Künye: Çengelköy Defteri, Oruç Aruoba, Metis Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Temmuz 2001.
***
İki çakmağım var: birisinin gazı bitmiş ama hâlâ çakıyor; ötekinin taşı bitmiş ama hâlâ gazı var: çakanıyla gazı olanını yakıyor; sıgaramı öyle yakıyorum – hep bir ayarlama ve uyarlama değil mi ki zaten, yaşam?… (syf.12)
– İnsan bir şeyi yazabiliyorsa, bu, anlamlıdır – insan, çünkü, ‘anlamsız’ı, yazamaz… (syf. 13)
Hey koca Şehir – uzaktan ne güzelsin; yakındansa,… (Yazar burada İstanbul’u kast ediyor.) (syf 24)
Hiçbirşey insanları durdurmuyor: bir yaşam biçimine girmişlerse bir kez, ne olursa olsun, yaşamlarındaki yerlerinin çok farklı olması; hatta, yaşamlarını toptan değiştirmesi gereken olayları bile, eski biçimin içine sokup, aynı ‘minval üzre’ sürdürüyorlar, yaşamlarını. (syf. 27)
Gene biryerlerde gün yanlışı yaptım galiba. (syf. 35)
Otel damında
iki günlük kış Ay’ı –
asılı kalmış… (syf. 56)
Yazamamak: başka şeyler kişinin zamanını çalıyor diye mi; fiziksel koşullar –masa / güneş / ortam– uygun değil diye mi – hiçbiri: Yazılamıyorsa, yazılamayacaktı demektir; yazılabilir olsaydı, yazılırdı; yazılamadığına göre de, yazılamazdı. (syf. 58)
Her –sahici– şiir dizesinin altında yüzlerce ‘düz’ tümce durur; üstünde de, yüzlercesi, kurulabilir. (syf. 60)
Güvercin işte
cami hoparlörüne
alışamamış (syf. 62)
“Özel”i “genel” olan içinde ne denli “kapsa”yabiliyorum? – (syf. 79)
– Yaşam yeniden yaşanamaz; ama yenilenebilir… (syf. 88)
Öğleden sonra evden çıktım; sokaktan aşağı inerken, yukarı, bembeyaz saçlı, iyice yaşlı bir adam ile, herhalde torunu olan 12-13 yaşlarında bir çocuk çıkıyordu. Yanlarından geçerken, şu konuşma parçasını işittim:-
Dede: “…meteoroloji söyledi.”
Torun: “Nereden biliyorlarmış Allah’ın ne yapacağını?”
Dede: “Kırk tane aletleri var–“
Torun: “Kırk tane aletle mi bilecekler Allah’ın ne yapmak istediğini?” (syf. 94)
Aktaran: Mustafa Çolak
1 Yorum