Bu hafta dört hikâyecimiz, “sokak”a dört farklı gözden baktı.
Siz de “sokak” ile ilgili 100-150 kelime arasında kalmak şartıyla hikâye yazabilir ve bize gönderebilirsiniz. Biz de beğendiklerimizi yayımlar, size hediye olarak kitap göndeririz.
***
Ömer Can Coşkun / Kendiliğinden
Girdiğimiz her sokakta sözüme, hatırlıyor musun, diye başlıyordum. Gözlerimdeki heyecanın aynısı çocukluk arkadaşımın gözlerinde de beliriyordu. İçten içe ağlamak istiyordum. Her hatıraya bir mühür vurur gibi, damla damla ağlamak… Yaşım elvermiyordu. Gülüyordum ben de, karnıma ağrılar giriyordu, ağlıyordum gülmekten. Gözyaşlarım akmalıydı, nedeni önemli değildi. Çocukluğumun en acımasız hatırasına dahi gülüyordum, gülüyorduk birlikte. Sızısı geçmiş tüm hatıralarım bir fıkraya dönüşüyordu. Tüm bu fıkraların arasında gözlerimdeki yaşı silerek durdum bilmediğim bir sokağın önünde. Hatırlayamadım bir türlü bu sokağı. Sonunda arkadaşıma dönüp, bu sokak yoktu eskiden, dedim. Tüm fıkralar silindi bir anda. İsmetlerin apartmanı vardı burada, dedi. Harabeydi hani. Bir gece çöküvermişti. Ben ayrılmıştım o zamanlar mahalleden, dedim. Buraya bir daha ev yapmadılar, etrafında yükselen binalar arasında bir sokak gibi kaldı, dedi. Sokağın ortasında İsmet’in evini gözlerimin önüne getirmeye çalıştım. İsmet’in pencereden sarkıp bağırışını ve hiç büyümeyen çocukluğunu… Ne ağlamak ne gülmek, öylece kaldık sokağın başında.
O sokağa giremedik.
Hatip Ekinci / Sokağın Hisleri
Ne rüyaydı! Bir sokak olmuştum. Üzerimden insanlar, hayvanlar, arabalar geçiyordu. İnsanların her konuşmasını işitiyor, onlarla hemhal oluyordum. İnsanlarla beraber uyuyor, beraber uyanıyordum. Gece gürültüde, gündüz sessizlikte huzursuzlanıyordum. En çok çocuklarla mutlu oluyordum. Gülüşleriyle, pervasız koşuşlarıyla canıma can katıyorlardı. Onları öyle görünce, ah, diyordum, hayat böyle ne güzel! Onlardan biri diğerlerine “Babam söz verdi, akşam olunca bana yeni ayakkabı alacak. O zaman daha hızlı koşacağım” diyordu. Ayağında yırtık ayakkabılar… Dağılıyorlardı sonra. Akşam oluyordu. Babası eli boş, yüzü düşük dönüyordu. Gözlerinde yaş… Yağmur olup yağmak, gözyaşlarını saklamak istiyordum. Ansızın kapısı açılıyordu evlerden birinin. Şükrü dayı! Yıllar önce Turgut’unkiyle yakın yaşlardayken çocuğunu kaybetmişti. Nasıl oluyorduysa biliyordum bunları. Elindeki poşeti Turgut’a uzatıyordu. Turgut poşettekinin Şükrü dayının oğlunun ayakkabıları olduğunu görünce, “Olur mu öyle şey Şükrü dayı?” deyip çevirmek istiyordu. Omuzunu sıvayıp eve dönüyordu Şükrü dayı. Sonra da Turgut… Az sonra bir çocuğun sevinç çığlığı… Sonra yağmur… Tıpır tıpır vuruyor camları, sükûnetle. Yer gök huzur… Bir gök gürültüsüyle uyandım sonra. Baktım, yağmur yağıyordu, sevinçten gülüyordum…
Cüneyt Dal / Manzara
Üstad’ın, “Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,” dediği dar bir yoldan, tıpkı onun gibi “Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.” Birden, “Bu sokak, bir Paris sabahı Nerval’in kendini elektik direğine astığı sokak olmasın?” diye geçiriyorum içimden. Ya da Raskolnikov’un taşlarını döverek adımladığı Petersburg sokaklarından biri? “Yolumun karanlığa saplanan noktasında” gördüğüm, beni bekleyen bir hayal değil, maalesef, gerçeğin ta kendisi oluyor: Bir köpeğin karnını kendine yastık yapmış bir çocuk ve aynı şekilde çocuğun karnına başını koymuş uyuyan ikinci bir köpek… Donup kalıyorum. Etrafıma bakınıyorum. Bu manzaranın önünden geçiveren aceleci adımları anlamaya çalışıyorum. Tâ ki elini cebine atıp bu görüntünün fotoğrafını çektikten sonra yoluna devam eden birini görene kadar… O an anlamaya çalışmaktan vazgeçiyorum. Elimden bir şey gelmiyor. Ve ben de kalabalığa karışıyorum. Belki de yıllar sonra bu metni yazan kişi olmak için…
Celâl Kuru / Mutlu Çıkmazı Sokağı
Asker arkadaşımla uzun bir aradan sonra buluştuk. Eskimeye yüz tutmuş günlerden, bitip tükenmeyen askerlik hatıralarından uzun uzun konuştuk. Anadolu yakasından Avrupa’ya geçerken şaşkındı. Denizli, İstanbul’un yanında küçük bir köy sanki, dedi gülerek. Sonra cebinden bir kâğıt çıkarıp verdi. Buraya gidebilir miyiz? Metrobüsten, otobüse, otobüsten minibüse geçerek hedefimize vardık. Kapının önünde dikiliyordu. Ben de onun zile basmasını bekliyordum. O da ne? Gerisin geri dönüp geldi. Mutluydu. Sanki sevdiceğine kavuşmuştu. Hayret ettiğimi görünce, onun sokağını, kapısını görmem bile bana yetti, dedi. Ardından gözleri bir noktada donup kaldı. Baktığı tarafa yöneldim. Bir kadın bir erkeğe, ellerimi neden hep bir boşluğa bıraktın, bir kez olsun tutup ısıtmadın, diyerek bağırıp sitem ediyor, gözyaşlarını sokağa saçarak geliyordu. Arkadaşım sarsıldı, dizleri üzerine çöktü. Kadın bu halini görmesin diye önüne siper oldum. Bir yandan onu ayağa kaldırmak için didiniyor, bir yandan da sakinleştirmeye çalışıyordum. Aklım ise tabeladaki sokağın adındaydı.
Hikaye Atölyesi (Pencere)
Hikaye Atölyesi (Pencere – Okurlardan Gelenler)
Hikaye Atölyesi (Oda)
Hikaye Atölyesi (Oda – Okurlardan Gelenler)
Hikaye Atölyesi (Kapı)
Hikaye Atölyesi (Kapı _ Okurlardan Gelenler)
1 Yorum