelimesinin kullanıldığını şu şekilde çözümler:

Söz dizimi, Arapçayı esas aldığından Lisânü’l-Muhyî tamlamasına Bâleybelen karşılık gelir:

Bâleybelen <Bâle’y-belen

Bâl: dil, lisan

Belen <bel-en (bel: dirilt-, hayat ver-) fiilinden; “-en” sonekiyle teşkil edilmiş etken sıfat-fiil: dirilten, hayat veren

y: Arapça belirteç (Harf-i ta’rif) “el-“ işlevinde örnek.

Farsça lisân-ı Muhyî tamlamasının karşılığı ise Bâlebelen’dir. Ancak Muhyî, sürekli bir şekilde Arapça tamlamanın karşılığı olan Bâleybelen’i kullanır.”

Baleybelan dili, ilk olarak, 1805’te Bağdat’ta Fransa Kraliyet Enstitüsü Eski Edebiyat ve Tarih Bölümü muhabiri Rousseau tarafından, özel bir kütüphanede yapılan araştırma sonucu ortaya çıkmıştır. Ne olduğunu anlayamadığı bir yazmayla karşılaşan Roussueau, yazmanın giriş sayfasının kopyasını, o sıralar İstanbul’da Alman İmparatorluğu Elçiliği’nde ataşe olarak görev yapan Hammer’e gönderir. Hammer, tanımlayamadığı bir dille yazılı bu alıntıyı, düşüncelerini almak için Sacy’ye iletir. Sekiz yılın ardından söz konusu alıntıyı içeren Kitâbu Aslı’l-Merâsıd ve Faslı’l-Makâsıd başlıklı eserin, Fransa İmparatorluk Kütüphanesi Doğu yazmaları koleksiyonunda yer alan yeni bir nüshasını bulan Sacy’nin, yazmayı tanıttığı etraflı yazısıyla yapma diller tarihinin bu ilk somut çalışması gün ışığına çıkarıldı. Oryantalizm araştırmalarının büyük kâşifi Sacy, ilk olarak bilinmeyen bir dilin ilk verilerine ulaştığını düşünüyordu. Bu dil, iki sebepten ötürü vardı: Ya kaybolmuş bir millete aitti ya da Doğu Kabalistlerinin kullandığı gizli bir dildi…

Muhyî Gülşenî’nin yaşadığı dönem ve bulunduğu kültür, onu yapma dili çıkarması için bütün şartları hazırlar. Nitekim Osmanlı’nın hâkimiyet alanı genişlemişti ve bu büyük coğrafyada farklı dilleri konuşan milletlerin bir araya gelmesi, birbirleri ile iletişimi kurabilmesi için ortak bir dilin temin edilmesi gerekliydi. Devlet, resmî yazışmalarda Türkçeyi öne çıkarmasıyla beraber diğer doğal diller üzerinde de bir kural getirmez. Gülşenî, milletler arası iletişimi temin edecek ortak dilin inşasını bu arka plandan alır. Osmanlı kültürünün içerisinde bir problem olarak gördüğü iletişimsizliği, öğrenimi basit bir yapma dille halletme yoluna gider. Bu dili oluştururken bir gün bütün Osmanlı tebaasının bu dili konuşacağının hayâlini de kurar. Yazılarında bu arzusunu açıkça dile getirmiştir. Bu dille ilgili ilk risalesi olan Bereme’y-Kâbe’y-Nele (İlmu’l-Harfi’l-Kebir)’de şöyle ifade etmiş: “Dilsizleri dillendiren ve ihsan ehlinin dilini icat eden, ifadeden âciz Muhyî, böyle beyan eder ki bu güzel kitap, Sultan Selim’in oğlu, cihan sultanlarının sultanı, zamanının hakanlarını emri altına alan, halkın terbiyecisi, kimya tesiri gösteren bakışının yönelmesiyle her zerreyi nurlu güneşe döndüren, “hurûf-ı âliyât ve kelimât-ı tâmmat”a tasarruflarıyla bütün varlığı kendisine bağlayan ve birçok dil bilen Murat’ın tahta çıktığı 982/1574 tarihinde tamamlandı. Eserde geçmiş ve gelecek ilimlerin kuralları, şimdiki zamanın kurallarıyla düzenlendi. Eserlerin telifine ilk sebep olarak Sultan Selim’in tahta çıktığı 973/1566 yılının Kadir gecesi, Mısır Camii’nde irfan erbabının yol göstericisinin güzel irşadı, insanların ve cinlerin peygamberi Hazreti Peygamber’in yardımıyla “Rabbenâ ve âtinâ mâ va’adtenâ ‘alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevme’l-kıyâmeti inneke â tuhlifu’l-mî’âd” karşılığına mazhar olduktan sonra, ilâhî ilimleri ve hakikâtleri bağışlayıcı Allah Taala’nın dergâhından gizli hazinesindeki ilimlerden halkın kullandığı dillerin dışında, daha önce hiç kimsenin meydana getirmediği ve birçok ilmin yazılmasına ve anlatılmasına imkân veren yeni bir diledim. Nitekim, tasavvurda olan arzu oku hedefine ulaştı: bilgide olan hakîkât ortaya çıktı.

…Öyle müstakil bir dil icat ettim ki, böylesini âdemoğlu yaratmadı. Türkçe ve Farsçayı bu dile aktardım. Arap dizilişiyle bu binayı sağlamlaştırdım. Adını Bâleybelen koyduğum bu dilde on konu tertip edildi. Her ilimde fazilet sahiplerinin aşamadıkları yüz meseleyi yetkince yazdım. Hak ehli birçok eser meydana getirdiler, ama hiçbiri böylesini meydana koymuş değil”

Muhyî Gülşenî’nin, ortaya koyduğu Bâleybelen dili için başka bir teori bulunmakta: Dindeki ve tasavvuftaki bazı konuları, avamın ve bazı medrese ehlinin anlam yükleyememesi sonucu ortaya çıkarttıkları düşüncelerden korumak. Bunu engellemek adına böyle bir dilin icat edildiği varsayılmakta. Genelde tasavvuf âlimlerinin, özelde İbn Arabî hazretlerinin düşüncelerine bağlı olan ehli tasavvufu, muhalif düşüncelerden korumak bu dili doğuran hamlelerden biri olarak gösterilmektedir. Muhaliflerin sık sık kamuya aktarmaktan çekinmedikleri düşünceler, İbn Arabî hazretleri hakkında verilen sert fetvalar, İbrahim-i Gülşenî için öne sürülen tahkikatlar, At Meydanı’nda idam edilen İsmail Maşukî hadisesi, bazı görüşleri yüzünden zındıklıkla suçlanan, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin fetvasıyla 1550’de idam edilen Muhyiddin Karamânî olayı ve Muhyî Gülşenî’nin hayatı boyunca İbn Arabî düşüncelerini savunurken yaşadığı sıkıntılar, sadece ehlinin kullanabileceği özel bir dili hazırlayan sebepler olarak görülebilir.

Mustafa Koç, “Bâleybelen İlk Yapma Dil” adlı kitabında şu bilgileri verir: “Muhyî, iki yüz eserini bu dilde yazmış ve diğer sûfîlere de aynısını önermiştir. Bazı öğrencileri ona uysalar da bazıları da bir dil yaratmanın Allah’a şirk koşmak olduğunu söylediler. O yine de Bâleybelen üzerinde ısrarla çalıştı. Dilin gramer yapısını ve sözcüklerini ortaya döktü. Çok geniş kapsamlı bir dil bilgisi inşa etti. On bin adet sözcük türetti ve yazdığı sözlükte bu sözcüklerin hepsinin Türkçe, Arapça ve Farsça karşılıklarını verdi.”

Bâleybelen dilinden birkaç örnek:

Aşık: set
deri soymak: neçem
ekmek: betem
gölge: şal
fal: neyad
iftira: kilar
kâbus: binhav
laf: kebe
mana: gebi
nefes: ad
padişah: minal
Rabb: Beslecen
ümmet: deras
vücud: bahreme
Ya Allah: Yaan…

Adem Suvağcı 

 

Bu yazı Mustafa Koç’un aşağıda adı geçen makalelerinde faydalanarak yazılmıştır. 

Mustafa Koç; “Bilim Tarihinin İlk Yapma Dili Bâleybelen”
Mustafa Koç; “Babil’den Bâleybelene: İlk Yapma Dil, İlk Kutsal Dil”

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Feyyaz Kandemir , 13/12/2019

    Adem, bu yazıyı yazarak beni bir yükten kurtarmış oldun, sağolasın kardeşim.

    • Adem Suvağcı , 15/12/2019

      Olur mu öyle şey abi? Ne zaman istersen… :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir