Künye: Aydınlanmanın Diyalektiği, Theodor W. Adorno-Max Horkheimer, Çeviri: Nihat Ülner -Elif Öztarhan Karadoğan, Kabalcı Yayınevi 2010.
***
En geniş anlamda ilerlemeci bir düşünme olarak Aydınlanmanın öteden beri hedefi, insanları korkutan arındırmak ve efendi konumuna getirmek olmuştur. Ne ki tamamen aydınlanmış şu yeryüzü muzaffer felaket alametiyle parlıyor. (sayfa 19)
Ümitsiz olan var oluş değil, var oluşu imgelerdeki ya da matematiksel simgelerdeki şema halinde kendine mal eden ve bu şemaya süreğenlik kazandıran bilgidir. (sayfa 49)
Uygarlığın attığı her adım egemenliği yenilediği gibi, egemenliği yatıştırmaya ilişkin bakış açısını da yeniler. Ama gerçek tarih acılarla dokunur ve bu acıların azalması hiçbir şekilde onları yok etme araçlarının artmasıyla orantılı değildir. (sayfa 64)
Aydınlanma her şeyi teker teker terbiye ederek egemenlik olan kavranamamış bütüne; insanların varlıkları ve bilinçlerine şeyler üzerinden misilleme yapma özgürlüğünü verdi. Ama radikal biçimde değiştiren gerçek praksis kuramın bilinçsizliğe ödün vermemesine bağlıdır; bu bilinçsizlikle toplum düşünmenin katılaşmasına izin verir. (sayfa 65)
Sınıflı toplumun gelişimi daha önce kutsanan ideolojileri yalancı çıkardıkça hep daha eski ideolojilere geri gidilir. Kurbanın sıkça dile getirilen irrasyonelliği, kurban praksisinin çoktan hakikatten yoksun kalan tikel rasyonel zorunluluğundan daha uzun sürmüş olmasının ifadesinden başka bir şey değildir. (sayfa 81)
Aydınlanma, Kant’ın deyişiyle, “İnsanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmama durumu ise, insanın kendi anlama yetisini bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır.” (sayfa 115)
Aydınlanmış akıl kendisindeki dürtüyü başka dürtülere karşı derecelendirecek bir ölçü bulamadığı gibi, evreni değişik yuvarlara göre düzenleyecek bir ölçü de bulamaz. (sayfa 127)
Mekân mutlak bir yabancılaşmadır. İnsan doğa gibi olmak istediği her yerde ona karşı sertleşir. Dehşet olarak korunma ortama uyum sağlamanın bir biçimidir. İnsanın gösterdiği donuk tepkiler, öz-varlığı korumanın kadim şemalarındandır: yaşam, varlığını sürdürmenin bedelini kendisini ölüme benzeterek öder. (sayfa 238)
Her ne kadar birey kendi kararlarını hâlâ kendisi verebiliyormuş gibi gözükse de, bu karar esasında önceden belirlenmiştir. İdeolojilerin farklı kamplardan siyasetçiler tarafından duyurulan uyuşmazlığı aslında erkin gökteki yıldızlar misali keyfi dağılımının yalnızca bir ideolojisidir. (sayfa 269)
Yalnızca güneşin kor ateşinde kuruyan ağacın görünüşü gelecek günün görkemini sezdirir; ama güneşin dünyayı aydınlatması onu illa yakacağı anlamına gelmez. (sayfa 289)