Yaşamdan Sahneler -I

İbrahim Halil Aslan, farklı sahillere yelken açtı.

***

                                “O düş ne kadar yalansa; ona inanmak da o kadar güzeldi”*

“Geceydi, kör olmak üzereydim. Etrafta kesif ölüm kokusu vardı; başımı ne yana çevirsem hayat ayrı intihar ediyordu. Sonra…”

– Bir saniye, dur orda. Çok düz konuşuyorsun, metne çok bağlı kalıyorsun. Bu sahnede doğaçlama git. Bu sahnenin en zor tarafı açık havada geçiyor olması. Düşün bir; karanlık ve rutubetli bir odada güneşli havayı, deniz manzarasını kesen yeşil tepeleri anlatmak kolaydır; ama tam bu manzaranın içinde, güneşli bir sahilde manzaraya hatta tüm dünyaya sırtını dönüp yaşamın ve ruhun en karanlık taraflarını anlatmaya çalışıyorsun. Bir de sahnenin ortasına gel, seyirciye yüzünü dön. Evet, devam…

“Geceydi… Ben zaten kördüm… Etrafta kesif et kokusu vardı. Sade’in kuleden demir parmaklıkların üstüne attırdığı çocuk bedenlerinin kokusu, uyuşturucu ve para kölelerinin çürümüş et kokusu ve dahası…  Zalim ve mazlumlar arasında geçen bu oyunda benim payıma sadece izlemek düşmüştü. Yani bir yanımla zalimden beter zulüm ediyorken; diğer yanımla mazlumdan çok eziyet görüyordum. Sonra bir şey oldu… Evet, bu dünyadan olmayan bir şey… Önce kokusu geldi. İçime çektim… Hhhhhhhh… Nefesim kesilene kadar… Sonra bir daha… Hhhhhhhhh… Bir daha…  Hhhhhhh… Artık kulaklarım da duymuyordu. Sessizlik… Huzur…  Sonra gözlerim açıldı. Kokuyu gördüm; elâydı. Kokunun rengi olur mu demeyin Madamoiselle! Gördüm; elâydı…

Sonra zamanı gördüm. Geceydi… Yine elâydı. Ne kadar elâysa; o kadar aydınlıktı. Sarılmıştık… Rüya olduğu, her şeyi anlatmanızdan belliydi…

Geceydi, elâydı, aydınlıktı… Acılar kadar gerçek; duygular kadar rüyaydı…”

*Adını hatırlamadığım bir romandan

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir