Künye: Gecekondu Site Rezidans (Bursa’da Sınıf ve Mekân), Kemal Temel, İletişim Yayınları, İstanbul, 2023.
***
Kapitalist toplumun ortaya çıkışıyla birlikte sermaye birikiminin kent ölçeğinde yoğunlaşması, kentin mekânsal organizasyonunu dönüştürmüş; etnik kimlik, cemaat ve din temelli ayrımlar yerini sınıf temelli yapılanmalara bırakmıştır. (Sayfa 33)
İnsan deneyiminin bir koşulu olarak mekân, üzerinde yaşayan insanlar için yer olmanın ötesinde farklı toplumsal varoluş koşullarına karşılık geldiği ve toplumsal farklılığın nesnelleştiği genel ve üretken bir süreçtir. (Sayfa 44)
Erken çocukluk evrelerindeki toplumsal deneyimlerin bilinç dışına nakşedilmesiyle oluşan habitus, toplumsal dünyadaki konumun kalıcı deneyimi olarak kalıcı yatkınlıklar sistemi oluşturur ve faillere bilişsel ve duygusal bir kılavuzluk sağlar. Böylelikle toplumsal sınıfların farklı veya özdeş koşullarını açığa çıkararak onların kendine has bir biçimi olduğunu gösterir. Farklı sınıfların beslenme biçimleri, dil, resim ve müzik beğenisi, dekorasyon tercihleri, sportif faaliyetleri ve giyinme tarzları aslında sınıf habituslarını ortaya koyar. (Sayfa 57)
Türkiye’de bölgeler arası eşitsiz gelişimlerin neredeyse benzeri Bursa’da Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım merkez ilçeleri arasındaki tren yolculuğu esnasında görülebilir. Bu ilçeler şehrin doğu-batı aksındaki gelişimiyle olağan paralellikler taşır. Üç ilçeyi birbirine bağlayan metro hattında, farklı sınıftan insanlar sürekli ayrışan bölgeler arasında hareket eder. Tren her ne kadar fiziksel mesafenin hızla katedilmesini sağlasa da üç farklı toplumsal mekânı birbirine bağlamaz. (Sayfa 74)
Hâlbuki Türkiye’nin nüfus bakımından dördüncü büyük şehri olan Bursa, 19. yüzyıldan itibaren kapitalist dünya ekonomisine adım atan ve Türkiye’de sanayileşmenin erken örneklerini sunan tek merkezdir. (Sayfa 77)
Modern toplumsal yaşama ait sınıfsal ilişkilerin filizlendiği erken bir mekân örneği olmasıyla Bursa, Türkiye tarihinde özel bir öneme sahiptir. (Sayfa 77)
Osmanlı döneminde ücretli emeğin ortaya çıkışına tanık olan ilk bölge olması, Türkiye’nin ilk girişimci örgütlenmesinin Bursa’da kurulması, erken cumhuriyet dönemi ilk sanayi hamlesinin Bursa’da gerçekleşmesi, ilk organize sanayi için yine kentin tercih edilmesi, Türkiye’de ilk özel limanın Bursa’da açılması gibi etkenler, endüstriyel Türkiye’nin doğuşuyla Bursa’nın doğuşunun eş zamanlı gerçekleştiğini göstermektedir. (Sayfa 77)
Bursa’nın kentsel gelişimi kendine özgü bir evrime sahiptir. Bu evrimin aşamalarında bir tarafta var olan bir şehrin başkalaşımı diğer tarafta yeni bir kentin kuruluşu vardır. (Sayfa 81)
Mekânsal doku, vakıf yatırımları, ileri gelen devlet görevlileri ve sultanlar tarafından yaptırılan cami ve mimarilerin klasik bir Osmanlı şehrine göre oldukça yoğun ve sık görünümler aldığı, şehre gelen Batılı gezginlerin tüm kent alanını kubbelerle tarif ettiği bir manzaraya sahiptir. (Sayfa 83)
Türkiye’de mekânsal ayrımlar sınırlarının 1980’li yıllardan sonra belirginlik kazanmaya başladığı iddia edilse de, bu olgu Bursa’da 2000’lere kadar belirgin görünümler almaz. (Sayfa 115)
2000’li yıllar Türkiye’nin hem politik hem de demografik alanda köklü değişimlere sahne olduğu; yükselen yeni sınıfların kent desenini köklü bir biçimde dönüştürdüğü bir döneme tekabül eder. (Sayfa 116)
Bursa’da kabaca 2000’lere kadar şehri şekillendiren kuzey ve güney arasındaki mekânsal ayrım ilkesi, 2000 sonrası coğrafi yönünü batıya kaydırarak yerini doğu-batı ayrışmasına bıraktı. (Sayfa 117)
Kentsel paylaşımın Bursa’daki serencamı, uluslararası ve büyük sermaye gruplarının kentsel rantlardan ziyade sanayi ekonomisine yöneldiğini göstermektedir. (Sayfa 120)
Türkiye kentlerinde ayrışmayı tanımlayan temel veriler genellikle eğitim, işgücü ve demografik değişkenler üzerinden değerlendirilir. (Sayfa 153)
Bursa’da kentin fiziksel olarak bölümlendiği üç ilçe arasındaki fiziki ayrımlar Gökdere ve Nilüfer çayları arasındaki hat boyunca çizilir. Bu iki çay etrafındaki sınır boyunca bölümlenen üç farklın alanda üç farklı kent tipolojisi ortaya çıkar. Gökdere, kent merkezi (Osmangazi) ve gecekondulaşmış mahalleleri (Yıldırım); Nilüfer çayı ise kentin eski merkeziyle yeni yapılaşan alanlarını (Nilüfer) ikiye böler. Üç farklı ilçedeki dağılım, her ilçede bu düzeni inşa eden sınıfsal grupların oluşum biçimiyle farklı sınıfsal portreler üretirken aynı zamanda mekânsal ayrışma örüntüsünü de kente özgü bir biçimde haritalar. (Sayfa 163)
Kentlerin kimliğinin ziyaretçisinin zihninde uyandırdığı imge, büyük ölçüde girişte sunulan manzarayla ilişkili olur. (Sayfa 165)
Giyim toplumsal mesafenin beden aracılığıyla dışa vurumunun ve bu mesafeyi korumanın göstergesi olduğu gibi işgal edilen toplumsal konumu da olumlama fırsatı sunar. (Sayfa 177)
Sınıfın Gizli Yaraları’nda Sennettt ve Cobb, kimlik damgaları arasında en çok belgeye sahip olduğumuz damganın sınıf damgası olduğunu ifade eder. (Sayfa 178)
Kendimizi çoğunlukla diğerleriyle olan ilişkilerimizden hareketle değerlendiririz. (Sayfa 178)
Mekânlar arasında yer değiştiren nüfusun, mekândaki konumunun ikametten iskâna yani mekânda yer işgal etmekten yurt edinme sürecine geçebilmesi ancak konut piyasasının ve yerleşik nüfusun talep ettiği koşulları sağlamakla mümkün olur. (Sayfa 186)
Mekânsal dolayım, bireyin değer dünyasını şekillendirdiği gibi sınıf bilincini de şekillendiren bir güce sahiptir. (Sayfa 186)
Türkiye’nin kentleşme serüveninde Nilüfer, modernleşme projesinin uygulama alanı bulduğu ender alanlardan biri olarak oldukça özgün bir örnektir. İlçe, Türk modernleşme projesinin kalıplarına uygun kent planlaması ve konut üretim pratiğinin uygulama sahası bulduğu nadir alanlar arasındadır. Osmangazi ve Yıldırım’la karşılaştırdığımızda Nilüfer, sadece modern kent planlama pratiğinin saf görünümlerini değil; Türkiye’nin modernleşme düşüncesinin alegorisi olarak mekânda somutlaşan bir alt kent görünümü sunar. (Sayfa 220)
Bireylerin gündelik yaşamlarında sergiledikleri kültürel pratikler bir tür köprü-kapı işlevi görür. Uzamsal mesafede yakın olan sınıfın habitusuyla köprüler kurulurken bunun dışında olanlarla kapılar kapatılır. (Sayfa 235)
Romantik Türk milliyetçiliği, kırsal Türk kültürünü “bozkırdaki çekirdeği” olarak görse de bu tahayyül kırsalı gerilik, gelenekçilik ve dindarlıkla ilişkilendiren modernleşme ideolojisine tezat teşkil eder. (Sayfa 248)
Mekânsal veya kültürel herhangi bir pratiğin değeri, onu benimseyen toplumsal grubun konumuna bağlı olarak değişkenlik gösterir. (Sayfa 252)
Kentin farklı mekânlarında ikamet eden sakinleri birbirine yakınlaştıran veya uzaklaştıran, habituslarının benzerliği/farklılığı onları mekânda birbirine yakın/uzak kılar. Bir diğer ifadeyle toplumsal uzamda özdeş veya farklı toplumsal koşulları deneyimleyen failler, müşterek koşulları içselleştirmiş kişilerle yakın olma eğiliminde olur. (Sayfa 269)
Aktaran: Büşra Süslü