Beyaz Arif Akbaş, İbrahim Musa’nın “Ghazali and the Poetics of Imagination” kitabını tanıtıyor…
***
Gazali’nin öğrenme merakı ve entelektüel arayışları onun pek çok dini ve felsefi akımı araştırmasına neden oldu. Tüm hayatı, bu gaye ile ‘hakikat’e ulaşma çabası içinde geçmişti. Hakikat, kalbe gönülde doğan anlam, sezgi ve bilgi demektir. Gazali, kendi gibi bu yola sürüklenenleri (Hakikati bulmak isteyenlerin dört kısma ayrıldığını söyler.) felsefeciler, kelamcılar, sufiler ve batıniler şeklinde tanımlar. Yazdığı dört yüze yakın sayıdaki [Abdurrahman Bedevi 457 olarak bahseder.] eserde; bu görüşleri inceleyerek, özellikle felsefe, kelam, batınilik hakkında ayrıntılı tenkid ve reddiyeler yaptı. Gazali, döneminde Müslüman ve Hıristiyan feylesofları büyük ölçüde etkilemiş, çalışmaları İslam dünyasında Avrupalı bilginlerin dikkatini çeken ilk şey olmuştu. Ve bu kitaplar döneminde birçok güncel entelektüel tartışmanın fitilini ateşlemişti.
Kendisi bu tetkiklerinden sonra tasavvufa yönelerek hakikati bu çerçevede aradı. Hüccet-ül-İslam, yaşadığı tüm bu deneyimleri El-Münkız Mine’d Delal’da ayrıntılı bir şekilde anlatır. (St. Augustin’in İtiraflar’ı ya da Descartes’in Metot Üzerine Konuşma’ları gibidir.) Temelde bu kitabıyla, ilmin karşısına tasavvufu koyarak; [metafizik başkaldırı] gerçeği aramış ve doğru bilginin kıymetini göstermek istemiştir.
Gazali ve geride bıraktığı miras bugün birçok ilim adamı ve entelektüel tarafından tekrar tartışılmaktadır. Bu konuda son dönemde yazılmış bir kitap özellikle dikkatimi çekti. İbrahim Musa’nın “Ghazali and the Poetics of Imagination” kitabında Bilge’nin görüşleri Maimonides ve St. Augustin ile mukayeseli bir şekilde incelenmiş. Musa, özellikle Gazali’nin felsefe, etik, hukuk ve mistisizm fikirlerine göndermeler yapıyor. Geleneksel İslam’ın bu önde gelen düşünürünün, son dönemdeki olaylarda dikkate alınarak, fikirlerinin yeniden okuması yapılıyor. İbrahim Musa, Gazali’nin çalışmalarını modern ve postmodern bağlamda Müslüman entelektüel gelenek ile karşılaştırarak, bugün bir model olarak hala kalıcı olduğunu savunuyor.
Musa’nın bu kitabı yazarken Gazali konusunu açıklayan anahtar kavramı “dehliz” (Eşik, üstü kapalı, dar ve uzun geçit, koridor) olmuş. Bu kavram üstünden İslam Dünyası’ndaki farklı düşünce akımlarını ve insanlar üzerindeki tesirlerini göstermeye çalışıyor. Musa, çağımız Müslümanlarına kendi geleneklerini topluma benimsetmede Gazali’nin metodunun tekrar değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor. ‘Ghazali and the Poetics of Imagination’da İslam Teolojisi, neo-platonik mistisizm ve Aristo felsefesinin unsurları açıklanarak; Gazali’nin çalışmalarında hayatın karmaşık gerçeklerine cevap aranırken tek bir kültür veya entelektüel geleneğin hâkim olmadığının altı çiziliyor.
Gazali’nin ‘poiesis’i (dünyayı dönüştüren ve devam eden bir eylem), meydana getirme anlayışı, hayal gücü ve düşünce özgürlüğü/özgünlüğü Müslümanlar arasında kozmopolit bir entelektüel yenilenme için ihtiyaç duyulan modelin argümanlarını sağlar. [Oryantalizmin şişirdiği klişe bir anlayış vardır: İmam-ı Gazali, İslam düşüncesine ket vurdu, bu mesnetsiz bir iddiadır. Gazali, İbn-i Rüşd, Farabi ve İbn-i Sina’yı eleştirerek onların fikirlerine ve o günün entelektüel tartışma ortamına önemli bir katkı sağlamıştır. Ondan sonra bu tip eleştiri geleneğinin devam etmemesi sadece düşünceyi ve hakikat yollarının çeşitliliğini önemsemeyen Müslümanların suçudur.] Düşünürün hemen hemen tüm eserleri incelendiğinde muazzam bir eleştirel miras bıraktığı görülmektedir. Buda Müslümanların günümüzde entelektüel bir geleneği oluşturmaları manasında Gazali’nin ne kadar önemli bir figür olduğunu bize fazlasıyla kanıtlar.
İbrahim Musa’nın kitabına göz atarken eserde altını çizdiği ‘dehliz’ kavramının El-Münkız’da (MEB, Çev: Hilmi Güngör) nasıl geçtiğine tekrar bakma ihtiyacı hissettim. “Bundan evvelki haller bu yolun yolcuları için sokak kapısı ile evin asıl kapısı arasındaki dehliz mesafesindedir.” Dehliz, bir nevi kaybolma ihtimali olan bir yerdir. Karanlık dehlizlerde yolun sonuna varmak için bir ışık, kılavuz gerekir. Bu nokta da ise “akıl” ne ölçüde kılavuz olabilir? Gazali’nin önermesine göre, aklın bilgi edinme vasıtası olan duyular kesin bilgi veremez; çünkü duyu bilgisinin akıl tarafından yanlış olduğu kanıtlanacak bir durumdur veya güvenilir olmadığı anlaşılabilir. Yalnız bu nokta da aklın varlığını da kolayca reddetmez. ‘Dinin önermeleri akılla bilinir’, der.
Gazali, bu yolculuğu betimlerken, metnin daha sonraki bir yerinde, Platon’un mağara benzetmesini ters-yüz edecek bir misal aktarır: “İşte yalnız bir yerde oturup, [insan] kendi kendine demelidir ki: ölüm yaklaştı, belki bugün gelir. Eğer sana bilmediğin karanlık bir dehlize gir deseler, içerisinde kuyu var mı, yoksa köpeğe rastlar mıyım veya ne var ne yok bilmiyorum deyip dizlerinin bağı çözülür, ölümden sonraki işin, mezardaki korkulu hâlinin bundan aşağı olmadığı, gün gibi meydandadır.” Gazali için bu dehlizdeki akli unsurlar vâsıtadırlar. Eğer bunlar terk edilip, zikr-i kalp ile bir keşif ve müşahade zuhura gelirse, imgelem hakîkate iktibas eder.
‘Gazali ve Tahayyül Poetikası’, bizi bu büyük âlimin metinlerini tekrar düşünmeye ve yeni keşifler yapmaya çağıran bir eser. Musa, çok çeşitli okumalar yaparak düşünürün hâlâ güncelliğini koruyan büyüleyici imgelerini bir bir ortaya çıkarıyor. Kitap, İslam Medeniyeti ve Gazali Dünyasının farklı nüanslarını anlatırken, günümüzde kaybolduğumuz dehlizlerden onun izinden (eleştirel metot) giderek yeni bir geçiş yolu bulabileceğimizi gösteriyor. Gazali, eskimeyen, bilgilendirici ve büyük bir düşünür…
Beyaz Arif Akbaş