Künye: Barbar Modern Medenî, İbrahim Kalın, İnsan Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul 2018.
***
“Bir insan topluluğu, teknoloji kullanmadığı ve dış dünyayla irtibat kurmadığı için ‘medeniyetten uzak ve ilkel’ olarak tasvir ediliyor.” (sayfa 8)
“İşaret, işaret ettiğini şeyin yerine geçmek suretiyle üzerimizde muazzam bir tahakküm kurmuştur. Sembol, sembolize ettiği şeyi alt etmiş ve yerine kendini ikame etmiştir. Taklit, orjinalin aslında o kadar da kıymetli bir şey olmadığına bizi ikna etmiştir. Sanal, hayali, gölge olan şeyler gerçekliğin koltuğuna oturmuş ve hepimize alaycı bir şekilde tebessüm etmekte ve kulağımıza şunu fısıldamaktadır: Benim daha gerçek, daha cazip, daha kullanışlı… olduğuma artık sende inanıyorsun.” (sayfa 13)
“Medeniyet, fiziki yapılardan ve kurumlardan önce varlığa ilişkin bir zihin ve estetik tutumu ifade eder.” (sayfa 25)
“Sezai Karakoç, tek bir medeniyetin bulunduğunu, bunun da vahye dayalı ‘Hakikat Medeniyeti’ olduğunu söyler.” (sayfa 33)
“Medeniyet inşası, özgürlük ile anlamın, değer ile gerçeğin, ilke ile düzenin, tercih ile şartların buluşma noktasında ortaya çıkan bir ameliyedir.” (sayfa 35)
“1955 yılındaki Nobel toplantısında Amerikalı kimyager Wendell Stanley’in sarfettiği “Hayat çok yakında, bir canlıyı istediği gibi sentezleyecek, parçalayacak ve değiştirecek kimyagerin eline teslim edilecektir.” sözlerine dikkat çeken Heidegger, insanların bu sözleri hayranlıkla dinlemesinin büyük bir felaketin habercisi olduğunu söyler.” (sayfa 47)
“Medeniyetten asıl maksat, bütün halkın refah ve saadet üzere yaşamasıdır. Bu da her hususta adalet, kendi hem-cinsine yardım, bütün akli ayıplardan sakınmakla olur; bütün bunlar ise ancak hak dinle kaimdir.” (sayfa 59)
“Ahlak ve erdemden vazgeçmeden, özgürlüklerimizi feda etmeden ve sahte kibarlıklara ve tekebbüre mağlup olmadan bir kültür ve medeniyet inşâ edebilir miyiz?” (sayfa 75)
“Aydınlanma sonrası düşünce tarihinde medeni olmakla modern olmak eş anlamlı hale gelmiştir.” (sayfa 77)
“Emperyalizm, bedenden önce ruhların köleleştirilmesi programıdır.” (sayfa 110)
“’Kötülüğü iyilikle sav’ ilkesi, her tür güç mücadelesinin merkezinde yer alması gereken siyasî ve ahlâkî bir prensiptir.” (sayfa 118)
“Doğru bir varlık tasavvuruna sahip olmadan, sahih ve güvenilir bir bilgi kavramına ulaşamayız.” (sayfa 180)
“Yeryüzündeki adaletin temeli ve teminatı, ilahi varlık düzeninde sabit olan adalet ilkesini idrak etmek ve ona göre yaşamaktır. Yatay varlık düzeninin selameti, dikey varlık düzenindeki ilkelere bağlanmaktan geçer.” (sayfa 158)
“İslam medeniyeti, “hezarfen” şahsiyetlerin eserleri üzerinde yükselmiştir. Avrupa Rönesans’ından asırlar önce “Rönesans insanı” adı verilebilecek olan çok-yönlü, çok-boyutlu ilim, fikir ve sanat insanları Orta Asya’da, Kuzey Afrika’da ve Anadolu topraklarında yetişmiş ve müstesna bir dünya medeniyeti inşâ etmişlerdir.” (sayfa 171)
“Bilgi ve fazilet, kılıç ve pazudan üstündür.” (sayfa 183)
“Hasan ibn Sehl, niçin kendisinden önce yaşamış insanların görüşlerini sürekli zikredip durduğu sorulunca, şöyle cevap vermiştir: “Çünkü o [görüşler] bize gelmiştir; eğer değersiz ve kusurlu olsaydı, bize hiçbir zaman gelemez ve [evrensel] onay kazanamazdı.” (sayfa 187)
“Bir dünya görüşünün, varlık tasavvurunun ve medeniyet anlayışının zaman-mekân boyutundaki somut tezahür alanlarından biri de sanattır. Bir ibadet mekânı olarak camiyi kiliseden ayıran temel hususları, kullanılan malzeme yahut ölçülerden ziyade, mimari formun arkasında yatan Tanrı, evren, insan, mekân ve zaman tasavvurunda aramak gerekir.” (sayfa 197)
“Tahkiye yani hikâye anlatma sanatının yitirilmesi, edebi bir imkânın ortadan kalkmasından çok metafizik ve manevi bir kaynağın kaybedilmesinden kaynaklanır.” (sayfa 225)
“Her akletme eylemi, aynı anda hem âlem-i gayba hem de âlem-i şehadete doğru atılmış bir adımdır.” (sayfa 241)
“Metafizik bilgisi olmadan tarih yapılamaz.” (sayfa 250)
“Fikrini ve elini iyi ve doğru işler için kullanan insan, hem arza hem de semaya karşı büyük bir sorumluluk içinde hareket etmek durumundadır.” (sayfa 254)
“Bir kimse huy, meleke ve âdet vaziyetine gelecek derecede birtakım hallerle ülfet ve ünsiyet ederse, artık bu haller o kimsenin tabiatı ve cibilliyeti durumuna gelir.” (sayfa 261)
“İnsan aynı zamanda hisseden, merhamet eden, başkaları için kaygı duyan, özveride bulunan, fedakârlık yapan ve paylaşan bir öznedir.” (sayfa 268)