Küba’nın güneydoğusundaki eski Oriente vilayeti içinde yer alan Guantanamo, uzun yıllar kahve üretim merkezi olarak biliniyordu. Önceden beri şehrin Guasco Irmağı ve dağlık engebeli yamaçlarına değin kahve ağaçlarını her tarafta görebiliyordunuz. Buradaki İspanyol evleri, Atlas Okyanusunun sonsuzluk manzarası ve Rüzgârüstü Boğazı’nın güzelliği şiirsel bir mekân oluşturmakla kalmıyor, çoğunlukla sizin romantik bir atmosfere kapılmanıza yol açıyor.
Irak Savaşı ve 11 Eylül olayları sonrası bu kara parçası, genel olarak 2002 yılından itibaren dünya kamuoyunda; Amerika’nın Guantanamo Körfezi askeri üssü ve hapishanesi ile adından sıkça söz edilen bir mekân oldu. Burada, başta Irak ve Afganistan olmak üzere çeşitli ülkelerde ele geçirilen terör örgütleriyle ilgisi olduğu düşünülen, şüpheli kişiler tutulmaktaydı. Sonradan öğrenildiğine göre bu şüphelilere akla hayale gelmez işkence metotları uygulanmaktaydı.
Guantanamo Esir Kampı, üç kısımdan oluşan bir yapıydı. Bunlardan ilki olan ‘Kamp Delta’ ki bu Kamp Echo (Sadece insan çığlıkları duyulur) diye de bilinir, daha hafif görülen suçlular için tasarlanmıştı. Kamp İguana ve Kamp X-Ray [Gitmo] ise hem tecrit hem de işkenceli sorgulamalar için dizayn edilmişti. Bu kampların insanlık dışı bir hapishane olarak kullanılması birçok entelektüelin, insan hakları örgütünün bir takım eleştiri ve protestolarına neden olmuştu. Daha sonra Amerika kamuoyunda ortaya çıkan fotoğraf ve sorgulama kayıtlarından anlaşıldı ki burada tutulan insanlar hukuki bir süreç başlatılmadan sistematik bir işkenceye maruz kalmış ya da çok kötü şartlarda yıllarca yaşamaya mahkûm edilmişti. [Bush yönetimi 3. Cenevre Antlaşması’nı keyfi bir şekilde askıya almıştı.]
Assembly COE Int. göre tutukevindeki yasadışı uygulamalara dair Avrupa Parlementosu da bir rapor hazırlamıştı. BM ve Uluslararası Af Örgütü daha sonra yazdıkları Guantanamo Esir Kampı hakkındaki yorumlarda durumu tam bir ‘insan hakları skandalı’ olarak tanımlamışlardı. 2006 yılında BBC’de yer alan küçük bir habere göre tutukevinde üç tane ölü bulunmuştu. Savunma Bakanlığı Pentagon’a göre: “Kendilerini bariz bir intihar sözleşmesiyle öldürmüşlerdi.” Bu hapishanenin kapatılacağına dair Barack Obama bir söz vermiş fakat hâlâ kapatılamamıştır. Ne ekersen onu biçersin! Bugün Irak’ta kan ve gözyaşı varsa bu Guantanamo gibi yerlerde inşa edilmiştir.
Kamp hakkında Iowa Üniversitesi yayımlarından çıkan; “Poems from Guantanamo” [Guantanamo’dan Şiirler] isimli ilginç bir çalışmaya rastladım. Bu kitap Marc Falkoff tarafından Guantanamo tutuklularıyla görüşülerek, onların hüzünlü şiirleri bir araya getirilerek oluşturulmuş. Kitaba Flagg Miller bir önsöz yazarken, son sözü Ariel Dorfman hazırlamış. Kitaptaki şiirlerde bir manada Guantanamo kendi sesini bulmuştur diyebiliriz.
Şiir, insan sesinin sanatıdır. Herhalde bu sanatın gayelerinden biri de gerçek veya mecâzi bir şekilde de olsa bizim kalplerimizde gizli olan insanlığımızı aramak olmalı. Kitaptaki şiirler ve şairleri resmi olarak gizlenmiş seslerin ve bir anlatının tanıklığını yapmaktadır. Bu şiirlerde; insan onurunun acımasız koşullara dair nasıl bir şiirsel bağlam (Hukuk ve Edebiyat) kurduğunu görüyoruz.
Cuma al Dossari’nin kitapta yer alan; Ölüm Şiiri’ndeki “Kanımı al! Ver benim ölü kefenimi.” gibi dizleri oldukça etkileyici. Kitaba: Aamer; ‘Barış için mücadele’, Abdülaziz; ‘Cezaevi Karanlığı’, Anazi; ‘Babam için’, Badruzzaman; ‘Kafesteki Aslan’, Müslim; ‘Onlar yardım edemez’ ve ‘Kupa şiiri’, El Karani; ‘Benim Yaşamım’ şiirleriyle katkı sağlıyor. Ayrıca ‘Pranga’, ‘Açlık grevi şiiri’, ‘Bu gerçek mi?’, ‘Üzgünüm sevgili kardeşim’, ‘Gizli özlem’ ‘Kalbin tuhaflığı’, ‘Deniz gazeli’ gibi dikkat çekici şiirlerde var.
“Ey Baba! Burası adaletsizliğin yuvası, Yapılan haksızlığa dağlar ağlıyor. Bir suçum yokken suçlu oluyorum. Benim kavisli pençelerim var, Ama beslenen bir koyun gibi satıldım.” Audre Lorde’nin dediğine göre bu silik dizeler ilkin diş macunu kutuları, çakıl taşları ile köpük bardak kutuları gibi objeler üzerine çizikler şeklinde yazılmış. Daha sonra bazı tutuklu avukatları bu dizeleri kâğıt formuna aktarmış. Bu dizeler kanaatimce üzerlerine hayallerin yüklendiği formlar olarak düşünülebilir. İnsan, ne şartta olursa olsun her daim hayatta kalmak için umut/hayal ediyor…
Beyaz Arif Akbaş