Turfanda mı Yoksa Turfa mı?

Mizan isimli gazeteyi çıkardığından dolayı Mizancı Murat Bey, tarih kitaplarından dolayı da Tarihçi Murat Bey adlarıyla anılan Mehmet Murat’ın tek yapıtı olan Turfanda mı, Yoksa Turfa mı? isimli yapıtının adındaki “Turfanda” sözcüğü “yeni ortaya çıkan”, “Turfa” sözcüğü ise, “değeri düşük, kaçınılması gereken” anlamlarına gelmektedir. Yazar, romanın ismindeki bu sözcükleri simgesel olarak kullanmıştır. Ayrıca Jön Türkler ve onların toplumsal düşünceleri’nin olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğunu sorgulayan bir anlamı vardır. Roman Mansur’un İstanbul’a geldiği 1860’lı yılların sonundan başlayarak, 1879’ da yazmış olduğu son mektubun tarihine dek yirmi yıllık bir zaman dilimindeki olayları anlatır.

Romanın başkişisi olan Mansur, Osmanlı yönetimindeki Cezayir’in önde gelen ailelerinden birinin oğludur. Fransa’da tıp öğrenimini gördükten sonra İstanbul’a gelerek amcası Şeyh Salih Efendi’nin evine konuk olur. Birlikte büyümüş olduğu başka bir amcasının kızı olan Zehra da Cezayir’den İstanbul’a göç etmiş ve amcası Salih Efendi’nin evine konuk olmuştur. Fransa’daki çok başarılı öğreniminden sonra Osmanlılık bilinci ile İstanbul’a dönen Mansur, doktorluğunun yanı sıra dışişlerinde de memur olarak görev alır. Ancak devlet işlerinde görmüş olduğu aksaklık, rüşvet, düzensizlik, bilinçsizlik bu görevden nefret ederek ayrılmasına sebep olur. Bu arada Salih efendinin ikinci karısının kardeşi olan Raşit’in, kız kardeşinin çocuğunu ailenin tek mirasçısı yapmak için planladığı ve uygulamaya koyduğu haince eylemler sonucu Salih Efendi’nin konağı büyük bir felakete uğrar. Komplolar, cinayetler birbirini izler ve sonunda konak yanıp kül olur. Ancak bu felaketi planlayanın Raşit olduğunu öğrenen Mansur, onu yakalar ve cezalandırır. Amcasının ölümünden sonra çocukluğundan beri ilgi duyduğu Zehra ile evlenen Mansur, 1877’de patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı’na gönüllü katılır. Savaş sırasında orduda gözlemlediği aksaklıkları, düzensizlikleri açıkça eleştirdiğinden amirlerinin hışmına uğrar; gönderildiği sürgünde hastalanır ve ölür.  

    

Karakterlere Bakış 

Romanın en önemli karakteri Mansur’dur. İdealist bir kişilik olan Mansur, atak ve sabırsızdır. Her zaman eleştirel bir tavır takınan ve düzenle çatışma halinde olan biridir. İyi bir eğitim almıştır. Bütün derdi ne olursa olsun devletin varlığını sürdürmesidir. Devleti ve vatanı için her şeyi göze alabilecek biridir ki, devleti için gitmiş olduğu savaştan bir daha dönememiştir. Mansur’un çocukluk dönemini birlikte geçirmiş olduğu Zehra, akranlarının aksine eğlence yerlerinde gezmeyi pek sevmeyen, daima dürüst olmaya çalışan, hırslı, akıllı biridir. Kendi kendisini geliştirmeye çalışan biridir. Romanın kişileri tek yanlı oldukları için kolaylıkla iyi ve kötü olarak ikiye ayırabiliriz. Mansur, Zehra, Ahmet Şunûdî iyilerin; Raşit, İbrahim de kötülerin temsilcileridirler.

Romanın dili, Namık Kemal’in ya da Samipaşazade Sezai’nin süslü roman diline hiç benzemeyen, “düşünce cümlesini” öne çıkaran yalın ve süssüz bir dildir. Bunun sebebi muhtemelen, ileri sürülen fikirlerin, açıkça ve kolaylıkla anlaşılabilmesini amaçlamış olmasındandır. Yazar yer yer, gelecekteki Türkiye’nin betimlemesini ve tartışmasını yapar. Ona göre, ülkenin kurtulması, çağdaşlaşması ve halifeliğin bütün İslâm dünyasının yeniden önderi olabilmesi için; eğitimi, ekonomiyi ve bürokrasiyi düzeltmek, çağdaşlaştırmak ve bu çalışmaları yaparken akılcılıktan sapmamak gerekir. Yazar bu çıkar yolları romanda Mansur’un ağzından anlatır.

Romanda Mansur, Zehra, Fatma, Mehmet Efendi, Ahmet Şunudi, yazarın “Turfanda” adını verdiği müspet kişilerdir. Onların yetişme tarzları, tahsil ve terbiyeleri, şahsiyet ve fikirleri zamanlarının çok ilerisindedir. Onlar hakkında kullanılan “Turfanda” kelimesi de gösterir ki, bu tipler sonradan Türk cemiyetinde çoğalacak benzerlerinin ilk örnekleri olarak tasavvur edilmişlerdir. Davranışlarını ve fikirlerini “Turfa” bulan İstanbul çevresinden uzaklaşıp bir Anadolu köyüne çekildiği zaman nasıl bir istikbal adamı olduğunu gösterir. Orada yaptığı işler ve bir aydın olarak köylü ile kurduğu münasebetler romancının devrini aşan bir tasavvura sahip olduğunun en açık delilleridir ve gerçekten dikkat çekicidir.

 

Attila K. Sezer                   

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Tigin , 04/10/2021

    Her seyden önce Mizancı Mehmet Murat Bey, toplumun maruz kaldığı ahlak çöküntüsüne sessiz kalan ve normalleştiren diğer yazarlardan olmamıştır.

    Toplumu içinde bulunduğu kötü duruma uyandırmıştır.

  • Vahide , 27/11/2018

    Elinize sağlık..👍👍👍

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir