Hikâye yazıyoruz. Bu haftaki kelimemiz “Kapı” idi. Okurlarımızdan bu kelimeyi merkeze alan hikâye yazmalarını istedik.
Hikâye gönderen Vecihe Kara, Bilal Bahadır Kuzucuk, Mehmet Güzel, Enes Can, Ali İhsan Bilgiç, Esma Hüsna Sıtkı ve Alaaddin Küçükkürtül’e çok teşekkür ederiz. Editörlerimiz bunların içinden üç hikâyeyi seçtiler.
Not: Hikâyesi yayımlananlar adres bilgilerini gönderirlerse kitapları postalanacaktır. Yeni hikâyelerde buluşmak üzere…
***
Bilal Bahadır Kuzucuk / “Sensin Hep Sen!”
“Gitme!” derken titriyordu. Bu kelime yalnızca kendi kulaklarında yankılandı. Soğuk soğuk terlerken, buz gibiydi sırtı. Tişörtü suya bandırılmış bir bez parçası; kalbi, soğukta kalmış bir serçe. En son onu ilk gördüğünde böyle hızlı hızlı çarpmıştı. Fakat bu başkaydı. Ciğerlerine tatlı havayı sokmakta güçlük çekiyordu. Dizleri çöktüğü yere mıhlanmış, kalkmaya derman bulamıyordu. Sertçe vurdu kafasını. Bir fayda etmeyeceğini bile bile hüngür hüngür ağladı. Ellerini kaldırdı koyduğu yerden. Bu kez sert tokatlar attı. Mırıldandı. Bağıramadı onun ardından. Boğazı kupkuruydu. Sayıkladı. Birkaç cümle döküldü ağzından: “Sensin ayrılıklara açılan, sensin yüzlere kapanan. Hep sen!” Kapıdan yalnızca tokat ve kafa darbeleriyle kahkahayı andıran tok sesler işitildi. O ise çoktan gitmişti.
Alaaddin Küçükkürtül / Bir Kapıyı Çalamamak
“Ben bir kapıyı çalmanın hayalini kuruyorum, hocam.”
Böyle söylemişti Yakup ve hepimiz gülmüştük. Gülmüştük çünkü hiçbir şeyi ciddiye almayacak yaştaydık. Yakup benim sınıf arkadaşımdı. Öğretmenlerin anlatmasına göre Gölcük depreminde enkazdan ailesinden sadece onu sağ çıkarabilmişler.
Aradan uzun yıllar geçtiği için simasını bile zor hatırlıyorum. Ancak Yakup’un söylediği bu sözü unutamıyorum.
Bu sözün ciddiyetini, bütün sevdiklerimi beton yığınına dönen evimin altında bıraktığımda anlayabildim. Artık bırak kapıyı çaldığımda açacak birini, çalacak bir kapım bile yoktu.
Meğer önemli olan kapıyı çalmak değil, o kapıyı açacak bir sevdiğinin olmasıymış. Eğer öyle biri yoksa o kapıyı çalmak gürültü, kapı ise duvardan ibaretmiş.
Enes Can / Kapıdaki Gıcırtı
Kapıyı açtı, yüreğimde açtığım o kuyudan yankılanan bir sızı. Sanki bir taş atmışım içine o kuyunun ve yıllar sonra gelen bir ses. Kapıyı açtı, ben kendimi unuttuğum yerde bıraktığım bir çocuk; o demir sürgülerle kapattığı kapıda çocuğunu bekleyen bir anne. Kapıyı açtı, kapıdaki gıcırtı gözyaşıdır dedim içimden. Kapattığın o kapıların biriktirdiği gözyaşı…
Duymadı.
“Ben geldim” dedim. Ayaklarımı da bıraktım üstelik.
“Hoş geldin” dedi. Kuş cıvıltısı…
Bakmadı yüzüme. Bakamadım yüzüne. Zayıflamışsın demedim, büyümüşsün demedim, çocukluğum kokuyorsun demedim. Saçların aman Allah’ım, her bir kıvrımında kırlangıçlar yuva yapmış sanki. İçimde bilmem kaç yıldır gelmeyen bahara ilk cemre düşmüştü sanki.
Sustu.
Konuşmak için gelmemiştim zaten, biriktirdiğim suskunluklara bir suskunluk daha eklemek için… Gözlerini gördüm. Bir şey diyemedim.
Çıktım.
Bir kapı kapandı ardımdan; üç kilit, bir sürgü bir de uzun ve ince gıcırtı sesi…
Hikaye Atölyesi (Pencere)
Hikaye Atölyesi (Pencere – Okurlardan Gelenler)
Hikaye Atölyesi (Oda)
Hikaye Atölyesi (Oda – Okurlardan Gelenler)
Hikaye Atölyesi (Kapı)
1 Yorum