Diriliş Neslinin Amentüsü

Künye: Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınlar, Haziran 2012, İstanbul.

***

Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum. Bir Diriliş Cephesi bulunduğuna ve kendimin de o cephede bir savaş adamı olduğuma, olmam gerektiğine inanıyorum. Bu nasıl bir savaştır? Topla, tüfekle, bombayla, Molotof kokteyli veya füze, nükleer silâh veya gazla yapılan savaş olmaktan önce ve öte, bir ruh savaşıdır. Ruhlar arasında olan bir savaştır. Bu savaşlarda bedenlerden, maddî vücutlardan önce ruhlar, mânevi vücutlar, yani varoluşlar düşer, tutsak olur, yenilgiye uğrar. Ya da tersine düşürür, tutsak eder, yenilgiye uğratır.  Bu bir zihniyet savaşıdır. Karayla akın savaşıdır.
Bu bir hayat tarzı, dünya görüşü, yani bir medeniyet savaşıdır.”  (sf. 7)

Ruh, sürekli olarak, Allah’ı bilme, Allah huzurunda olma savaşı içinde olacaktır. Buna engel olmaya çalışan benlik içi veya ben ötesi bütün yâd varlıklarla savaşacaktır sürekli olarak ruh. Diriliş, ruhun açtığı bu sürekli savaşı sürdürme ve bu savaştan sürekli olarak başarılı çıkmak demektir.” (sf. 8)

Allah’a inanıyorum. Ben bir diriliş işçisiyim. Allah kentinin işçisiyim. Allah’ın övdüğü, beğendiği islâm toplumunu ören, toplumun örülen duvarında en küçük bir kum tanesi olmaktan öte öğüncüm olamaz.”  (sf. 8)

“Allah’a inanan insanın özgür olduğuna inanıyorum. İnsan boynuna zincir atan, takan eşyadan ve öteki insanlardan, insanların tanrılaştırdığı kişi ve eşyadan insanı ancak Allah kurtarır. Yani insanı ancak Allah özgür kılar.” (sf. 8)

“İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür.” (sf. 8)

“ Şiir, ruh pencerelerini Allah’a açtıkça şiirdir. Yoksa balmumundan peteklerdir, bal değil.” (sf.10)

“Evet, biz diriliş erleri, Son Peygamberin Sancağı altına sığınıyoruz. Bu sancağın yere düşmemesi görevimizdir, varoluş hikmetimizdir.” (sf. 11)

“Benim inandığım islâm ülküsü, tarihi Hazreti Peygamberle başlatmaz. İlk insandan başlar hakikat tarihi, yani hakikatin bilinişi. Hazreti Peygamberle en yüksek, en son, en mükemmel gelişme noktasına ulaşır; kıyamete kadar, yani, insanın bu dünya hayatı son buluncaya kadar da sürecektir.” (sf. 12)

“İnsanları da şöyle bölümlüyorum: hakikate uyanlar, sağcılar;  karşı çıkanlar, solcular; hakikat yolunu sürdürenler, gerekirse bu uğurda bütün çıkarlarını hatta canlarını feda edenler, hakikat yarışçılar, öncüler. İşte bu anlamda sağcıyım. Batılı anlamda sağcılık, solculuktur benim gözümde. Ya da solculuktan farksızdır. Kapitalizm, benim gözümde solun bir yüzü, komünizm öbür yüzüdür. İnsan olan derim tükürsün ikisinin de suratına.”  (sf. 13)

“Ekonomi, toplum varlığının temel sebebi değil, görüntülerinden biridir. Temel faktör, inançtır. Ekonomi de bir etken olarak öbürlerine etki yapar, etki kabul ettiği gibi. Ama temel olma niteliğini ancak insanlar materyalistleştikçe kazanır.” (sf. 13-14)

“Gözümde Adam Smith’le Marx aynıdır. İkisi de insan egosunun putunu özenle tarihin içinde heykelleştirmekten, insanlığın sırtına bu ağır putu yüklemekten başka bir şey yapmamışlardır. İlim dâhilinde kalan buluşları dışındaki sözleri ve ileri sürdükleri görüşleri, özledikleri veya önerdikleri düzen, baştan sona insan aykırı, insanlığı felâkete götüren ve tarihî zulmü kâbus gibi üstümüze çökerten kararmış ruh, kalp ve zekâ hezeyanlarıdır.”  (sf. 14)

“Kelimelerin dış anlamlarına saplanıp kalmamaya çalışmak bana ve diriliş nesli kardeşlerime düşen bir disiplin borcudur. Peşin hükümlere savaş açmanın ve zahire saplanıp kalmamanın doğal sonucudur bu.” (sf. 15)

“Velilerden, önder ve kahramanlardan, islâmı, islâm insanlığını, islâm yurdu olan Öz Ülke’yi savunanlardan örülü bir halka, bir insanlık halkasının izafet çerçevesi içindedir sürekli olarak ruhum. Onları örnek alır. Onların havasını teneffüs eder.” (sf. 18)

“Politika, insana ve eşyaya, imânı nakşetme eylem ve direnişi demektir gözümde.” (sf. 19)

“Sürekli olarak saptırıcı yollara kapılmamaya, Ana Caddeden ayrılmamaya dikkat etmek görevidir ruhumun.” (sf. 21)

“İslâm Medeniyetinin zahirî ilim ve yapı cephesi gibi, iç, mânevî yapı cephesini de tanımaya, bilmeye çalışırım. Mânevî yapıyı inkâr edenler veya gereğinden fazla darlaştıranlar bir gün materyalizme saplanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır.” (sf. 22)

“Benim âmentüm, bir nesil âmentüsüdür. Tek kişiye ait olmanın derinliği yanında, toplumun koro sesi gibi çoğul, çok yanlı bir yaygınlık özelliği de vardır. Bir orman sesidir neslimin âmentüsü. Bir orkestra zenginliği ile yüklü, anlamca ve eylemce. Sadece bir mutlu inanç metni değil, bir iş, eser, tarih örme, coğrafya hakikat rölyeflerini verme kavgasıdır da. Âmentüm, kana işleyen, kana kırmızı rengini veren demir gibi kanın içinde ışıldayan bir tomurcuklanmadır. En soyuttan en somuta uzanır. Geçmişe olan çağrışımları yönünden bir direnişse geleceğe yönelik yanıyla bir diriliş girişimidir.” (sf. 24)

“Dünya kavgasına, dünya için ve dünya adına değil, Allah için katılma. Kavgaya, ebedî barış için katılma.” (sf. 28)

Evet, inancıma göre, Müslüman, inanmış kişi, daima çağdaş olmalı.  Ama neyle çağdaş olmalı? Başkalarıyla çağdaş olmak değil, burada bahsettiğimiz çağdaşlık. Kendi kendisiyle çağdaş olmalı. İdeal islâmla çağdaş olmaya çalışmalı sürekli olarak.” (sf. 29)

Müslüman, kendini Müslüman bilmekle veya saymakla Müslüman olamaz. Müslümanlığı bir varoluş haline getirmek borcundadır. Oluştan varoluşa geçmek,  bu geçişi sürekli olarak geliştirmek ve verimlendirmek, bu varoluşun şuur sorumluluğuyla dolup taşmak kaygısını taşımalıdır o.” (sf. 30)

Batı, sosyal alana kapı açarken, doğal olana kapamakta… Ya da o, kimi zaman, doğal olanın kaybedildiği kaygısına kapılarak fizik ötesinin kontrolünden kurtulmuş, soyutlanmış doğal unsurların abartılmasına terk etmekte insanı.” (sf. 35)

“Kentler, her yönüyle mü’min hale gelmelidir elimde. Çünkü: şehirlerin de inanmışı, inkârcısı, nihilisti, ate olanı vardır. Toplam anlamıyla kent, ya imânı ya isyanı haykırır. Ben, imân haykıran, sessizliğinde imân çınlayan şehirlerin mimarı olmalıyım. Müslüman olmak, bana bu görevi yüklüyor.” (sf. 41)

“Benim inandığım devlet, her şeyden önce bir ülkü- ideal, bir idea devletidir. İslâm ideası veya ideali devleti. İnsan ve toplumu islâm ruhuyla diri tutuş ülküsü ve bu ülkü etrafındaki kuruluş ve teşkilâtlanış bu düzeni ayakta tutucu yaptırımlar (müeyyideler) bütünüdür.” (sf.48) 

“Kur’ân-ı Kerim’in deyişiyle ana kitleyi sağcılar meydana getirecek, fakat topluma öncüler, hayırda yarışanlar diye anılan fedakâr, kendini ideale adamış topluluk yön verecektir. Bu topluluk ortadan kalkıp da yerini günübirlikçi politikacılar aldığı takdirde o toplumun sağlıklı bir devlet hayatını uzun sürdüremeyeceği ve tepki olarak kısa zamanda otokratik bir devlet yapısını çağıracağı tarihî- sosyolojik bir gerçektir.” (sf. 48)

“Güdümlü bir demokrasi veya kayıtsız şartsız demokrasi gibi türler ifrat ve tefrit türleridir. İdealizmin devletiyle bağdaşan demokrasi türü ancak sürekli olarak islâm idealini yaşayan ve yaşatmak için hayatlarını bile her an ortaya koymaya hazır bir topluluğun varlığıyla mümkündür.” (sf. 49)

“İslâm devlet ideasında, insanları ezme ve sömürmeyi hedef almış Batı ideasının ve insanlığı hayvanlık derecesine düşürme ve makinayla eşdeğerli yapma sistemi olan komünizmin yeri yoktur. Kapitalizm ve komünizm, materyalist bir amaç gütmekte birleşirler ve her ikisi de ruhî, manevî ve metafizik bir ideanın izleyicisi olan islâm medeniyetine aynı şekilde düşmandırlar.” (sf. 50)

“İnançsızlığın örgütlenişi demek olan süper devletlere ve güçlülere karşı Müslüman, zayıf olduğu her vakit, materyalist ya da öbür inanç ve görüşlerdeki toplumlarca insafsızca ezilmiş olduğunu bilmek için yeteri kadar tarihî tecrübeye sahiptir. Hâlâ bunu bilmiyor ve bunun idrâkine ermemiş bulunuyorsa yazıklar olsun ona.” (sf. 53)

“Tekke fedakârlığı, tarikat hizmeti ve fütüvvet ruhu, yepyeni bir biçimde kültür ve ekonomi alanında doğrulmaya çalışılacaktır. Dirilişin hayır yolunda yarışan öncüler topluluğunca. Ve bu topluluğun arkasından çıkacak diriliş erenler, pirleri ve erlerince.” (sf. 57)

“Yeniden doğacaksın. Kıyametini yaşayıp yeniden dirileceksin. Azrail’i, İsrafil’i ve Cebrail’i âdeta göreceksin. Yardım edecek onlar sana. Domuza karşı aslan, yılana karşı kartal, baykuşa karşı hüthüt, kargaya karşı bülbül, eşeğe karşı at olacaksın. Dünyaya, eşyaya yeniden anlamını getireceksin. O zaman Allah da sana, senin kendi öz anlamını bağışlayacaktır. Hiç kuşkun olmasın.” (sf. 68)

Aktaran: Ömer Ertürk

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • ban-ki-hoopp , 08/11/2013

    Ömer Ertürk aktarıcılığı kendi sesini oluşturan ve müstesna kurgusuyla edebiyatın en seçkin cümlelerini cımbızlayıp okuyucuda tavukgöğsü yemişçesine bir haz bırakma gücüne sahip.
    Eğer edebiyatla iştigali devam ederse 90 yıl içinde Türk/Orta Avrupa edebiyatının seçkin ve bestseller aktarıcılarından biri olmaması için hiçbir sebep görünmüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir