Görünmez Kentler

Künye: Italo Calvino, Görünmez Kentler, YKY, Çeviri: Işıl Saatçioğlu, 15 Baskı, 2013, İstanbul.

***

Belki de kent yaşamının kriz noktasına yaklaşmaktayız ve Görünmez Kentler, yaşanmaz hale gelen kentlerin kalbinden doğan bir rüya. (Syf.12)

Merdivenli yolların kaç basamaktan oluştuğundan, kemer kavislerinin açı derinliğinden, çatıların hangi kurşun levhalarla kaplandığından söz edebilirim sana; ama şimdiden biliyorum, hiçbir şey söylememiş olacağım sonunda.  Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değildir, kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir: bir sokak lambasının yerden yüksekliği ve orada idam edilen zorbanın sallanan ayakları ile yer arasındaki uzaklıktır; o lambadan karşı parmaklığa gerilen ip ve kraliçenin düğün alayının geçeceği güzergâhı donatan süslemelerdir… (Syf.62)

Eğer bir binada hiçbir tabela, hiçbir figür yoksa binanın biçimi ve kentin düzeni içindeki yeri, işlevini göstermeye yeterlidir: krallık sarayı, hapishane, darphane, ilkokul. (Syf.64)

Bellek denen şey çok zengin: sürekli yineler göstergeleri, yineler ki kent var olmaya başlasın. (Syf.69)

“Tüm amblemleri tanıdığım gün,” diye sordu Marco’ya “imparatorluğuma sahip olabilecek miyim nihayet?”                                                                                                                                                                                                                                                                       Venedikli: “Hiç heveslenme Hünkârım: o gün sen kendin amblemler arasında amblem olacaksın. (Syf.72)

Kentler vardır, yıllarla ve değişerek arzuları biçimlemeyi sürdürürler; kentler vardır, ya arzularca silinir ya da arzuları siler, yok ederler. (Syf.81)

Kentlerle ilişkimiz rüyalarla olduğu gibidir: hayal edilebilen her şey aynı zamanda düşlenebilir, oysa en beklenmedik rüyalar bile bir bilmecedir. Kentleri de rüyalar gibi arzular veya korkular kurar; söylediklerinin ana hattı gizli, kuralları saçma, verdiği umutlar aldatıcı, her şey, başka bir şeyi gizliyor olsa da. (Syf.87)

Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır. (Syf.88)

Marco Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor.
“Peki, köprüyü taşıyan taş hangisi?”diye sorar Kubilay Han.
“Köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi,”der Marco.
Kubilay Han sessiz kalır bir süre, düşünür. Sonra ekler:
“Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey var o da kemer.”
Marco cevap verir: “Taşlar yoksa kemer de yoktur.”(Syf.127)

“Belleğin imgeleri bir kez dile vurulup sözlerle sabitleşti mi silinip gider”, dedi Polo. (Syf.132)

Yüce Han’ın tahtının ayakları dibinde çini bir döşeme uzanıyordu. Dilsiz haberci Marco Polo, imparatorluk sınırlarına yolculuklarından getirdiği eşya örneklerini bu döşemede gösteriyordu hükümdara: bir tulga, bir istiridye kabuğu, bir hindistancevizi, bir yelpaze. Elçi bunları siyah beyaz karolar üzerinde belli bir düzene göre dağıtıyor, düşüne taşına yerlerini sırayla değiştirerek yolculuk hikâyelerini, imparatorluğun durumunu, uzak başkentlerin özelliklerini anlatıyordu hükümdara. (Syf.163)

Kendinizi hiç değişmeyen bir göğün, kusursuz bir mekanizmanın dişli parçaları gibi hissettiğinizden kentiniz ve göreneklerinizle ilgili en küçük bir değişiklik yapmaktan kaçınıyorsunuz, anlıyorum bunu. (Syf.190)

Kim bilir, belki de biz burada konuşurken imparatorluğunun sınırları içinde bir yerlerde doğmakta bu kent; istersen bulabilirsin onu, ama ancak benim söylediğim şekilde. (Syf.203)

 

Aktaran: Havva Sümeyra Altınsoy 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir