Uzayan Kuyrukların Yasası

Uzun bir kuyruk fark etti. Hemen önünde kıvrılan kalabalığa sokulmak ve bir iki kişiye kulak misafiri olup ne olup bittiğini anlamak istedi. Fakat ne önündeki ne de arkasındaki çıt çıkartıyordu. Ön tarafa doğru kaykılıp kalabalığı aşmayı denediyse de kimse ona izin vermedi. Kuyruğun kuralı katıdır. Bir yasası vardır kuyruğun. Hatta bir ana yasayla kuyruktaki kişilerin hakları güvence altına bile alınmıştır. Ekmek kuyruğu değildi. Tüp kuyruğu desen yemez kimse. İllaki bir şey dağıtılıyordu. Yoksa bu cıvık kalabalığı bir araya getirebilecek güç kimsede yoktu. Şabalak bir tip gelip de omzuna el atmasaydı kuyruktakilerin homurtusunu tercüme edebilecek birilerine ihtiyacı olacağı kesindi. Mal bulmuş mağribi gibi yapıştı adama. “Abi nedir bu kalabalık?” Adam soruyu sonrandan daha çok bilmiyordu. Bunu ima ile ifade etmişti. “Ben de onu soracaktım. Ne kuyruğu bu?” “Bilmiyorum. Bir bilene sormak lazım.” Şabalak tipli adam biraz öne doğru seğirtti. Biraz önce ön tarafa geçiş izninin tanınmadığı çocuk gücenmişti bu duruma. Çünkü adam kuyruğu sallaya sallaya ön kısma kadar gitmişti. Sonra baş taraftan bir el çıkarttı adam. Gel diyordu bu tarafa. Çocuk bir hamle daha yaptı. Bu defa oldu olacak derken kuyruğun ortalarında bir yere takıldı. Cüssesi de yetmedi garibimin. Orta kısımda olmak da fena sayılmaz. Birkaç dakika geçti geçmedi, ön taraftan işaret çakan adam kaybolup gitmişti. Merak bu, insanın içinde ısırılmadık parça bırakmaz. İçi gıcıklanmaya başladı çocuğun. Sıkıldı, oflayıp puflamaya başladı. Diğerleri gibi homurdanıyor ve bir taraftan da ona yöneltilen soruları karşılıksız bırakıyordu. Bunların hepsi yarım saatte mi oldu şimdi?

Çocuk da diğerleri gibi vurdumduymaz bir tavırla sırasını bekliyordu. Sıra ne zaman gelir bilemeyiz ama çocuk bir defa bekleme yasasına kolunu kaptırmıştı. Tekrar uyanır gibi olduğunda önünde duran ihtiyara “Bey amca neyin kuyruğu bu?” deyiverdi. İhtiyar, ağzından fırlamaması için takma dişlerini tutup bir kahkaha patlattı. Sonra kahkahasının tonu yavaş yavaş indi, indi ve boğazında düğümlenen tükürükten olsa gerek lastiği patlak araba gibi “lap lap lap” etti. Çocuk da bu sese güldü. İhtiyar alındı tabii. Değneğini gösterdi. “Bu var ya bu. Şimşirdir. Şöyle bir oturtursam karpuz gibi ayrılır!” Çocuk özür diledi hemen. “Af buyur beybabacım. Ben size hürmetsizlik eder miyim?” “Ha şöyle olun biraz.” dedi ihtiyar. Çocuk sorusunu tekrar sordu. “Kuyruk?” “Haaaa. Emekli sandığı kuyruğu bu…” Hepsi bu muydu yani? Yarım saatten fazla burada bunu duymak için mi bekliyordu? İhtiyarın cevabını duyan bir başka kişi “Ne emekli sandığı beybaba? İş ve işçi bulma kuyruğu burası.” Bir başkası da onu yalanlıyordu: “Etme bulma dünyasının kuyruğu…” İş çığırından çıkmıştı. Kimi ekmek bekliyor, kimi bedava börek dağıtıldığı için burada, kimi emekli…” Bu kuyruk böylece uzar. “Peki, sen niye buradasın evladım?” “Ben meraktan buradayım.” “En azından kuyruğun başında istediğine kavuşacaksın. Bak ben burada iki gündür ne beklediğimi bile bilmiyorum.” “Neden?” “Henüz tam karar veremedim de ondan.” “Anlamadım…”  “Anlamana lüzum yok. Kuyruğun yasalarına tabi olduktan sonra her şey düzelir.” Sonunda ne olursa olsun merakını giderecekti. Sonra öğrendi ki, kuyrukta bekleşenler  “neyin kuyruğu bu?” sorusunun cevabını bilseler bile ana yasanın yüz on ikinci maddesi gereğince doğru cevabı vermekle yükümlü olmadıkları için saçmalama haklarını kullanıyordu. Şunu anladı çocuk: Burada hiç yoktan en az saçmalama hakkını kullanmak için bekleyen yüz kişi vardır. Benim gibi meraktan bekleyenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bir de yüz on ikinci maddesi diyorlar. Yani yüz on bir madde daha var. Ehhhh beee! Ne kuyrukmuş be arkadaş.

 

Mehmet Erikli

Kaynak: Uzayan Kuyrukların Yasası, Eşik Yayınları, İstanbul, 1. Baskı, Sayfa:22-24

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • zeliha molu , 03/12/2016

    toki kuyruğu olbilir kiraya verilmemesi gereken tokileri kiraya verenlerin ellerinden alma yasası olsa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir