Işık Doğudan Gelir

Künye: Işık Doğudan Gelir, Cemil Meriç, İletişim Yayınları, 14. Baskı, 2020, İstanbul.

***

Dilimize Fransızcadan aktarılmış ansiklopedi… Önce lisan iffetimizi korumaya çalışmışız. «Muhit-il maarif», «daire-t-ül maarif» gibi kelimeler uydurulmuş. Ama teşebbüsler başarıya ulaşamayıp, bu isimler müşahhas örneklere bağlanamamış ve unutulup gitmiş. Ansiklopedi, Cumhuriyet döneminin iktibaslarından. (Sayfa 21)

Büyük Ansiklopedi, Fransa’nın çeşitli ilim ve düşünce adamlarını bir araya getirmiş ve on dokuzuncu asır sonunun tereddüt ve arayışlarını bütün buutları ile sergilenmiştir. Diderot’un eseri kadar uzun ömürlü olmamıştır. Çünkü on sekizinci asır, Avrupa’yı kuracak olan cihangir bir sınıfın fetihlerini sergiler. Bir yükseliş çağının meyvesidir. On dokuzun sonlarına doğru burjuvazi ihtiyarlamıştır. Büyük Ansiklopedi bu ihtiyarlayan sınıfın mirası, yani bir çeşit vasiyetnamedir.  Yazarlarında Diderot neslinin genç imanından eser yoktur. Seyrettiğimiz sarhoş ve çılgın bir fecir değil, şaşalı bir guruptur. (Sayfa 41)

İhvan-ı Safa Risalelerinde durmak istiyoruz. Zira İslam dünyasında hem felsefi bir görüşe dayanan hem de zamanın bütün ilimlerini kucaklayan tek ansiklopedi İhvan-ı Safa Risaleleridir. İslam’da ansiklopedik eserler sayılamayacak kadar bol, mazbut ve gerçek bir ansiklopedinin tek örneği, onuncu yüzyılda kaleme alınan bu garip eser. (Sayfa 52)

Avrupa Spengler’den bu yana hakikatin tek yönlü olmadığını idrak etmiş bulunuyor. Batı Avrupa’da geçerli olan tarih şeması kifayetsiz, hatta abestir Spengler’e göre. Bu, tarih alanına aktarılan Batlamyus sistemidir, bütün dikkati, bütün alâkayı Batı’ya teksif eden bir sistem. (Sayfa 91)

Tabiatı yorumlamak ve anlamak için kullanılan remizler bir medeniyette egemen olan vahiy’e bağlıdırlar. Vahiy, belli sembolleri kutsallaştırır ve yüceltir; eşyanın mahiyetinde mündemiç olan umumi remizlerden ayırır. Eşyanın mahiyetinde mündemiç remizler (bitkilerin ve çiçeklerin rengi, güneşin ışığı ve sıcaklığı gibi) fertlerin müşahedesine bağlı değildir; bizatihi mevcutturlar. (Sayfa 101)

Avrupa bazan aklı göklere çıkarmış, bazan cinneti. Tarifi bir türlü başarılamayan akıl, Batı felsefesinin temel taşlarından biri. Felsefi Mekteplerin durumu, ona göre kararlaştırılmış. Hümanizmin bayrağı: Akıl. Bütün tartışmaların konusu o… Eflatun’dan Russel’a, Aristo’dan Marks’a kadar düşüncenin bellibaşlı pehlivanları o meçhul, o müphem nazenin uğrunda savaş vermişler. Ama Batının tebcil ettiği tek ilahe akıl değil. Cinnetin de kasidecileri var. Latin şairi Horatius, bütün insanların zır deli olduğunu asırlarca önce haykırmış. Bizim bir atasözümüz de «Deme Mecnun’a deli; herkes birgüna deli,» buyuruyor. (Sayfa 195)

Mutasavvuflara göre vahyin, ilhamın, keşfin ve her nevi gaybi ilimlerin menşei akl-ı evvel, akl-ı külli… gibi isimler verilen Hakikat-ı Muhammediye’dir. Cebrail de Hz. Peygamber’in ruhundan ve hakikatından aldığı vahyi onun beşeri varlığına getirmiştir. (Sayfa 225)

Kelâmda ve Meşşai felsefesinde geçen akıl kavramı ile tasavvufta ve işraki felsefede bahis konusu edilen akıl anlayışı arasında çok fark vardır. (Sayfa 225)

Hermes, orta-çağ Şii inancına göre İdris Nebi. Yani Hz. Muhammed’den önce gelen 5 Nebiden ilki ve en büyüğü. Hermetizm, orta-çağ mekteplerinden birçoğunu damgalamış bir Cabir bin Hayyan onsuz anlaşılamaz. Genel dilde Hermetizm: simya ilmine ait, büyüye ait, hava geçirmez, sımsıkı kapalı mânâsına. (Sayfa 253)

İbn Haldun, tek dil biliyordu: Arapça. Bu sihirli anahtar o çağda mevcut bütün bilgi hazinelerinin kapısını açmış; kanma bilmeyen tecessüsünün üzerinde işleyeceği hudutsuz malzemeleri toplamasına imkân sağlamıştı. Elbette ki Tunuslu hâkim yalnız bir bilgi toplayıcısı değildir. Ama Mukaddime, sadece ilhamla da yazılamaz. Demek ki XIV. asırda cihangir bir zekâ, yalnız Arapça yardımıyla dünya irfanının başlıca abidelerini tarayabiliyordu. Nitekim iki asır önce İbn Rüşd de Yunan felsefesini Arapça kanalıyla incelemiş ve Aristo şerhleriyle Avrupa aydınlarına Yunan düşüncesini tanıtmıştı. Avrupa karanlıklardan kurtulmak için Arapça öğrenmek zorundaydı. Yalnız İbn Sina, İbn Rüşd ve Biruni gibi İslâm dâhilerini okumak için değil, eski medeniyetlerin fikir hazinelerinden yararlanmak için de Arapçaya ihtiyaç vardı. Kısaca İslâm dünyası bütünüyle cihan kültürünün tek varisiydi o devirlerde.. (Sayfa 263)

Aktaran: Ömer Taşkıran

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Talip , 09/09/2020

    Eşyanın mahiyetinde mündemiç remizler (bitkilerin ve çiçeklerin rengi, güneşin ışığı ve sıcaklığı gibi) fertlerin müşahedesine bağlı değildir; bizatihi mevcutturlar.

    Bu cümle çok dikkatimi çekti.
    “Bizatihi mevcutturlar”

    Bizatihi: Kendiliğinden ,kendi kendine, aslında

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir