İbn Sina’nın Zikre Teşvik Risalesi

Bismillâhirrahmânirrahîm

Her kim vâsılların* mertebesine ulaşmak için kolları sıvarsa, Allâhü Teâlâ’yı zikretme silahına sonuna kadar sarılsın. Çünkü o, nefsi ve kalbi gaflet uykusundan uyandırır. Fikrin zikir üzerine yoğunlaşmasını sağlar. Böylece zikirdeki niyet düzenbazların âdeti gibi olmaz ve fikir hep zikirle meşgul edilmiş olur ve bu, vâridlerin hayâle getirdiği şeylerin yok edilmesi içindir. Zikirden ve fikrin kuvvetinden dolayı ortaya çıkan hallerden ise Âlemlerin Rabbi’ne yönelmek sûretiyle uzaklaşılır. İşte Cenâb-ı Hakk’ın “Bizim uğrumuzda cihat/mücâhede** edenleri biz elbette ki yollarımıza eriştiririz” (Ankebût, 29/69) âyetinin anlamı budur. Ve öyle bir kimsenin kurtuluşu, Allâhü Teâlâ’yı zikretmede müstağrak olarak halkı unutmaktır. Eğer kişinin organları şehvetlerine, arzularına ve isteklerine dalmışsa -ki, bunlar kötü şeylerdir-, onun halkı/mahlûkatı unutması mümkün değildir. Kendisinden korunulması gereken nefsânî endişelerle zikir saf olmaz, saflığa ulaşamaz. Nefse kulak verip ona uyarak zikir devam edemez. Onu dâimâ murakabe*** altında tutmak gerekir. Zikredilenden (Allâhü Teâlâ’dan) başkasına yönelinirse, ne zikir, ne de sır herhangi bir güzellik kazanabilir. Zikirde sâdece ve sâdece “zikredilen” düşünülmelidir.

İşte zikir için bu şartları hazırladığın zaman, bir müddet sonra zikir sırda neşv ü nemâ bulur. Onun kökleri kalbi sarıp sarmalar. Dalları gayb âlemine doğru büyür gider. Marifet meyveleri vermeye başlar. Her bir kök ve dal; dile, kulağa, göze ve ayağa kadar ulaşır. O kimse, “onları doğru yollarımıza eriştiririz” (Ankebût, 29/69) nimetine mazhar olur. Bu mertebede Cenâb-ı Hak kulun her şeyine yeter, ona her durumda yardım eder, onu dâimâ kollayıp gözetir. Kul, kendi korumalığından çıkar, Allâhü Teâlâ’nın koruması altına girer. Bu da aynı âyetin sonu olan “Allah, elbette ki muhsinlerle beraberdir” (Ankebût, 29/69) şeklindeki kısmın tecellîsidir.

Bu mertebeye eren kimsenin her işine, Allâhü Teâlâ’yı zikrederek, başlaması, her hâlükârda zikrullâha saygıyla devam etmesi gerekir. O kimsenin mücâhedesi budur. Böyle olmaya devam ederse, Allâhü Teâlâ onun kalbini zikir ile açar. Kalbin murâkabesi ise onun mücâhedesi demektir. Bunun ardından zikirde istiğrak, zikredilenin tecellîsine mazhar olma ve onu müşâhede etme hâli ortaya çıkar. Nihayet “Mezkûr/Zikredilen” tecellî eder. Onun feyzini, feyezanını, lütuf ve ihsanlarını murakabe bir mücâhededir. Her bir mücâhede ise ancak bir müşâhede ile tamam olur, kemâle erer.

Allâhü Teâlâ bizleri bütün bunların hepsine muvaffak kılsın; tâ ki, lütfu, keremi ve rahmetinin bolluğu sâyesinde ondan gelen sekînet mertebesine erişelim.

Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, onun tertemiz ehl-i beytine ve pâk ashâbına salât ü selâm olsun.

İbn Sina

Tercüme: Dilâver Gürer

Kaynak: “Sûfî İbn Sînâ ve Makâmâtü’l-Ârifîn, Prof. Dr. Dilaver Gürer, Gelenek Yay., İstanbul, 2012; s.103-107.

Dipnotlar
___________________________________________

*Vâsıl, vâsıl-ı Hak: Mânevî mertebeleri aşarak, Hakk’ı her an görüyor gibi olmak mânâsındaki ihsan mertebesine ulaşan kişi demektir.

**Tasavvufî bir terim olarak “mücâhede” birtakım riyâzatlar ve daha başka usûller kullanarak nefis ile dâimâ savaş hâlinde olmak anlamına gelir.

***Murakabe: kelime anlamı denetlemek ve gözetlemek demektir. Tasavvufta ise kişinin, nefsinin üzerinde dâimî bir bekçi olması, onun her an kötülüğe meyledeceğini düşünerek onu kontrol altında tutması demektir. Bâzan rabıta anlamında da kullanılır.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • nsumer , 29/04/2020

    Rabbim idrak ve istifade etmeyi nasip eylesin . Istifade edenlerin dualarındaki harfler sayısınca teşekkürler, araştırana, aktarana ….
    Kıymetini tarif etmek haddimiz olmayan ulu büyüğümüz Ibni Sina’nin risalelerinden istifade etmekle biz kıymet ve seref buluruz inşallah.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir