Felsefe, takipçisi olduğu kadar düşmanı da olan bir ilim dalı. Düşüncede dini referans alan taraf, felsefenin dine karşı olduğu iddiasını savunurken; bilimi referans alan taraf ise felsefenin muğlak bir dil olduğunu, filozofların kendi aralarında bile anlaşamadığını, sorgulamaların bir paradoksa yol açtığını, bitimsiz ve sonuçsuz bir yolculuk olduğu iddiasını savunur ve gerçeğe ancak pozitif bilgiyle ulaşılabileceğini iddia eder.
Bugüne ait bir düşünce değildir bu. Felsefenin ilk zamanlarını okuduğumuzda da karşımıza çıkmaktadır. Sokrates düşünceleriyle gençleri zehirlediği ve onları saçma düşüncelerle meşgul ettiği için yargılanmış, idam edilmiştir.
Ancak yine de felsefe her zaman varlığını korumayı başarmış, kalıcılığını aksama olmadan sürdürmüştür.
Burada devreye bilgiye bakış girmektedir. Platon ve onun takipçileri bilgiyi insanın kendi içinde geçirdiği bir tekâmül olarak görmüşler. Platon’a göre aslolan ruhtur, ruh dünyevi yaşamdan önce ilahi bir yaşam sürmüştür ve burası onun idealar âlemindeki gerçekleri temaşa ettiği yerdir. Dünya ancak temaşa için gerekli olan mekândır. O nedenle dünya, amaç değil araçtır. Ruh tekrar asli makamına kavuşmalıdır. O da idealar âlemindeki gerçeğe ulaşmakla mümkündür. Kişi kendi içsel dünyasında saf bilgiye erişerek bir tekâmül geçirecek ve nihayetinde de kendi aslına ulaşacaktır. Mükemmel olan, asıldır. Kişi, aslından koparak mükemmel olandan uzaklaşmıştır. Dünya, yarımlığın yurdudur. O nedenle insan, dünyevi oldukça mutsuz olmaya mahkûmdur. Mutsuzluğunu gidermek ve mahrum kaldığı mükemmelliğe ulaşmak için insanın elindeki tek koz, bilgidir. Bilgi ile varlığın hakikatine ulaşabilecek ve böylece kaybettiği mükemmelliğe tekrar sahip olabilecektir. Yani aslolan ruhun dönüşümüdür. Dönüşüm kelimesinin kullanımı kasıtlıdır. Ortada bir değişim yoktur. Dünyevilikten ilahiliğe doğru giden bir dönüşümdür söz konusu olan. Ruh değişmez çünkü dönüşüm gerçekleştiğinde vardığı nokta zaten onun en baştan sahip olduğu noktadır. Ruh, dünya perdesinden kurtuldukça kendi gerçek özüne yaklaşacaktır.
İkinci tür bilgi anlayışı ile ilişki ise, kişinin eşyaya hükmetmek için kullandığı bir araç olması üzerinden gerçekleşir. Burada içsel ilerleme yoktur, ilerleme dışa bağımlı şekilde var olmaktadır. Yani bilgi sonucunda içsel bir tekâmül ile ulaşılan saf mükemmellik yoktur, dışsal şeyler üzerinde kurulan hükümranlık sonucu ulaşılan bir zirve vardır. Dolayısıyla ilerleme bireysel anlamla değil topyekûn insanlık anlamındadır. Avantajı bilgi kişiden kopsa dahi varlığını sürdürmeye devam edebilecektir çünkü her yeni bilgi bir önceki bilgi ve sonraki bilgi arasında köprü vazifesi görmektedir.
Modern zamanlar ikinci tür bilginin sonucunda ortaya çıkmıştır denilebilir. Modern insan, eşyaya ve evrene hükmetme amacındadır. Kendisini bu hükümranlığa adamıştır. Çünkü dünya kontrol edildiğinde, insan için bir problem kalmayacaktır. Modern zaman düşünürleri kendilerini bu problemin çözümüne adamışlardır. İnsanlığın kavranışı, bu düşünce ile evrenin mekanizmasının kavranışına bağlanmıştır.
Êmile Brêhier’e göre Batı trajedisi bu düşünce ile başlar. Modern çağda Batı sadece teknik açıdan gelişmiştir, bilgelik yine doğudadır. İşte Felsefedeki Güncel Temalar eseri bu tespit üzerinden yaptığı çıkarımlara dayanmaktadır. Brêhier’in radyo konuşmalarından derlenen eser yaşadığı çağı anlamak isteyen herkesin faydalanacağı bir bilgi deryası.
Dünyanın içine düştüğü buhran düşüncenin geçirdiği değişimle açıklanabilir ve eser bu değişimi ve sonuçlarını ayrıntıya boğmadan özet mahiyetinde okurlara sunmakta.
Yasin Taçar