Bir Kitabın Tahlili: Kuşçubaşı Eşref

Osmanlı ve Türkiye eğitim tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla yakından tanınan tarihçi  Benjamin C. Fortna’nın, 2017 yılının Aralık ayında Timaş Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan “Kuşçubaşı Eşref: Teşkilat-ı Mahsusa Subayı’nın Hayatı” isimli eseri geç Osmanlı ve erken dönem cumhuriyet tarihi üzerine büyük bir boşluğu dolduracak akademik bir çalışma. Eser, Kuşçubaşı Eşref Bey’in ilk kez gün yüzüne çıkan sandığında bulunan belgeler kullanılarak hazırlanmış. Bu özellik eserin, daha önce yapılan Kuşçubaşı Eşref Bey çalışmalarından farklı olarak literatüre artı bir katkı sağlamasına imkân veriyor. Merkeze Eşref Bey’in 1908-1920 arası dönemini alan eser, bu dönem çevresinde ve içinde Eşref Bey’in çalkantılı hayatı, maceralı yaşamı, bugünkü kalem kavgalarını besleyen hassas olayları sürükleyici bir anlatımla okuyucuya aktarıyor. 

Eşref Bey’in İstanbul’da başlayan hayatı İstanbul-Hicaz, Libya-Avrupa, Trakya-Hayber gibi değişik coğrafyalarda ve ülkelerde geçmiş. Süveyş-Yemen, Mısır-Malta, Anadolu-Yunanistan derken Eşref Bey’in hayatı son olarak yine Anadolu’ya dönmüş ve İzmir’de noktalanmış. Aslında sadece bu güzergâhlara baktığımız zaman bile Eşref Bey’in hayatını ve yaşadığı heyecanlı sahneleri, bir nevi Osmanlı İmparatorluğu’nun son devrine, yorgun ve yıkıma doğru giden sürecine benzetebiliriz.   

Kuşçubaşı’nın serüveni, birçok hikâyeyi içinde barındıran bir özelliğe sahiptir. Sultan Abdülhamid Han’ın son yıllarında ortaya çıkan muhalif hareketler, 1908’deki Jön Türk devrimi, bunun bir sonucu olarak da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidara gelişi, 1911-12 Trablusgarp Savaşı, 1912-13 Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cepheleri bu hikâyenin sadece bir kısmını oluşturur. Zaman çizelgesini biraz daha açarsak Türkiye’de yaşanan Milli Mücadele yani “Kurtuluş Savaşı” da Kuşçubaşı’nın içinde yer aldığı zamanının büyük olaylarını ihtiva eder. Türkiye’de halen tartışma konusu olsa da Kuşçubaşı Eşref Bey, bugün için iyi bilinen ama üstü örtülmeye çalışılan bir isim olarak karşımıza çıkar. Arabistan ve Suriye’deki faaliyetleri nedeniyle “Türk Lawrence” olarak adlandırılan Eşref Bey, Enver Paşa’ya olan yakınlığıyla tanınan, İngilizlere esir düşen, serbest kaldıktan sonra Milli Mücadele’ye katılan ancak Mustafa Kemal Paşa ile ters düşünce Yunanistan’a kaçmıştır. Sonrasında Lozan ile birlikte ülkeye girişi yasaklanan 150’likler listesine adı eklenmiş ve 1950’lere kadar yurda dönememiştir.

TAHLİL

Benjamin C. Fortna, kitabı akıcı bir üslupla kaleme almış ve kurguyu episodik biyografiye uygun olarak gerçekleştirmiş. Kitap, “Takdim”, “Teşekkür” sonrasında Eşref Bey’in hayatını anlatan dokuz bölümle devam ediyor ve son olarak “Bibliyografya” ve “İndeks” ile tamamlanıyor.

Birinci bölüm olan giriş bölümünde Fortna, Kuşçubaşı’nın arşivine ulaşma macerasını anlatıp arşivde bulduğu belgeler ve diğer kaynakları hakkında okuyucuyu bilgilendiriyor. Kitabın yaklaşımını da açıklayan yazar ortalama okuyucuyu hesaba kattığını bu nedenle de teorik bir anlatımdan kaçındığını ifade ediyor. Burada önemli olan bir diğer nokta ise Eşref Bey’in Çerkez olması ve bu Çerkez kökenin onun üzerindeki etkileri hakkında yazılan satırlardır.  Yine yazarın ifadesinden öğrendiğimiz kadarıyla eserin ana amacı Eşref Bey’in hayat hikâyesini tam olarak sunmak değildir. Bunun yerine yaşantısının 1908-1920 arasında vuku bulan, tarihî olarak konuyla ilgili kısımlarıyla ilgilenir. Bu bölümde Eşref’in hayatının ana hatları belirlenir sonrasında da metnin başlıca bölümlerine girişilir.

İkinci bölüm, Eşref’in Osmanlı sarayındaki askerî eğitiminin ve bir sürgün nedeniyle babası ve kardeşiyle gönderildiği Arabistan’daki hayatının izlerini sürer. Firari olana kadar hapisten hapse sürülen Eşref, küçük bir gurup kurarak bazı eylemler gerçekleştirir. Osmanlı Medine Garnizon Komutanı’nın oğlunu güpegündüz kaçırır mesela. Böylece kendisinin fark edilmesini ve kanun saflarına çekilmesini bekleyerek aslında bir nevi kendini göstermeye çalışır. İstediği gerçekleşir ve babası ve kardeşiyle İzmir’e yerleştirilir. 1908 Devrimi gerçekleşince Eşref Bey’e Jandarma kuvvetlerinde bir makam verilir. Bu noktada onun İttihatçı bir aktivist rolü oynadığı görünür.

Üçüncü bölüm, 1911 senesine uzanır ve hem Eşref Bey’in hem de Fedaî Zabıtan’ın Libya’daki faaliyetlerinin izini sürer. Eşref Bey, Osmanlı subayları ve Müslüman erkândan oluşan bir müfrezeyi İngiliz kontrolündeki Mısır’dan Libya’ya geçirmekle görevlendirilir. Medrese öğrencisi kılığına giren Eşref ve ekibi, İtalyanlara karşı kayda geçmiş başarılar elde edecek yerel bir bedevi kuvvetini teşkilatlayacakları Libya çölüne geçer. Burada Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa da Senusi mücahitleriyle görülür.

Dördüncü bölüm, 1912 yılında patlak veren Balkan Savaşları’nın izini sürer. Libya’da savaşan önde gelen subaylar geri çağrılır ve Makedonya’da görevlendirilir. Bu hengâmede Eşref ve iki kardeşi de İstanbul’a gelerek şehrin müdafaasında görev alır hatta bu esnada yaralanır. İkinci Balkan Savaşı’nda Eşref yine görevdedir. Ancak bu kez Edirne’nin kurtuluşu için mücadele etmektedir. Bulgaristan’a karşı yapılacak taarruz için hazırlık mahiyetinde, düşman hattının hemen arkasında gerilla operasyonlarını yürütür.

Beşinci bölüm, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte Eşref Bey’in genç bir hanımla evlenip çiftliğine dönmüşken Enver Paşa’nın kendisini çağırması üzerine tekrar sahaya dönmesinin izini sürer. İlk olarak Hint Devrimci Cemiyeti ile görüşmek için Avrupa’ya gönderilir. Enver Paşa’ya buradan bazı raporlar verir. Bu raporlar pan-islamist hareket için Enver Paşa’yı yüreklendirir.      

Altıncı bölüm, Eşref Bey’in Arap İsyanı içindeki faaliyetlerine odaklanır. Eşref Bey, Osmanlı’nın irtibatının koptuğu Yemen’deki Osmanlı kuvvetlerine altın sevkiyatı görevini üstlenir. Altınları iletmek için yola çıkar ancak çölde Emir Faysal’a bağlı birlikler tarafından pusuya düşürülür ve yaralı olarak esir edilir. Aldığı yaralar nedeniyle ölümden dönen Eşref Bey, İngilizlere teslim edilerek Kahire’ye nakledilir.

Yedinci bölüm, yaralı olarak kurtulan ve İngilizlere teslim edilen Eşref Bey’in bu esaret yaşamını konu edinir. Mısır’dan Malta’ya, oradaki Türk gurubun başını çekeceği savaş esirleri kampına gönderilir. Yerinde duramayan ve kıtalara sığamayan bir adam için bu sabit esaret hayatı çok sıkıcı olur. Eşi Pervin’e buradan devamlı mektup yazmaya başlar. Ayrıca kampta bulunan Alman, İtalyan, Ermeni, Yunan, Arap ve Türk mahkûmlar arasında çıkan sorunları çözmeye çalışır. Zaman zaman da kendisi soruna neden olur. Boks dersi vererek ve resim yapmayı öğrenerek zamanını geçirmeye çalışır. 1920’de serbest bırakılınca soluğu İstanbul’da alır.

Sekizinci bölüm, Anadolu’daki işgallere karşı direniş hareketlerine katılan Eşref Bey’i bizlere anlatır. Tek merkezde toplanmaya çalışılan bu direniş hareketi içinde ilk olarak konumu umut verici bir noktadadır. Bölge komutanlığına atanır. Bu arada Çerkez ayaklanması ile karşı karşıya kalır. Ankara, onunda Çerkez olmasından dolayı Eşref Bey’e kuşkuyla yaklaşır ve ona küçük roller vermeye başlarlar. Ancak Eşref Bey’in bağımsız hareketleri ve Enver Paşa ile olan kalıcı yakınlığı Ankara tarafından yeterli bir neden görülerek aradaki köprüleri yıkar.      

Dokuzuncu bölüm, Eşref Bey’in 1920 sonrasındaki hayatı hakkında kısa bir özet sunar. Eşref, Ankara ile köprülerin atılmasının ardından 150’likler listesine alınmış, önce Yunanistan ardından Mısır’a geçer. Bu aşamada iki kardeşinin öldürülmesi her şeyi daha da sıkıntılı bir hale sokar. Kardeşleri Selim Sami ve Ahmed, bir görüşe göre Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenleyeceklerken öldürülürler. Bu durum Eşref açısından işleri daha içinden çıkılmaz bir hale sokar. Yıllarca yurduna dönemeyen Eşref Bey, nihayet yaşlı bir adam olduğunda vatana dönebilir. Türkiye’ye geldikten sonra savaş döneminden kalan eski dostlarıyla görüşmeye devam etse de 1964’teki vefatına kadar siyasete hiç girmez. Yine bu bölümde, İttihatçılar arasındaki Milli Mücadele döneminde de devam eden güç mücadelelerine ve kamplaşmalara ışık tutması açısından oldukça ilginç bilgiler mevcuttur. Kitap son olarak Kuşçubaşı Eşref Bey’in Osmanlı’nın son dönemindeki ve Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki yerini tartışarak sona erer.

ELEŞTİRİ

Benjamin C. Fortna, kitapta kullandığı kaynaklar, sade bir dil hem de literatüre yaptığı katkı açısından oldukça başarılıdır. Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine geçiş sürecinin ortaya çıkardığı o büyük gerilim, dönüşüm, yalpalama ve çelişkiler aslında Kuşçubaşı Eşref Bey’in hayatı üzerinden özetlenerek verilmiştir diyebiliriz.

Yazarın kitap hakkında bilgi verirken bahsettiği Kuşçubaşı Eşref’in sandukasından çıkan belgeler kitapta kullanılmış. Hatta kitabın omurgasını bu bilgi ve belgeler oluşturmuştur diyebiliriz. Yine kitabın bibliyografyasına baktığımız zaman Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Dairesi Arşivi’nden (ATASE) de yararlanıldığı ve buradan elde edilen bilgi ve belgelerin kullanıldığını görüyoruz.

Yazar, Kuşçubaşı gibi mobilize hareket etmiş bir kişiyi araştırabilmek için Türkiye ve İngiltere’de araştırmalarda bulunmuş. Bu açıdan bakıldığında Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Dairesi Arşivi (ATASE) olmak üzere, Başbakanlık Osmanlı, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerinden istifade edilmiş. Bunun yanında İstanbul Şehir Üniversitesi Taha Toros Arşivi ve Ankara’da bulunan Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi de yazarın başvurduğu yerler arasındadır. İngiltere’de ise yazar öncelikle Imperial War Museum koleksiyonları, Oxford University St. Anthony College Middle East Archive ve yine Oxford Deedes Koleksiyonu’na müracaat etmiş. Tüm bunların yanında Londra’da bulunan The National Archives’in Foreign Office ve War Office evrakından da faydalandığını görüyoruz. Bunun dışında yine, Parlamento Arşivi’nde bulunan Lloyd George evrakı ile SOAS Kütüphanesinde bulunan özel koleksiyondan da istifade edilmiş. Benjamin C. Fortna, çalışmasında teknik olarak arşiv kaynaklarını ve ilk elden diğer belgeleri esas almak istemiş.

Ancak tüm bu artılara rağmen kitabın bazı noktalarda çok ciddi eksileri de vardır. Balkan Savaşları anlatılırken Bulgarların iddiaları referans alınarak katliam yapıldığının yazılması ve bu tezi destekleyecek başka bir kaynak olmaması yazarın kitap içerisindeki can alıcı hatalarına en bariz örnektir. Yazar, bu noktada önyargıdan kendini kurtaramamış ve tek kaynak olarak verilen Bulgar kaynağını doğru kabul etmiştir. Bunun yanında Kuşçubaşı Eşref Bey’in Ermeni Tehciri’ndeki rolünü bulmaya/tespit etmeye çalışan yazarın bu konu etrafında devamlı “Ermeni katliamı” kelimesini kullanması hatta bunu sıklıkla vurgulaması yazarın tarafsızlığına gölge düşüren diğer bir sorunlu kısımdır. Yazarın, bu noktada “Ermeni Tehciri” üzerinden konuşurken sözde “Ermeni katliamı”nı en baştan kabul ettiği görülür ve sonraki sayfalarda da hep bu peşin hüküm üzerinden cümle kurar, tanımlama yapar.

Dikkati çeken bir başka nokta da Fortna’nın akıcı bir üslup kullandığı kitapta, okuyucuya fark ettirmeden onu belli noktalara yönlendirmesidir. Tam burada açıkça ifade edilmeden yazar kendi tercihlerini olası diğer ihtimallere karşı ön planda tutuyor. Kitapta anlatılan olaylar arasında kesin bir ilişki olmadığı noktada yazar devreye girerek yaptığı yorumlar üzerinden kurduğu ilişkiler ve geçişler, normal okuyucuyu rahatsız etmeyebilir ancak metni akademik gözle okuyan ve buna göre değerlendirme yapan birisi için bu tarz anlatımlar sorgulanmaya ve tartışılmaya açık bir hale gelmektedir. Bu duruma bir örnek vermek gerekirse, henüz çalışmanın başlarında yazar Kuşçubaşı Eşref’in “kurbanlar yaratan ve bir bakıma da kurban seçilen kaderini” izah ederken onu Rumlara karşı etnik temizlik yaparken “kurbanlar yaratan”, ancak Kemalist rejimle yolları ayrı düştüğü zaman Mustafa Kemal’in etrafındaki bazı kişilerce kışkırtılması yüzünden “kurban” durumuna düşen biri olarak tasvir etmektedir.

Tüm hatalarına ve yazarın zaman zaman tarafsızlığını kaybetmesine rağmen kitap, alanında belli bir boşluğu dolduracak kalitede ve akademik düzeyde yazılmış. Türkçeye çevirisi de gayet başarılı. Kısacası kitap, Kuşçubaşı Eşref Bey konusunda mutlaka okunması gerekenler listesine girmeyi hak ediyor.

Sema Mete

Kuşçubaşı Eşref: Efsane Teşkilat-ı Mahsusa Subayının Hayatı, Benjamin Fortna Çev. Selçuk Uygur, İstanbul, Timaş Yayınları, 447 Sayfa, Aralık, 2017.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir