Elbise

 

Üzüm asması ve sarmaşık gülleriyle bezeli taş balkonunun sedirinde oturmuş,  gönül okşamada bir ipeğe rakip uzun saçlarını tarıyordu. Elbisesinin yeşili çayırlarla birleşiyor, yeşilliklerinde papatyalar. İçinde tüm güzel hisler. Her şey yerli yerinde, yer yerde gök gökte, etekleri çayırlarda, papatyalar ise eteğinde. Çöl uzakta. O haldeyken elini biraz uzatsa kumları avuçlayacak. Ruhuna iyi gelmediğini bile bile çöle hasret. Onu yaktığını bilerek çöle sevdalı. Bu yüzden balkon yanılgı. Mekânlar yanılır, yanıltır. Bazen bir an oluyor hava kararıyor. Her zaman gelişinin haberini unuttuğu belki de unutması kolayına gelen fırtınaya hazırlıksız yakalanıyor. Fırtına çölün kızgın kumlarını getiriyor. Bazen avuç avuç, bazen balkona sığmayacak kadar. Kızgın kumlar balkonu çöl yapmaya kalkınca hemen elbisesini değiştirip içeri giriyor. Elbisesi beyaz gülün sağında, mor üzümün solunda. Rengi beyaz. Ucunda karlar. Kavruk tenine beyaz çok yakışır. Fırtına da insan bunu fark eder mi? Aklına gelene kızmıyor.

İçeri giriyor. İçerisi dışarısından soğuk. Kızgın kumlardan sonra karları sevmek… Karların arasındaki sobasında çayını pişiriyor. Kahve de var oysa. Ama çölün  hararetini alacak, karın soğuğunda içini ısıtacak çayın hatırı var. Bir de itirafsız düşüncesi soğukla kırk yıllık ahbap olamaz. Kar duruyor. Eline çayını almış sedirine oturmuş ve ilginçtir hiç ıslanmamışken yine başlıyor. Üşüyor. Şikâyetçi değil. Sevmediği soğuk değilmiş şimdi karar veriyor. Meğer sevmediği çölmüş, yanmakmış. Odadaki tek pencerenin perdesini aralıyor. Hayret! Şu uslu denizi, huzur kokulu ikindi vaktini nasıl unutmuş! Üstelik bu turuncu en sevdiği. Ama olsun önce çayı bitsin. Çünkü çayın hatırı var. Kırk yıla zorlamadan muhabbet kadar hatırı var. Zaten acele etmeyi de sevmez o. Bu yüzden hep geç kalır denizlere.

Elbisesini değiştiriyor. Bu kez mavi, ucunda dalgalar. Saçını örüyor sebepsiz. Canı öyle istiyor. Ama sebep sır. Bilmiyor. Pencereden çıkmak da ne zormuş. Her zaman buradan çıkarken zorlandığını yine hatırlıyor. Kime genişletse. Yalnızlığını bir kez daha fark ediyor. En basit bir anda saklı hep bu fark ediş. Önce tek ayağı sonra kolu sonra başı derken oh sonunda. Burasının da havası çok güzel canım. Bulutlar ithal mi bilemedi. Sanki deniz gül kokuyor. Şu tek gülden mi bütün koku? Balkonundaki yüzlerce sarmaşık gülün kokusuna bedel. Güle karşı onulmaz bir muhabbet duyuyor derininde. İçinde balkonundaki tüm güzel hislerden daha güzel hisler. Denizin ardında bir şey var biliyor. Bir sürpriz. O sürprize güle duyduğundan muhabbetlerce fazla muhabbet duyuyor. Muhabbet kendi içinde sonsuz…

 

Ayşe Sever

 

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Kapıcı , 14/11/2023

    Hikayeler de değişir mi? Birşey olur bir mucize ve hikayeler de yüzünü Allah’a döner mi? Mesela kız Gülden elbise giyer mi ? Yada biri on yapacak olanın kendisi olmadığını bilip yakasına bir gül takar mı? O zaman ne yapar kız, içinden bir ses sen yeterince ağladın dese de ağlamayı yeniden ve yeniden öğrenir mi? Şurda bir dağ bulur ve şuradaki ağaca gözünü dikmeden gülü de Allah’a emanet edip zeytine durur mu? Sonra ne olur yok mu olur kız? Yoksa susar mı? Yoksa ses olmayı kabul eder kanatmayı kabul ederek dudaklarını sözünü söyler mi? Bu soruları biri anlar ve kız için, aslında Allah İçin, duaya durur mu? Dua arıyor kız, Allah İçin dua arıyor… Bu kez geç kalmak istemiyor

  • Çepni , 19/08/2017

    “Yalnızlığını bir kez daha fark ediyor.” Bu cümle hikâyenizi zayıflatmış. Bir iki elbiseye bakıp koca bir tabiata açılabilmişsiniz ama bu cümleyi kurarak okuyucuların hikâyenizi yorumlama hakkını gasp etmişsiniz. Siz bu cümleyi kurmamış olsaydınız ben yorum olarak şuanda yazdıklarımı değil, şunu yazacaktım: “Zenginleştirilmiş bir yalnızlık ve rengarenk bir anlatı, teşekkürler.”
    Yalnızlığı anlatırken, yalnızlık kelimesini kullanmanıza gerek yok, yalnızlığınızı hissettirmeniz kâfi.

    • Merakli , 20/08/2017

      Herkeste de bir usta yazar çizer eleştirmen edası. Sevsinler…

    • arkideş , 20/08/2017

      yapıcı yorumlarda yapılmasın mı arkideeş burası yazar-okur, yazmaz-okur, yazar-okumaz ve yazmaz-okumaz kim’seler mektebidir.

      Notun kara dibi: ” Türk, ergen olmaz. Ergenlik, meşguliyetsiz bunalımlar kısvesinden ibarettir. ” İmdi, ergenliğe yakışan bu sözlerinizi sizin gibi birine yakıştıramadığımı beyan eder, esenlik dilerim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir