Künye: Çiçekli Elbise, Edebifikir, Eşik Yayınları, Mayıs 2016, İstanbul
***
Cumbalı bir evde yaşardı sevdiği. Fena rüyalar görürdü insan bu evlerde; çok fena… Cumbalar da bu rüyaları savuşturmak içindi. (Sayfa 11)
Kekeme çırağın ölüme de çırak düşen bedeni herkesi yıkmıştı. (Sayfa 20)
Uyku mâbedine çapaklı yüzle girmek de ne ola ki! (Sayfa 23)
“Yaşamak istiyorum” dedi ve astı kendini hayatın ipine. (Sayfa 25)
“Bu yazı toprağa yazılmıştır. Bu sözler semaya söylenmiştir. Belki de sözler toprağa söylenmiş, yazı semaya yazılmıştır. Önemli olan kime yazıldığı, söylendiği değil, ne yazıldığı ve ne söylendiğidir. (Sayfa 31)
İnsan doğduğu gün teneşire yatırılmıştır oysa. Durmadan tabanlarımızı çürüttüğümüz dünya, imtihandan başka bir şey değil. (Sayfa 43)
Ölüler görür, anne, ölüler görür. Asıl onlar görür, ‘aslı’ onlar görür. (Sayfa 51)
Ben etrafına duvar örme zahmetine girmemiş bir adamın varlığına şahit oldum. Üzerindeki kirli elbiseleri, birbirine karışmış saçı ve sakalıyla bankta oturuyordu. Onun hiçbir yanına duvar örmesine gerek kalmamış, tüm insanlık etrafına bir duvar örmüştü. (Sayfa 53)
Bir gün odadan çıktı. Saçı sakalı birbirine karışmış. Odası darmadağınık. Oda ile Kerem’i kıyaslarsak, Kerem daha dağınık. (Sayfa 59)
En çirkin görüntünün bile insanlara verdiği etkinin yavaş yavaş azalmasına “alışma”, sabahın kör karanlığından akşamın zift karanlığına kadar vakit hesabı yapmadan sadece para hesabı yaparak bencilce, bilinçsizce mücadele vermeye “çalışma” deniyordu bu dünyada ve insanlık bu dünyanın hakkını sonuna kadar veriyordu. (Sayfa 63)
Gün geldi dünya üzerinde kavuşmamanın da bir nasip, unutmamanın da bir vefa olduğunu hatırladım ve sessiz sedasız çekildim köşeme. Sükûtun da bir şive olduğunu kabul edip mahşer sabahına kadar susmayı tercih ettim. (Sayfa 73)
Oysa bizim hayatımız başkalarının hayalidir. (Sayfa 79)
Neden yatağa bağlıydı? Kolunda iğneler vardı? Mutluluğu hapsetmek için miydi hastaneler? (Sayfa 88)
Anlamıyor musun? Sadece sen kalacaksın odada. İyi şeyler terk edecek bizi bayım. İnsan, kendine doğmalı. (Sayfa 90)
Çok disiplinli, her şarta uyum sağlayan askerler yetiştiriyoruz. Canımızı teslim ettiğimiz doktorlara birçok maddi imkân ve itibar sağlıyoruz. Neden bir özel timin eğitimi kadar yatırımı öğretmenler için de yapmayalım? (Sayfa 95)
Hiçbir şeyin hikâyesi olur mu demeyin, oluyor işte. İnsan, insan olduğunu unuttuğunda hiçbir şeydir nihayetinde. (Sayfa 98)
Her şey gözünün önünde cereyan ettiği halde hiçbir şeyden haberi yoktu. İşte yakıcı olan da tam olarak buydu; bilmeden yaşamak. Buna da yaşamak denilirse. (Sayfa 103)
O istiyordu ki herkes, “Allah’ım sana delilsiz inandım” desin. Hem delil olunca inanmanın ne değeri kalırdı ki… Asıl iman gaibe yani bilinmeyenedir. (Sayfa 112)
Vallahi yalan yok, öyle plaza mlaza, gökdelen mökdelen gördüm müydü en az birkaç bin yıl geriye gitmeyi çekiyor canım. (Sayfa 125)