Künye: Sezai Karakoç, Diriliş Muştusu, Diriliş Yayınları, Ağustos 2013, İstanbul.
***
Diriliş eylemi, kişiliğin dışavuruşu, kimliğin belirlenişi ve varoluş ısrarı demektir. (Sf. 7)
Diriliş eylemi, pasif değil, sakindir. Şamata ve patırtılar, onun ruhuna en uzak dışavurmalardandır. (Sf. 8)
Ruhun ilham seferi, Cebrail soluğuyla desteklidir. (Sf. 13)
Bıkmadan usanmadan uygarlık köklerini kemiren kurtlara şöyle seslenmeli: “ey eleştiri hastası! Yeteri kadar eleştirdin. Biraz onu bırak da yeni bir değer ortaya koymaya bak. Eleştiren olmadan çık da, eleştirilen ol. Eleştirinin yıkamayacağı kahramanlık düzeyine eriş. (Sf. 20-21)
Kapitalizmin de, komünizmin de özgürlük türküleri sahte türkülerdir. Köleler için, zincire vurulmuş kürek mahkûmları için uyutucu afyon nağmeleridir. Boş avuntular, göz boyayan, dikkat dağıtan esaret aranjmanları… (Sf. 29)
Hakikat, lâubalilik ve anarşi içinde kendini göstermez. Hakikat, ruhları ezen, yamuklaştıran bir baskı ve terör havasını reddederek, onlara, bir düzen ve disiplin içinde gelişim ve açılım vaat eder. (Sf. 41)
Mü’min’in görevi, Âmentüyü bir ilâç prospektüsü gibi ezberlemek değil, acı gibi gelse de ilâcı içer gibi onu ruhuna geçirmesidir, onunla ruhunu özdeşleştirmesidir, ruhunu âmentüleştirmesidir. (Sf. 42-43)
Kendini gören, kendini aşamaz. Kendini aşamayan, varoluşunun ok gibi yönlendiği noktaya, zirve noktasına eremez. Kendini arayan, yitirmeden bulamaz. Yüce bir ereğin coşkusuyla erimeyi göze alamayan, hakikat çizgisinde kristalize olamaz. (Sf. 45)
Yayılırken yüzeyleşmeyen, derinleşirken darlaşmayan, kâğıt üstünde kalmayı geride bırakarak reelin her noktasından dalarken çok yönlülüğünü yitirmeyen, günceli atılan bir pamuk gibi çırparken toztoprağında boğulup tıkanmayan bir davranış zorunluluğu, diriliş erinin düşünce ve yaşam üslûbunun kopmaz bir parçasıdır. (Sf. 65)
Çağımızda insanoğlunun mutsuzluğunun asıl kaynağı, “öteki dünya”ya inanmamasıdır. (Sf. 83)
Çağımız insan ruhunun ortaya koymak istedikleri bakımından, tam bir “düşükler çağı”dır. Tabiî doğumlardan çok, doğumsuz düşükler çağı. Hatta, daha ileri gidilerek denilebilir ki, çağımız, yaygın bir ruhî kürtaj çağıdır. (Sf. 88)
Bugün, Batı’nın “müze” anlayışı, “eski”yi tutsak gibi tutmak niyetiyle illetli bir anlayıştır. “Hayvanat Bahçesi” düşüncesi gibi. Hayvanat bahçesindeki aslandan, ne derece fikir edinilebilirse, “müze”lerden de eski uygarlıklar hakkında o kadar fikir edinilebilir. (Sf. 97)
Çağımızda, kentleşme denen olay, gerçekte bir kentleşme değil, tabiatın ölümünden doğan bir illüzyondur. (Sf. 105)
İmâna karşı red ve inkâr, zihnin gerçeği özgürce arama arzusuna karşı peşin hüküm, şartlanmışlık ve beyin yıkanmışlığı, barışa karşı kan, anarşi ve terör barikatı. (Sf. 115)
Ego tereddüdü ve pürüzü, aşk silindirinin altında dümdüz hale gelecektir. (Sf. 117)
Saat, eşyadan (ben)e evrenden fizikötesine, ölümden varoluşa, varoluştan dirilişe koşan bir attır. Bir yarış atı. Ve bu yarışta onun sahibi ve jokeyi, insan. (Sf. 127)
Aktaran: Muhammet Emin Oyar
3 Yorum