Künye: Beyhude Ömrüm, Mustafa Kutlu, Dergâh Yayınları, Şubat 2014, İstanbul.
***
Tipi-boranın estiği, kuşların kondukları dallardan pıtır pıtır akça karın üzerine düştüğü, deli poyrazın tu diyenin dudağını kestiği bir zemheri ayında köyde belirdi. (Sf. 34)
Nedir yani; bir karı-kocanın dağ başında bir köylü de olsa, birbirini sevip sayması bahtiyarlık değil midir? O sıra her ikisi de birbirine bakıp: “Cenab-ı Hak seni bana, çoluk-çocuğuma bağışlasın” diye içinden geçirmesi çok mudur. (Sf. 50)
İş insanı yormaz, gönül yorgunluğu bezdirir. (Sf. 70)
Bu İstanbul hevesi gençler için başlangıçta bir büyük macera âdeta bir kendini ispatlama vesilesiydi. Sonra sonra bir başka hayatın, köylerde kağşayıp gevşeyerek iyicene fukaralığa bürünen köhne yapıdan uzaklaşma; yeni ve zengin bir geleceğin kapısını aralama sevdasına dönüştü. (Sf. 96)
Kuş kuş iken kendisine bir yuva, bir hayat kurmuş. Ya biz neyin necisiyiz? (Sf. 119)
Cöngün Ali Efe bir âşık atışmasında güzel bir benzetme bularak rakibini zor duruma düşürmüş şairin alkıştan hız alarak sözüne devam etmesi gibi sürdürüyor konuşmasını. (Sf. 128)
Onlar şehirli. Su fiyatına kapıyorlar fukaranın malını. Sonra antikacılara devrediyorlar. Bu ıvır-zıvırı kim kullanır ki; işte boyayıp-parlatıp duvara asacak, meraklısına satacak. Süs. (Sf. 140)
Bir delikanlı ki, İstanbul lafını ağzına alır, bu düpedüz “beni everin” demektir. Köyde âdet bu. (Sf. 145)
Şimdinin gençleri gurbetle nikâhlanmış, gelirler mi hiç. (Sf. 149)
İnsan iş üzerindeyken böyle şeyler düşünemiyor. İş insanı avutuyor galiba. (Sf. 190)
Şu insanoğlu tuhaf. Aile, evlat, arkadaşlar, ne bileyim kalabalık içindeyken “Gitseler de rahat etsem” dersiniz; sonra böyle bir başına kalınca “Neredeler acaba” diye aranmaya başlarsınız. (Sf. 190)
Yahu şu martılara bakalım diye geliyorum deniz kıyısına; murdar kuşlar gözümün önünde çöpleri eşeleyip ne bulurlarsa mideye indiriyorlar. Hani bunlar balık yerdi? Küçük oğlan “Denizde balık mı kaldı baba, bulsak biz yiyeceğiz” diyor. Haklı. Deniz de deniz olmaktan çıkmış; kara-yağlı bir su sanki. (Sf.197-198)
1 Yorum