Künye: Felsefeye Giriş, Prof. Dr. Ahmet Arslan, Adres Yayınları, 2013, Ankara
***
Aristoteles’in ünlü yapıtı Metafizik “Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler” cümlesi ile başlar. (Sf. 27)
Kant felsefeyi “kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında olan bir zihinsel etkinlik biçimi” olarak tanımlamıştır. (Sf. 29)
Kant’ın şu ünlü sözünü her zaman akılda tutmak gerekir. “Öğrenilebilecek felsefe yoktur; ancak felsefe yapmak öğrenilebilir”. (Sf. 31)
İman, insanın bir şey, bir varlık, bir değer hakkındaki bilgi eksikliğinden ötürü geçici bir süre için benimsenen ve bu konuda kesin, güvenilebilir bilgilere ulaşma imkânı doğduktan sonra yerini bu bilgiye terk etmesi gereken bir zihin etkinliği veya bir ruh tasdiki değildir; tersine bir şey, bir varlık, bir değer hakkında, bilgiden bağımsız olarak benimsenen ve herhangi bir karşı-bilgi ile ortadan kaldırılması söz konusu olmayan, çünkü insan ruhunun ayrı bir plânına ait olan orijinal bir zihin etkinliği veya ruhsal-idarî bir tasdiktir. (Sf. 40-41)
Doğruluk zihinle, zihinde bulunan veya zihnin ürettiği bir şeyle, teknik deyişle “önerme” ile ilgilidir: Bir önerme doğru veya yanlış olabilir ve ancak bir önerme böyle olabilir. Buna karşılık gerçeklik veya gerçek-olmama, önermenin konusu olan şeyle, özneye “dıştan” olan şeyle ilgilidir. Bu şey veya bir olgu ise doğru veya yanlış olamaz. O ya vardır ve gerçektir veya var değildir, o hâlde gerçek değildir. (Sf. 56)
Kant’a göre insan sadece bilme ihtiyacı içinde olan bir varlık değildi; aynı zamanda eyleme, eylemde bulunma ihtiyacı içinde olan bir varlıktı. (Sf. 80)
Birçok bilim felsefecisine, bu arada özellikle yeni-pozitivist çizgide olanlara göre bilimin konusu yalnızca olgulardır, özellikle de doğal olgulardır. Matematik ve mantık gibi disiplinler herhangi bir olguyu konu almadıkları, tersine yalnızca insan zihninin işleyişi biçimini araştırdıkları veya daha doğrusu izledikleri için birer bilim değildirler. (Sf. 105)
Gözlem, gelişi güzel bir toplama etkinliği değildir; bilinçli bir biçemde bir problemle, bir soruyla ilgili olarak veri toplamadır. Geçerli bir gözlem, bir amaca yönelik, sonucu bir sorunun cevaplandırılmasına, bir problemin çözülmesine veya bir varsayımın terk edilmesine yarayan gözlemdir. (Sf. 115)
Aralarında Aristoteles, Descartes ve Spinoza’nın bulunduğu bir kısım düşünürler, böylece, varlıkta hem maddî-fiziksel, hem de tinsel-zihinsel şeylerin olduğunu kabûl ederler. Bundan ötürü bunlara dar anlamda materyalist veya idealist denemez; birbirinden yapı veya öz bakımından farklı iki ilkeyi kabul ettikleri için ikiciler (dualist) denir. (Sf. 156)
Amaç-araç ayrımı şu demektir: Bazı şeylere sâhip olmak önemli veya değerli değildir. Onlar ancak başka şeylere, başka hedeflere bizi ulaştırmaya hizmet ettikleri, ona aracılık ettikleri için değerli ve önemlidirler. Buna karşılık bazı başka şeyler bizzat kendileri bakımından değerli ve önemlidirler. (Sf. 194)
Felsefî analizin meyvesi, felsefî sentezdir ve açıklamanın doğal sonucu da öğütte, öneride bulunmaktır. (Sf. 237)
Genel olarak, demokrasiye yöneltilen itirazların bir kısmının demokrasinin ilkesine yöneltildiğini görüyoruz. Bu ilke, bilindiği gibi, halkın egemenliği veya halkın kendi kendisini yönetmesinde yeterliliği ilkesidir. (Sf. 282)
Doğa bilimleri tinsel bir gerçekliğin cansız görünüşünü, onu gerçek kaynağından ayırmak suretiyle incelerler. Buna karşılık sanat, yapısı gereği bize bilimlerden daha çok, daha derin bilgiler verebilir. (Sf. 324)
Nasıl ki körlük pozitif, yani gerçekten, tözsel anlamda var olan bir şey değilse ve sâdece görme yoksunluğu ise; yine nasıl ki karanlık gerçek anlamda varlığa sahip olmayan bir şey olup ancak ışık yokluğundan ibaret ise aynı şekilde kötülük de ancak bir iyilik yokluğudur. (Sf. 367)
1 Yorum