Anormal
Anne, normal bir şeymiş gibi Alıştırıyorum kendimi, “Yaşamak” denen eklem ağrısına. Toprağı avuçladım, sayısız şey öğrendim. Kaygı kapımı çaldığında, kuşlara
paranın satın alamayacağı şeyler var dünyada geri kalan her şey için yuhanna değerli hazirun, bunlar golan tepelerinden kesilen ağaçlar bakalım,
1 Köpürerek koşuyordu atlarımız Durgun denize doğru. 2 Bu uçuş, güvercindeki, Özgürlük sevinci mi ne! 3 Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
satıyorum! yok mu arttıran? dilimin ucunda labut çeviren hokkabazları bunlar, restore edilmiş hatıralar batan bir geminin seyir defterinden kazıdım balkan
satıyorum! yok mu arttıran? aydınlık sabahlarını kara kışların hatırı kalan varsa, tanrı’nın ektiği tohumlarda çiçek açtığı günlere sayalım değerli hazirun,
Reyhan Apartmanı’nda cesedine ulaşamadığımız çocuklara bir artı bir eşittir iki acaba yüce tanrı, büyük matematikçi leibniz’le ne kastetti? bütün denklemler
Belli olmaz, dilim lâl olur, görmez ellerim Kalbim, akıl ve sezgi arasında bir şaşkın Karaya oturur sesim, sular çekilirken Ne
tam iki üç dört bin yıldır güvenli bir yer arıyorum kendime oraya buraya şuraya bakıyorum durmadan arıyorum hayır, burada da
Öğrendik dünyayı gittin gideli Ahirete ömrüm intizar oldu Hasreti vuslata bağlamak nasıl Kavuşmaya ahım bergüzar oldu Derdi raptederdim ahu gönlüne
Müstear isimli birkaç yurttaş toplanmış keskin ve kanlı bakışlarla sekilenmiş Şu pirinç tarlasına bakıp anlatmaya başladıklarında gözleri doluyordu Vietnam’dan nobel
1990’ın ocak ayı kanlı başladı 7.65’lik barettanın bir kaplumbağa türü olmadığını anneme kanıtladım gazete kuponlarıyla kahır toplayan kadınların derdi başından
seni sıkıca saranda bir hasret tahmin ediyorum ne güzel espri, çölün ortasında büyürken yüzmeyi öğrenmen fil titrer ve dünyayı sana