Bu haftaki kelimemiz “Sokak”. Okurlarımızdan bu kelimeyi merkeze alan hikâye yazmalarını istedik.
Hikâye gönderen Bilal Bahadır Kuzucuk, Ali İhsan Bilgiç, Ayşegül Karahan, Ahmet Yusuf Çetin, İbrahim Hakkı Kaymak, Sinem Çağlancı, Sümeyye Manduz, Şadiye Sare Kaplan, Mehmet Dumlupınar ve Betül Aliusta’ya çok teşekkür ederiz. Editörlerimiz bunların içinden iki hikâyeyi seçtiler.
Not: Hikâyesi yayımlananlar adres bilgilerini gönderirlerse kitapları postalanacaktır. Yeni hikâyelerde buluşmak üzere…
***
Sinem Çağlancı / İki Kız Kardeş
İki dişil duygu yıllar sonra bütün vasıflarından soyunup oturtulmuştu kardeş kelimesiyle bir masaya. Evvelden bağlanan kordonlar vakti gelince kavgaları da dindirmişti. Muhabbet dalgaları kıyıya daha yumuşak çarparken dudaklar yılların verdiği sükunetle perhizlenmiş, konuşma ‘Nasılsın?’ sorusunun ve ‘Ne işle uğraşıyorsun?’ gibi sıradan cümlelerin ötesine geçememişti. ‘Gelmeyecek misin?’ diyerek ığıl ığıl akan muhabbetin önüne bir taş bıraktı küçük kardeş. ‘Gelmeyeceğimi biliyorsun, alıştım bu düzene. Zaten bir daha buralara da gelmeyeceğim.’ Dedi ablası. Öfkenin ve özlemin yosun tuttuğu sesiyle. Kafeteryanın camından sokağa kaydırdı bakışlarını. Umarsızca ceplere konulmuş ellerden ve satılık tabelasındaki çatlaktan ömrüne pay çıkardı. Sandalyeleri birbirine çevrilmiş dükkanlara karşı sebepsiz bir özlemle doldu. Gölgelenmiş çaylara daldı uzun uzun. Yüreğini kanırtan bir sancı baş gösterdi gözlerinde, yaş olarak. Masayı döndürebilecek bir kelime kalmadığına inanınca kendi dünyasından kopup ‘Kalkalım mı?’ dedi. ‘Bir daha arama olur mu!’ diye ekledi sesi büzülerek. Küçük kardeş tam babalarının öldüğünü söyleyecekti oysa. Yutkundu. ‘Tamam’ dedi. Aramayacaktı.
Söz mü?
Söz.
Ahmet Yusuf Çetin / Kim Geçti Bu Sokaktan
“Ulan bu sokakta kimler yürümüştür” biraz utanarak, tekkeden çıkarken böyle yakındı arkadaşım. Evet, kim bilir kimler yürümüştür. Sokağın adı Ahmed Rufai. Sokağın başını Emir Buhari tekkesi, sonunu İvazağa camisi bekliyor. Böyle bir sokaktan Allah bilir ne dervişler ne âlimler geçmiştir.
Muhayyilemde iki derviş Nakşibendi tekkesinden çıkmış, türlü türlü hikmetlerle yokuş aşağı doğru yürüyor. Şimdi ise sıra bizdeydi. Sokağa ilk adımımı attım, tedirginim. Sanki bir yerden o iki derviş çıkacak da “Ne işiniz var burada?” diye ünleyecekler. İşte ikinci adım, tekke artık solumuzda, o sırada arkadaşım “Bak hacca giderken yanına Ku’rân-ı Kerîm ve Mesnevî Şeriften başka bir şey almamış.” diyor. Zar zor nefes alabiliyordum artık. Titrek elimle bir sigara yaktım. Düşünmeyi bıraktım ne tedirginliğim kaldı ne de ellerimin titremesi. Üçüncü adımı atamadan anladım. Ayağımda demir çarık, elimde demir asa olmadan bu sokakta yürüyemeyeceğimi.
Hikaye Atölyesi (Pencere)
Hikaye Atölyesi (Pencere – Okurlardan Gelenler)
Hikaye Atölyesi (Oda)
Hikaye Atölyesi (Oda – Okurlardan Gelenler)
Hikaye Atölyesi (Kapı)
Hikaye Atölyesi (Kapı _ Okurlardan Gelenler)
Hikaye Atölyesi (Sokak)