“Ömür, tükenen zaman içerisinde fırsat zannedilen ancak insanı felakete götüren gizli tehlikeler barındırır. Bir yandan ömür, peşine düşmemiz ve yakalamamız gereken fikirler ile anlam kazanır.”
Bu akşam farklı bir gözle bakılabilir mi diye düşünürken yukarıda yazılmış cümle ile oltaya takıldım. Oltanın elimde olduğunu düşünüp balığı yakalamam gerektiğini ama bunu akvaryumdaki su boşalmadan yapmam gerektiğini düşündüm.
Balık aklımda bulunan onlarca hikaye, henüz kelimelere bürümemiş. Balık dizeleri olmayan şiirler… Balık eşsiz bir roman. Balık tarifi olmayan bir resim. Balık, hayallerim ama derdimi taşıyan. Balığı yakalamam gerek, zaman dolmadan.
Zaman akıp giderken okunmamış çok kitap, yazılmamış çok yazı var. Gönül derya-deniz.
Her çocuğun büyümesi beklenir. Okusun, meslek edinsin, adam olsun denir. Ardından evlenmen, evlenince çoluk çocuğa karisman sonrası bol bol “lazım” kelimesi dolu hayat devam eder.
Burada oltayı tutan el hangisi cizere sormak gerekir. bilenen akvaryum delik ve zaman tükenecek, biz de öleceğiz.
Oltalara takılsam ne olacak suları çekiliyor dökülüyor. Ama oltaya takilmazsam, yaşamama sebep olan su bir yere kadar dökülüp sonra kalacak. Bir delik daha acmazlarsa ve kirmazlarsa. Varsayımlar vehmine kapıldım bunlarda benim içimdeki ölmeme sebep olan sular belki. Belki dediğimde kesindir belki bilmiyorum. Biraz daha yaşayayım, oltaya takılıp maceraya gerek yok. Ömür dediğim gözyaşı balık gibi içindeyim, içimde kaç olta, kaç delik, kaç ben var ben ne bileyim. Abdullah Karaca güzel çizmiş onu bilirim. Eline sağlık.
“Durdum ve aynaya baktım. İnsan acı, yalnızlık, hayal kırıklığı ve de kayıp seslerden oluşuyordu. Dilimi aramaya koyuldum. Nereye dönsem, kime sarılsam yeni bir dil ile karşılaştım. Her dil kendi evrenini oluşturuyordu, pustum. Kaybolmamak elde değildi, sustum.”
7 Yorum