Kitapçılığın piri olarakta anılan ünlü araştırmacı ve Tezkire yazarı Ali Emiri Efendi, 1857 yılında Diyarbakır’da doğmuş ve 1924 yılına kadar Türk kültür hayatına muazzam katkıları olmuştur. Ali Emiri Efendi bir kütüphaneciden ziyade tam anlamıyla bir kitap aşığıdır. Ayrıca medeniyetimizin en önemli hazinelerinden olan Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugat-it Türk’ünü kültür hayatımıza kazandıran ve ‘Millet Kütüphanesi’ni kuran kişidir.
Ali Emiri, daha çocukluk çağlarından itibaren ilme ve irfana merak salmış, son derece güçlü bir hafızaya sahip olmasıyla çevresinde ün kazanmıştır. Muhtar Tefikoğlu, bu durumu ondan naklen şöyle bir sözüyle ifade eder; “Eğlenmeye merakım yok idi. Üstadımızla gezintiye gittiğimizde, çocuklarla oyun oynarken, ben bir tarafa çekilir kitap okurdum.” Gençliğinde hat sanatıyla meşgul olmuş ve hatta kaleminden çıkan bazı hat eserleri ve levhalar o günlerde yaşadığı Diyarbakır camilerinin duvarlarını süslemiştir.
Türk kütüphaneciliğinin ilk üstadı olan Ali Emiri kitap okumaya meraklı olup gündüz kütüphane işleriyle ilgilenirken gece sabahlara kadar kitap okumayla meşgul olmuştur. Aslında Ali Emiri Efendi’nin tüm hayatı bu şekilde kitapların arasında ve kitap okuyarak geçmiştir. Belkide İslam’ın ilk emri olan ‘Oku’ düsturunu çok içten gelen bir zikir gibi benimsemiştir. Ali Emiri, Abdulbaki Gölpınarlı’nın bir öğrencisinden işittiğimize göre ise okuduğu hiçbir şeyi unutmayan fotoğrafik bir hafızaya sahiptir. Bu özelliği ile de eşsizdir.
Ali Emiri Efendi kitap okuma dışında yazarak ta ilim irfan hayatımıza aktif olarak katılmış bir şahsiyettir. O’nun gibi kitap okumaya ve toplamaya meraklı olan bir diğer âlimimiz İbnülemin Mahmut Kemal İnal onun eserlerini sayarken; Osmanlı Şehirleri, Diyarbakır’lı Bazı Zevatın Tercüme-i Halleri, Osmanlı Vilayet-i Şarkiyesi, Tezkire-i Şuara’yı Amid vb. kitaplarının yanında Osmanlı Tarih ve Edebiyatı (32 Sayı çıkmıştır) ve Amid-i Sevde (6 Sayı) dergilerini de zikreder.
Dil âlimi Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugat-it Türk kitabının bilinen ilk nüshası bizzat Ali Emiri Efendi tarafından sahaflarda kayıp bir hazine gibi bulunmuştur. Ali Emiri’den önce kitaba sahip olan ve paraya sıkışmış bir kadıncağız kitabı sahaf Burhan Bey’e satar. Tam o vakitlerde Burhan Bey’in dükkânına uğrayan Ali Emiri yeni bir şeyler olup olmadığını sorar. Bir kitabın olduğunu ama sahibi olan yaşlı kadının 30 altın sarı lira istediğini söyler. Bu sırada Ali Emiri’nin yanında bu kadar para olmadığı için borç bulmaya dışarı çıkar. Dışarı çıkarken kitabın başkasına satılmasını engellemek için Sahaf Burhan Efendiyi dükkânına üzerinden kilitlediği bile rivayet edilmektedir.
Daha sonra Ali Emiri Efendi bu fiyat konusunda; eğer bunun kıymetli bir eser olduğunu fark etselerdi daha yüksek bir meblağ isteyeceklerini söylemiştir. Hatta kitap Ali Emiri yerine bir başka kitap avcısının eline geçmiş olsaydı belkide birçok tarihi eserimiz ve kültür hazinemiz gibi çoktan yurt dışına çıkacaktı. Ali Emiri Efendi kitabı aldığında duyduğu sevinci ifade etmek için; “Bu kitabı aldım; eve geldim. Yemeği içmeği unuttum… Bu kitabı, sahaf Burhan 33 liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığındaki elmaslara, zümrütlere değişmem.” demiştir. Gerçektende bu kitap, medeniyetimiz açısından, kıymeti altın ve elmaslarla ölçülemeyecek kadar nadidedir. Çünkü Divan-ı Lugat-it Türk’te bizim irfan hayatımızın saklı bir geçmişi, hazinesi gizlidir.
Ali Emiri Efendi, kitabı elde ettikten sonra sadece güvendiği ve çok yakın dostu olan Kilisli Rıfat Efendi’ye göstermiştir. Başkalarına eseri göstermekten imtina etmiştir. Gün geçtikçe kitabın kıymeti daha iyi anlaşılmış ve Veysel Karani Hz’lerinin soyundan gelen devrin âlimlerinden Fuad Köprülü’nün ilmi tetkiklerine konu olmuştur. Divan-ı Lugat-it Türk adı Türk irfan hayatında sıkça duyulan meçhul bir eserken, Ali Emiri Efendi’nin çabaları ve titizliği sayesinde günümüze kadar gelebilmiştir. Bu kitabın bulunuş hikâyesi Kuran’ı Kerim’de geçen kıssaların en güzeli olan Yusuf kıssası gibidir. Hatırlanacağı üzere kuyudan çıkan Yusuf peygamber birkaç akçeye Mısırlı tüccarlara satılmış. Fakat Yusuf Peygamber Mısır’a vardığın da gerçek kıymeti anlaşılmıştır. Kıssadaki gibi Divan-ı Lugat-it Türk’ü unutuluş ve kayboluş kuyusundan çıkarıp medeniyet hazinemize kazandıran kişi olan Ali Emiri Efendi ileride onu yayınlatarak da diğer pek çok değerimiz gibi acı bir yok oluştan kurtarmıştır.
Beyaz Arif Akbaş
1 Yorum