Künye: Teoaman Duralı, Aklın Anatomisi – Salt Aklın Eleştirisinin Teşrihi, Dergâh Yayınları, 1. Baskı, 2010, İstanbul.
***
Dahi olarak nitelenen kimsede üç önemli özellik bulunur:
Birincisi, sıra dışı zengin çağrışımlar dizisinin de içinde bulunduğu geniş bir hayal gücü. İkincisi, müthiş bir sezgiyle birlikte çelişkiye düşmeyen akıl yürütme kabiliyeti (muhakeme). Üçüncüsü, büyük bir sabır ve buna bağlı olarak bitip tükenmek bilmeyen çalışma arzusu ve gayreti. Bu üç özellik Kant’ın hayatında hakkıyla görülmektedir. (s. 9)
Kant’ın hayatı bir ödev erinin hikâyesidir. Onun hayata ilişkin temel sorusu şu olmuştur: Bu kadar kısa bir ömre, böylesi dev ödevi nasıl sığdırabilirim? (s. 9)
İnsan seyahat eder, hayvan ise göçer. Seyahat, irade sahibinin isteğine bağlı bir biçimde bilindik yerden bilinmedik olana yol almaktır. Seyyah yolunu düşünüp taşınarak tayin eder. Göçme ise rotasını içgüdülerin belirlediği bir mecburiyettir. (s.28)
Kant, “kıraatkeşlik” olarak tabir ettiği büyük bir tehlikeden bahseder. (s.37)
(Kıraatkeşlik: Okumanın; anlayış, özümseme, içselleştirme ve muhakeme gibi zihinsel enstrümanlardan uzaklaşarak salt telaffuz içeren bir tutkuya dönüşmesi. Kanta göre kıraatkeşin en bariz özelliği, her konuya balıklama dalması ve her alanda ahkâm kesmesidir.) Ahlak, sorumluluğunun idrakinde yaşama’dır. Kant’ın sorumluluktan kastı şudur: Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamak. (s.38)
Felsefenin kalbi olan metafiziğin en başat özelliği; gerçekliğin arkasında duran ve ona kaynaklık eden hakikate nüfuz etme çabasıdır. Hakikate nüfuz, tefekkürle olur. Tefekkür, “arı duru/saf düşünme”dir. Söz konusu arınmışlık tecrübeden de sıyrılmayı içermektedir, çünkü hakikat aşkındır ve tecrübenin sınırları dışındadır. Bu durumda mantık ilmi, düşüncenin doğruluğunu tespit edebilmenin tek kıstası olarak karşımıza çıkmaktadır. Metafizik, mantığa dayalı tefekkür ile yol alır. Fakat tefekkür mantık sınırlarını aştığında metafizik yerini mistikliğe bırakır. Bunu daha önce Gazali de tespit etmiştir, fakat bir disiplin haline getiren Kant olmuştur. (s.63)
Hakikatin içeriği varlıktır. Anlam atfetme imkânının sınırlarını varlık belirler. (s.63)
Varlığı düşünme/ tefekkür, metafiziğin duyularımızı aşan boyutuyla ilgilidir. Diğer bir boyutu ise salt ahlak’tır. İkisi de hakikatin mal’ı olduğundan, olaylar dünyasında algılanamazlar; çünkü gerçeklik ötesidirler. (s.63)
Âlem/varlık, bilmeye konu, bilinmeye aday olandır. Evren (kâinat), yeryüzü (arz), dünya; âlemin özelliklerinden bir parça taşır. Yeryüzü, türlerin bulunduğu/yaşadığı mekân’dır. Dünya yeryüzünün soyutlanıp genelleştirilmiş cinsidir. Evren ise duyumlanabilir ve hesaplanabilir birimlerin tamamıdır. (s.64)
Hakikat âlemi, varlık bütünlüğünü teşkil ettiği gibi fiziki evreni de var olanlardan oluşur. Fiziki evreni, doğa bilimlerine nesnedir. Doğa bilimleri, nesnelerini deneyler. Hakikat âlemiyse aşkın olduğundan sezilir ve bu sezgiler üzerinde ayrıntılı bir biçimde düşünülür. Tefekkür, sezgilerden gücünü alan akıl yürütme alıştırmalarının bileşkesidir. Diğer bir ifadeyle söz konusu kavramı, ilhama dayanan muhakeme faaliyeti olarak da açıklayabiliriz. Tefekkür aynı zamanda felsefenin metafizik sahasını mistiklikten ayıran sınır karakoludur. (s.64)
Metafizik, fiziki evrenden hareketle hakikat âlemine ilişkin düşünceler ortaya koyar. Bu saha felsefenin akıl ile ulaşamayacağı, sezgiyle hissedilebilecek olan mistik dünyadır. Mistiklik, hakikat âleminden gerçeklik dünyasını seyr etmektir. Hakim/Bilge kişi, sezgiyle yakaladığı hakikati tefekkür eder, hakikat aleminden fiziki evreni temaşa eder. (s.65)
Felsefenin ve aklın etkinlik alanı gerçeklikle sınırlıdır. Akıl kanıt arayarak adım adım yürür, ona malzeme sağlayan duyu verileri olduğu gibi hakikat âlemi de olabilir. Akıl sezginin yardımıyla hakikat âleminden gelen malzemenin düşünülerek işlemesi, düzenlemesi sonucu bilim meydana gelir.(s.65)
Kavram, hakikat âlemini oluşturan varlığın dimağdaki izdüşümüdür. Varlığın gerçeklik dünyasındaki kısmi karşılığı ise var olan’dır. Dimağ ürünü kavram ile gerçeklik verisi var olanla evliliğinden bilgi doğar. Kavram akılla tespit edilir, düşünce yoluyla olaylar dünyasındaki karşılığı belirlenir.(s.65)
Algının ‘resimli içeriği’ne tasavvur denir. Resim çıkarma, resmetme demek olan tasavvur, algının iç döşemesi, astarıdır. Algıyı dile getiren sözler de yüksek derecede tasavvur içeriklidir. Bu çeşit sözler yüksek derecede tasavvur içeriklerinden dolayı duygu yüklü olup başka dillere rahatlıkla aktarılamazlar. (s.71)
Belli bir etkenin yayınladığı etki tekrarlandıkça zihinde iz bırakır. Etkinin zihinde bıraktığı kalıcı tasavvur izlerine izlenim denir. Hafıza, zihinde izlenimleri biriktiren ambardır. Hatırlama algının izlenimlerle buluşmasıdır. Hatırlama gerçekleşmezse algı oluşmaz. (s.71)
Düşünme sürecinde algılar aşılıp idrake geçildikçe tasavvur içeriğinden, dolayısıyla duygu yükünden azad olunur. Tasavvur içeriğiyle duygu yükünden uzaklaşıldığı ölçüde söz, ait olduğu kavram özüne yaklaşır. Kavramın aslı/esası/anlamı özü’dür. Anlam aslına yaklaştıkça söz/laf olmaktan çıkar, kavram’laşır. Kavramlaştığı oranda düşünce ve onun ifadesi söz evrenselleşir, anlaşılırlık kazanır. (s.72)
Tasavvur içeriğinden dolayısıyla duygu yükünden olabildiğince arındırılmış düşünceler, kavram özlerine alabildiğince yakınlaştırılmış olurlar.(…) Anlamı keşfetmek tarif yoluyla gerçekleşir. Tasavvur içeriği bulunmayan, tasvire elvermeyen fikirlerin anlamından söz edilemez. (s.72)
Düşünme yoluyla fizik dünyadan metafizik âleme geçilir. (s.81)
Varlık saklayıcıdır. Neyi saklar? Bilinmeyi. O halde varlık açıklanarak bilinir. Varlık çözümlemesi metafiziğin görevlerindendir. Bu sayede hakikat perdesi aralanır ve bilgi ortaya çıkar. Bilgi esas olarak ‘varlık bildirgesi’dir. (s.82)
Hakikat birlik/bütünlüktür. Gerçeklik; hakikatin ifşa olmuş, duyulara açılmış (açıklanabilir ve algılanabilir) kısmıdır. (s.83)
Hakikatin gerçeklikteki izdüşümü var olanlardır. Var olan duyumlanmaya teşnedir. Duyumlananın anlamlandırılarak bilinmesi algıdır. O halde bilgi, var olandan hareketle varlığın arkeolojik kazı’ya konu kılınmasıdır.(…) “Bilgi varlıkta ikamet etmektedir.” İnsan varlıkta ikamet eden bilgiyi keşfeder.(…) Kavrama, var olanın varlık arka planının anlaşılmasıdır. (s.83)
Bireyin bireyliliği haddi zatında varlık hakikatinin olaylar, var olanlar dünyasındaki yansımasıdır. Hakikat âlemi, var olanların ortak paydasıdır, dolayısıyla var olan bir kişi, bütün var olanlarla varlık esasında akrabadır. Bu akrabalık türleri birbirine bilinebilir kılmaktadır. (s.84)
Özne var olanın, varlıkça esası demek olan zatın dilbilgisine tercümesidir. (s.86)
Olaydan hareketle aklın ortaya koyduğu fikir, kesinlik ifade etmez. (s.90)
Metafizik bilgi dağarcığımızı zenginleştirmez. (s.92) (Metafizik varlığı açıklamaz, anlamlandırır.)
Mekanik soru ‘nasıl?’, teorik soru ‘neden?’, teolojik soru ‘niçin?’, metafizik soru ‘nedir?’ (s.94)
Deneyimsel geçerliliği olan her konu, metafiziğin alanına girer. (s.96)
Ahlak, davranışlara aklı hâkim kılma çabasıdır. Medeniliğin ölçütü, hal ve hareketlerin akıl tarafından biçimlendirilmesidir. Bunun en üst örnekleri, tarih boyunca askerlik kurumunda somutlaşmıştır. Aklın biçimleştirici ilkeleri ve kuralları doğrultusunda ordunun kısa vadeli savaş tertibine taktik; uzun vadeli, geniş çaplı ve soyut olanına da sterateji denilmiştir. (s.103)