Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri, Derin Tarih Dergisi, Haziran 2014
Giritli dünyaca ünlü yazar Nikos Kazancakis 1883 yılında, Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan ve Girit’in dört önemli merkezinden birisi olan Kandiye’de dünyaya gelmişti. 1906 yılında “Yılan ve Zambak” isimli şiir kitabı, 1927 yılında “Gezerken” ve “Çileci” isimli denemeleri yayınlanmış, 1928 yılında iki, 1953 yılında da bir oyunu okuyucusuyla buluşmuştu. Ancak tüm bu yazı macerası içinde onu başköşeye taşıyan eser 1946 yılında yayınlanan “Zorba” isimli romanı oldu. Kazancakis “Zorba” ile dünya çapında bir üne de kavuşmuştu.
1954 yılında yayınlanan “Günaha Son Çağrı” isimli romanıyla yazı hayatında hiç ummadığı bir gelişme yaşadı Kazancakis. Hz. İsa’nın hayatını konu edindiği roman yayınlanınca Katolik Kilisesi’nin en sert eleştirilerine hedef olan yazar dönemin papası tarafından aforoz edilmişti. Bu aforozun ana sebebi ise romanında “gülen, ağlayan, zaman zaman çaresiz kalan, âşık olan, bir kadına ilgi duyan ve onunla evlenen” bir Hz. İsa karakteri oluşturmasıydı. Yani Kazancakis, Katolik Kilisesi’nin arzuladığı ve istediği “Tanrı İsa” yerine “İnsan İsa” portresi çizmişti. İşte bu karakter de onun kiliseden atılmasına, dinden çıkartılmasına neden olmuştu.
Aslında yazımızın ana konusu ne Nikos Kazancakis, ne onun “Günaha Son Çağrı” isimli romanı, ne de Kazancakis’in romanından dolayı başına gelenler. Bizim size tanıtmak istediğimiz kitap, Derin Tarih dergisinin Haziran’da yayınlanan 27. sayısıyla birlikte okurlarına hediye ettiği “Cemal Granda; Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri” isimli eserdir. Kazancakis’in eserinden dolayı yaşadıkları Cemal Granda’nın başına gelmemiş olsa da, bu kitabın tanıtımını yapmayı düşündüğümde aklıma ilk olarak Kazancakis ve onun romanı gelmişti. Bizim de zihnen iki eser arasında kurduğumuz bağ, Kazancakis’e kilisenin tepki vermesindeki nedenle birbirine benzemesi. Granda, not aldığı hatıralarında çizdiği Mustafa Kemal Paşa portresiyle, resmî ideolojinin oluşturmaya çalıştığı Atatürk portresinin dışına çıkmış oluyordu. Bu hatıralarda üzülen, sevinen, emrinde çalışan hizmetkârlara bağırıp çağıran, bazı zamanlarda sinirlenerek hakaret cümleleri de kullanan bir Mustafa Kemal Paşa anlatılıyordu. Oysa resmî ideolojinin oluşturmaya çalıştığı Atatürk imajı, daha çok “Ulu, Yüce” gibi vasıflarla tanımlanıyordu. Yani Granda, ama bilerek ama bilmeyerek, hatıraları aracılığıyla bu imaja zarar veriyordu.
Granda, 11 yıl boyunca Atatürk’ün uşaklığını yapmış, bu zaman zarfında da hem Çankaya Köşkü’nün hem de Dolmabahçe Sarayı’nın en mahrem olaylarına şahitlik etmişti. Ancak zamanında, bu özel mekânlarda görev alan onun gibi birçok kimsenin gördüğü, şahit olduğu olayları yazması, hatıralarını kaleme alması yasaktı. Bu nedenle Cemal Granda da görevinden ayrıldıktan sonra hatıralarını küçük notlar şeklinde tutmuş ve daha sonra bu notlar bir kitap hâline getirilmiş. İşte bu yasak yüzünden kitabın belli bölümleri, ilk baskısı yapıldığında sansürlenmiş. Derin Tarih dergisi de bu eseri okurlarına hediye ederken kitabı kapağında “Sansürsüz Tam Metin” ifadelerine yer vermiş. 224 sayfalık oldukça hacimli eser, içerik olarak da gayet dolu.
Eserde en çok göze çarpan nokta Çankaya Köşkü’nde ve Dolmabahçe Sarayı’nda kurulan ziyafet sofraları. Bu sofralar akşam başlıyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyormuş. Genelde de sofraya davetli olan konuk sayısı yirmiyi geçiyormuş. Bu sofralarda sabaha kadar sohbetler ediliyor, bilimsel meseleler konuşuluyor ve içkiler içiliyormuş. Devlet meseleleri de genelde bu sofrada konuşulup karara bağlanıyormuş.
Zaman zaman Mustafa Kemal Paşa’nın yalnız kalmak ve halkın arasına karışmak için gizlice saraydan kaçtığını da anlatıyor. Paşa’nın tiyatroya ve sinemaya ilgisini de anlatan Granda, bu konuda şahit olduğu bazı anekdotları da naklediyor. Muhsin Ertuğrul’la Mustafa kemal arasındaki iddialaşma, Berber Yaşar’ın önce kovulması, bir yıl sonra tekrar saraya alınıp yeniden Mustafa kemal Paşa’nın berberliğine getirilmesi hikâyeleri de ilginç detaylarla dolu.
Granda, sinirlendiği zamanlarda arka arkaya kahve sigara içtiğini söylediği Paşa’nın yurtiçi gezilerinden arta kalan tüm zamanının bu sofralarda geçtiğini de ekliyor. Sofrasında kimlerin olduğunu bazen isim isim bazen de unvanlarıyla anlatıyor, arada da kendi şahsî görüşlerini yazıyor.
Mustafa kemal Paşa’nın Fenerbahçe Spor Kulübüne yardım yaptığını da yine Granda’nın hatıralarından öğreniyoruz. Kitaptaki ilginç bilgilerden birisi de Mustafa Kemal Paşa ile İsmet İnönü arasında geçen bazı diyaloglar. Cemal Granda’nın anlattıklarına bakılırsa Reisicumhur ve Başbakan gayet iyi anlaşan, aralarında en küçük sorun olmayan iki samimi silah arkadaşı imiş.
Netice olarak bizim gayet beğendiğimiz bu eser, sansüre uğramadan basılmanın da avantajıyla tam okunulacak bir kitap hüviyetinde. Yakın tarihin üzerindeki sis bulutlarını dağıtmayacak belki, ama hiç kuşkusuz Köşk ve Saray içinde yaşanan ve bilmediğimiz bazı tartışmaların, şakaların, münakaşaların önümüze serilmesine zemin ve imkân hazırlayacaktır.
Davut Bayraklı
6 Yorum