Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu

Künye: Sâlah Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Karacan yayınları, Mart 1981.

***

“Ahıskalı 100-200 sözcüklük kısa öyküler de yazar, bunları sahibi bulunduğu SES dergisinde yayınlar. Birsel’in ‘dakikalık öykü’ adını verdiği bu yazıları Yusuf (Ahıskalı) çok önemser, onlarla bir takım gerçekleri saptadığına inanır.” (Sayfa 67)

“Bir gün Sabahattin Kudret’le birlikte, Sait faik’in ilk şiirlerini bir yerlerden bulup çıkarmışlardır. ‘Hamal’ adlı bir şiirdir bu:

‘İlan edecek bunu
Kasabanın davulu
Koskoca bir bavulu
Beş kuruşa taşıdı.’

O akşam bu şiir Nisuaz’da, Orman’da birkaç kez okunur. İlkin bu okumalara Sait de katılır. Ama Sait bir ara, işin içinde alay gibi bir şeyler sezer. Birden ayağa kalkar, Sabahattin’le Cahit’e vurmaya başlar. Sabahattin’le Cahit bu olaydan ötürü bir hafta onunla konuşmazlar. Bir hafta sonra, herkes her şeyi unutmuştur.” (Sayfa 77-78)

“Birsel, Orhan Veli’nin uzun mu uzun boyunu, hallaç pamuğu gibi atılmış yüzünü, sarkık dudağını ve bobstil giyinişini gördüğü vakit bir zekâ gerisiyle karşı karşıya olduğunu sanmıştır. Ama aradan zaman geçip de Orhan konuşmaya başlayınca, kazın ayağının öyle olmadığını, Orhan’ın yaldır yaldır bir zekâ taşıdığını anlar.” (Sayfa 115)

“Sâlah Birsel, Orhan Veli’ye bir kez de İstiklal Caddeside Galatasaray Lisesi önünde – 1935 yıllarında Yahya Kemal’in Halit Fahri’ye bastonla saldırdığı yerde- rastlamıştı.” (Sayfa 120)

“Sait’in (Faik) sonraları Birtakım İnsanlar adını alacak olan Medarı Maişet Motoru romanının –bu romanı Sait birçok kitapçıların kapısını aşındırdıktan sonra 1943 yılında kendi hesabına bastırmış, ama kitap yayınlanır yayınlanmaz toplatılmıştır- müsveddelerini İlhan’a (Berk) okumak için vermesi de o günlere rastlar. (…) Müsveddeler eski harflerledir. İlhan, çat pat, yine de bir şeyler söker. (…) İlhan o yıllar tam bir köylüdür. SES dergisine bir şiir göndermiş, yayınlanınca da İstanbul’a gelip Abidin Dino’yu bulmuştur. Ne öğrendiyse de Abidin’den öğrenmiştir.” (Sayfa 133)

“O yılların Sait’ini (Faik) isterseniz bize bir kez de Celal Sılay anlatsın: ‘(…) O bekârdı, ben bekârdım. Akşamları severdi, akşamları severdim. Beyoğlu’nda gezerdi, Beyoğlu’nda gezerdim. Yanında boş bir adam arardı. Yanımda boş bir adam arardım. Konuşmak istemezdi, konuşmak istemezdim. Büyük laflardan hoşlanmazdı, büyük laflardan hoşlanmazdım. Küfredilecek bir herif arardı, küfredilecek heriftim.” (Sayfa 136)

“O zamanlar hemen hemen herkes meteliksizdir. Hanları, apartmanları olan Sait (Faik) bile –Bomonti’de Bulgar çarşısında beşer katlı iki apartmanı olduğu saptanmıştır– kiracılarından eski kiralar üzerinden para aldığı, ya da kiralar üzerinden kendisine düşen pay az olduğu için çokça paralı sayılmaz. Ama edebiyat sorunları topunun kafasını öylesine doldurmuştur ki burada meteliksiz olduklarını düşünmeye elverişli bir yer yoktur.” (Sayfa 143)

“Sait’in (Faik) annesiyle çekilmiş fotoğraflarına bakın, onun anası yanındaki ezikliği hilafsız görürsünüz. Kemal Bekir, Burgaz’daki evlerinde, Makbule Hanım odaya girince, Sait’in saygıyla ve usulcacık toparlanıp ayağa kalktığını ve sonra annesi konuşurken onu büyük bir hayranlıkla dinlediğini anlatır. (…) Sait’in anasına bağlılığının başlıca nedeni içe kapanık bir insan olması, yalnızlığı kendisine yaşam biçimi olarak seçmesidir.” (Sayfa 151)

Aktaran: Davut Bayraklı

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir