Dünya Bir Gelindir

Mehmet Sabri Genç’in son kitabı ve ilk romanı olan “Dünya Bir Gelindir” 2018’in Kasım ayında Şule Yayınları tarafından neşredildi. Yazarlarımızdan Feyyaz Kandemir ve Sulhi Ceylan okumuş oldukları bu kitabı Edebifikir okurları için değerlendirdiler…

***

Feyyaz Kandemir:Dünya Bir Gelindir” ilim, felsefe ve tasavvufun edebiyatla kesiştiği yerden yazılmış bir kitap. Alegorik bir tarzla yazılan romanın masalsı bir havası, katmanlı bir kurgusu var: Hayal içinde hayal, rüya içinde rüya, hayat içinde hayat, ölüm içinde ölüm… Bu kurgu ve mesajı iletme arzusundan dolayı yer yer tekrara da düşülmüş. Öyle zannediyorum ki Mehmet Sabri Genç, dikkatsiz ve hafızasız bir okur kitlesine hitap ettiğinin farkında. Ayrıca anlattığı konunun öneminin de farkında. Bu yüzden tekrara düşmekten çekinmemiş gibi görünüyor. Hatta romandaki simgeleri de tek tek kendisi açıklamış. Bence iyi de etmiş okurların yorumuna bırakmayarak. Aksi hâlde anlaşılamazdı bu güzel anlatı.

Kitapta on sayfalık bir mukaddime var. Dünya siyaset ve entelektüel tarihine yön vermiş birçok kişiye atıf yapılıyor mukaddimede. Yazar ailesinin hikâyesini, ülkesinin ve dünyanın geçirdiği modern değişimle paralel bir şekilde ele almış. Kendi kişisel tarihinden ailesinin tarihine, oradan da ülkesinin ve modern dünyanın tarihine bütünlüklü olarak nazar etmeye çalışan bir niyet ve gayret içinde olduğunu seziyoruz yazarın. Yani, kendi hikâyesini insanlığın hikâyesiyle bağdaştırmaya çalışan bir niyet ve gayret. Bu sebepledir ki romanda anlatılan Gedro Dede’nin, Hacı Ağa’nın veya herhangi bir ismin hikâyesi değil, insanın hikâyesidir; insanın kendilik bilincinin hikâyesi… Dünyanın gündeminden ziyâde kendi gündemine odaklanmış olanların hikâyesi…  Yine bu sebepledir ki romanın asıl kahramanı okurdur. Yahut öyle olmalıdır, diyelim.

Şeyh Gâlib, Hüsn ü Aşk’ın sonunda “esrarını Mesnevi’den aldım / çaldımsa da mîri malı çaldım” demişti. Mehmet Sabri Genç, sadece Mesnevi ile yetinmeyip heybesini irfan geleneğimizden alabildiğine doldurmuş. Çalmak kolay, zor olan sunmak! O marifetli bir şekilde bunun da üstesinden gelmiş. Takdire, tebrike, taltife lâyık bir eser çıkarmış ortaya. Son zamanlarda peydahlanan ve vıcık vıcık bir üslupla tasavvuf edebiyatı yaptığını sanan zıpçıktılar da okusunlar bu romanı. Okuduktan sonra ya kalemlerini kırsınlar ve lütfedip bir daha yazmasınlar ya da tasavvuf edebiyata nasıl yedirilirmiş ders alsınlar. Mehmet Sabri Genç’in kalemine bereket diliyorum. Bu toprakların ruhunu dile getirme derdiyle yazıyor çünkü. Son sözü o söylemiş olsun: Şu topraklarda; atalarımızın, âriflerin ve âlimlerin hakları var. Bu ruhların bizlere miras bıraktığı hakların habbesini dahi hiçbir haramiye yedirmeyiz.

Sulhi Ceylan: Kitabı açtığımda ithaf sayfasından sonra Hâfız Şirâzî’nin “Dünya bir gelindir ve bu gelin kimseyle nikâhlanamaz” sözünü okuyorum. Bu vurucu cümleye düşülen bir şerh olduğunu düşündüğüm Mehmet Sabri Genç’in “Dünya Bir Gelindir” kitabı, daha ilk sayfadan okuru kalbinden yakalıyor ve bir daha da bırakmıyor. İstediğin kadar modern ol, şehirde yaşa ama sen insansın ve bir kalbin var o halde geleneğin de var diyen bir anlatıya kulak kesilmemek ne mümkün!

Kitabı bitirdiğimde ilk olarak aklıma Mantıku’t Tayr ve Âmâk-ı Hayal kitaplarının kalbimde bıraktığı mana ve o tat geliyor. Ama “Dünya Bir Gelindir” kitabı daha farklı, yazarın derdi kendinin ya da ailesinin tarihini anlatmak değil. Ailesi özelinde insanlığın problemi masaya yatırmak… Dünya bir gelindir ve herkes onunla evlenmek ister. Ama dünya kimseye yar olmaz. Herkesi eninde sonunda bırakır. Çünkü dünya çok iyi bir aldatıcıdır. Elinden tutanları heveslerine kanmadan terk eder. İşte insan yaratıldığından beri devam eden mesele: Nefs ve ruh savaşı. Ya da şeytan ve melek. Ama bu şeytan ve meleği sakın dışarıda yani kendiniz dışında aramayın. İnsan; şeytan ve meleği içinde büyütür. Hangisinin elinden tutarsa beden ülkesine de o hâkim olur. İşte Mehmet Sabri Genç de romanıyla bu kadim meseleyi anlatıyor. Peki meseleye nasıl giriş yapıyor. Bir rüya ile. Gassal Mavaş’ın rüyası ile… Rüya bizde son derece değerlidir. Hatta sufiler rüyayı bir bilgi edinme yöntemi sayarlar ama tabir edilmek şartıyla. Bu konuda Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Rüya yorumlanmadığı sürece bir kuşun ayağı üzerindedir. (yani istikrarsızdır) Yorumlandığı zaman (yorumlandığı şekilde) gerçekleşir. Sen onu (seni) seven ve (rüya tabirini) bilen kimseden başkasına anlatma!”

Kitap bu rüyanın yavaş yavaş açılımından ibaret. Rüya ve gerçek içiçe geçiyor sayfalar ilerledikçe. Yetmiyor simgesel bir dil de dâhil oluyor anlatıya. Bu durum da okuyucunun heyecanı artırdıkça artıyor. Masalsı bir anlatım, perdenin arkasına bakmayı salık veren bir üslup sizi bir anda kitabın sonuna getiriveriyor. Ve bakıyorsunuz yazar kendi simgelerini çözümlüyor. Ve gerisi okura kalıyor, yani her okur aslında kendine bir simgedir ve çözümlenmesi gerekir ama sadece kendisi tarafından.

“Dünya Bir Gelindir”, irfani geleneğimize yaslanan son derece iyi bir roman. Kurgusu, dili ve konusu ile edebiyat mahfillerinde kendinden söz ettireceği gibi, okuyanların gönlünde de iz bırakacak.


 

 

 

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Hasan Yavuz , 20/12/2018

    Mehmet Sabri Genç insanlığımızı inşa, tamir ve ihya etme yolundaki kapıları usulca, usturuplu bir şekilde aralamış. Belli ki ortadan ikiye ayrılmayalım diye de kılı kırk ayrı kefene sarmış. Her satırı buram buram vatan kokan böyle bir eseri Türk edebiyatına armağan ettiği için Allah ondan razı olsun ve bütün uykulardan uyanmamız için bizlere güç, kudret versin.

  • Dünya , 20/12/2018

    Kitap gerçekten sürükleyici idi. tadımlık bir seyir gibi geldi. Dili güzel ve akıcı. Keşke, yolculuğun çözümlemesini okucuya bırakmış olsaydı. Kitaba tekrar dönebilmek için bir bahanemiz olurdu. Fakat bu ihtimalleri keskin bir kılıç gibi kesmiş. Dünya bir gelindir, bu gelin göze hoş gelir.

  • Nazif Kaya , 20/12/2018

    Gerçekten çok güzel tahliller yapılmış. Benimde Mehmet Sabri hocanın öğrencisi olarak eklemek istediğim bir kaç şey var. Onu şahsen tanıyanlar ya da tanıyacak olanlar, kitaplarında ve derslerinde söylediği/anlattığı şeyler sohbet ederken ki söylediklerinden çok farklı değil; kitaplarda ve derslerde olan samimiyet dışarda sohbet ederken de devam eder. O yüzden kitabı okurken sanki hocanın dersindeymişim gibi akıcı bir şekilde ve net bir şekilde anlaşılıyordu. Kullandığı vurucu ve etkileyici metaforlar, bizi düşündürmekle kalmayıp bize farklı bir bakış açısı sunmakta. Yine aynı şekilde yaptığı benzetmelerle anlatmak istediği şeyi bize yapılabilecek en güzel anlatış biçimiyle aktarmakta. Dolayısıyla böyle bir kitabı okuma fırsatını yakaladığım için ve ondan daha önemlisi Sabri hocanın öğrencisi olduğum için gerçekten kendimi şanslı hissediyorum.

  • Bükreş Cafe , 20/12/2018

    Âmâk-ı Hayal denince akla Abdullah Karaca gelir.

    Daha ilginci, hayallerinde işlediği günahlar için üzülen ve bunun tövbesi için estağfirullah tesbihi çeken adam.

    Bir yazıda neden böyle yaptığını anlatmalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir