Künye: Aforizmalar, Franz Kafka, Çev: Osman Çakmakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 16. Baskı, Şubat 2020, İstanbul.
***
İnsanın belli başlı iki günahı var, öbürleri bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve kayıtsızlık. (s. 3)
Düz bir yolda yürüyor olsan, tüm ilerleme isteğine rağmen hâlâ gerisin geriye gitsen, o zaman bu ümitsiz bir durum olur; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik, bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, zeminin özelliğinden ileri gelebilir, umutsuzluğa kapılmamalısın. (s. 12)
Ona tırmanmadan inşâ etmek mümkün olsaydı, Babil Kulesi’nin tamamlanmasına izin verilirdi. (s. 17)
Gerçek düşmandan sınırsız bir cesaret akar içinize. (s. 22)
Hedef var, ama yol yok; yol dediğimiz şey tereddütten ibaret. (s. 25)
Kötü’ye bir kere kapıları açmayagör, kendisine inanmamız konusunda ısrar etmez artık. (s. 27)
Kargalar tek bir karganın gökyüzünü yok edebileceğini iddia ediyor. Hiç kuşku yok ki doğrudur, ama bu, gökyüzüne ilişkin hiçbir şey ifade etmez, çünkü gökyüzü şu anlama gelir: Kargaların Olanaksızlığı. (s. 31)
Sonsuzluk yolunda nasıl böylesine kolayca ilerdediğine hayret eden birisi vardı; gerçekte hızla bayır aşağı yuvarlanıyordu. (s. 37)
Sonsuzdur yol, ne kısaltılacak ne de eklenecek bir şey vardır, ama yine de herkes kendi çocuksu arşınını tutar yolun üstüne. “Gerçekten de bu bir arşınlık yolu gitmen gerek, bu sana hatırlatılacak.” (s. 39)
Av köpekleri henüz avluda oynuyor, ama avları, daha şimdiden ormanda ne kadar hızlı koşarlarsa koşsunlar, ellerinden kurtulamayacaklar. (s. 43)
İnsan içindeki yok edilemez olana sürekli bir güven duymadan yaşayamaz, ancak hem yok edilemez olan hem de güven onun için hep gizli kalabilir. Bu gizli-kalma’nın ifade biçimlerinden biri kişisel bir Tanrı’ya inançtır. (s. 51)
İnsan ancak olabildiğince az yalan söylediğinde olabildiğince az yalan söylemiş olur; yoksa olabildiğince az yalan söyleme fırsatı bulduğunda değil. (s. 59)
Hiç kimse eninde sonunda kendisine gerçekten zarar verecek bir şeyi isteyemez. Kimi insanda böyle bir durum görünüyorsa -belki de herkeste var bu görünüm- açıklaması, insanın içindeki birinci kişi kendine yararlı bir şey isterken, bunun durumla ilgili karara yarı yarıya katılan diğer ikinci kişiye zarar verdiği şeklindedir. İnsan karar sırasında değil daha başlangıçta ikinci kişinin yanında yer almış olsa, birinci kişi ve onunla birlikte istek de silinip giderdi. (s. 80)
Giyotin gibi bir inanç, onun kadar ağır, onun kadar hafıf. (s. 86)
İki olanak: Kendini sonsuz küçültmek ya da sonsuz küçük olmak. Birincisi son yani eylemsizliktir; ikincisi başlangıç, yani eylemdir. (s. 89)
Putlara tapınmanın ilk nedeni, kuşkusuz nesnelerden korku, ama buna bağlı olarak, nesnelerin gerekliliğinden korku ve buna bağlı olarak, nesnelere karşı sorumluluktan korkuydu. Bu sorumluluk insanüstü tek bir varlığa yüklenme cesareti gösterilemeyecek kadar büyüktü, çünkü sadece bir varlığın aracılığı da sorumluluğu yeterince hafifletemezdi, yalnızca bir tek varlıkla ilişkisi, gereğinden fazla sorumluluğu lekelemiş olacaktı, işte bundan dolayı her nesnenin sorumluluğu nesnenin kendisine verildi, daha da ileri gidilerek nesneler insanlardan sorumlu tutuldular. (s. 92)
Yaşamın daha başlangıcında iki ödev: Giderek çevreni daraltmak ve kendini bu çevre dışında bir yerde gizleyip gizlemediğini sürekli denetlemek. (s. 94)
Bu, yaşamın hazları, yaşamın kendi hazları değil, bizim daha yüce bir yaşama yükselme korkumuzdur; bu yaşamın eziyetleri yaşamın kendi eziyetleri değil, ama bu korkudan dolayı kendimize yaptığımız eziyettir. (s. 96)
Dünyanın acılarından uzak tutabilirsin kendini, bu sana kalmış olup doğana uyar, ama tam olarak bu uzak duruş belki kaçınabileceğin yegâne acıdır. (s. 103)
İnsanın çevresindekilerle kurduğu ilişki dua ile kurduğu ilişki gibidir, insanın kendi kendisiyle kurduğu ilişki ise çabayla kurduğu ilişkiye benzer; çaba için gerekli güç duadan alınır. (s. 106)
“İnanç yoksunu olduğumuz iddia edilemez. Sadece yaşıyor olmamız bile, tüketilmeyecek bir inanç değeridir.”
“Neresindeymiş bunun inanç değeri? Yaşamamak elde değil ki!”
“İşte inancın insanı çıldırtacak kadar büyük gücü, bu ‘elde değil ki’ dedir, bu olumsuzlamada açığa vurur kendini.” (s. 109)
Aktaran: Oğuzhan Yılmaz