Herkes benden kaçıyormuş. “Cinler musallat olmuş buna” diyorlarmış. Ben yanlarından geçerken çocuklarını çekeliyorlarmış. Ben de çok meraklıyım ya. Evin bahçesi dışında herhangi bir yere çıkmamışım bu yüzden. Hiç arkadaşım da olmamış. Babamın aldığı bez bebeklerle konuşurmuşum. İçleri pamuk dolu bir sürü bez bebeğim varmış. Babam, sen de onlara benziyorsun dermiş.
Annem ben doğduktan yedi sekiz ay sonra terk etmiş babamı. Yani beni de. Babam da birkaç yıl sonra hem benim hem annemin kahrından ölmüş. Belimdeki koca çıkıntıyla ortada kalmışım. Beni nenem büyütmüş okul yaşım gelene kadar. Sonra o da Hakk’ın rahmetine kavuşunca halam sahip çıkmış. Halam güzel mi güzel, merhametli bir kadın. Durumu iyi. Bir tane oğlu bir tane de kızı var. Ama onların benimki gibi belinde hörgücü yok. Halam beni evlerine ilk götürdüğünde hortlak görmüş gibi çığlık atmıştı garibanlar. Korkmayın, demişti halam. Hâlbuki korkulacak biri değildim.
Halamla ilk kez dışarı çıktığımızda “Önce kıyafet alalım sana” dedi. O güne kadar üç dört parça elbisem dışında başka kıyafetim olmamıştı. Hepsi büyük ve boldu. Çünkü nenemindi. Çiçekli çiçekliydi ama ölüm kokuyorlardı. Dükkân dükkân gezdik. Kıyafetler belimdeki tepecikten dolayı bir şekilde olmuyordu. Halam nasıl yapsak diye düşünürken, sana özel diktirelim en iyisi dedi ve bir terziye gittik. Terzi mezurayı bir o yana bir bu yana çekiştirdi ama nafile. Mezura sağdan çekse soldan, soldan çekse sağdan kayıyordu. Kadın bir türlü ölçü alamadı. “Ben genişçe bir şey dikeyim bari abla” dedi halama. Oradan çıkıp okul için vesikalık çektirmeye gittik. Ben eğri çıkmışım. Sinan görünce bayağı dalga geçmişti benimle.
Çıkıntıdan mıdır bilmiyorum, kuzenlerim hiç sevmedi beni. Alışamadılar demiyorum bilerek, çünkü insan alışınca sevebilir. Bir ihtimal. En çok da küçük kuzenim sevmezdi beni. Yani Sinan. Bana Yamuk Mukadder derdi. Eve ilk adımımı attığım günden beri hep benimle uğraştı. Diğer kuzenim öyle değildi. Yani en azından şimdilik. Büyük bir evde oturuyorlardı. Hepsinin kendine ait odası, banyoları, giyinme kabinleri, dolapları ne ararsan vardı. Nenemin evi toplasan salon kadar ederdi. Bundan sonra senin odan burası diyerek mutfağın yanındaki küçük bir odaya yerleştirdi beni halam. Sinan gelip pis pis gülerek “Senin gibi yamuk fareler için ayırmıştık burayı” dedi. Boşluğuma gelmiş olacak güldüm ben de. Sonra sinirlenip “Bir de gülüyor yaa!” dedi.
Halam beni bayağı severdi. Babamın emanetiyim diye galiba, hiç kızmazdı. Çocuklarının dudak büktüklerine falan bakmazdı. Onlara ne alıyorsa bana da alırdı. Ne yiyorlarsa ben de yerdim. Ama o Sinan var ya o Sinan, o beni hiç çekemezdi. Bir gün halam bana büyük bir bebek almıştı. Ben de çok sevmiştim tabii. Ona annemin adını vermiştim. Seval. Bir ara Seval kayboldu evde. Görünmeyecek bir şey de değil yani. Ama bulamadım. Sinan elleri arkasında pişmiş kelle gibi sırıtarak yanıma geldi. “Sana hediyem var Yamuk Mukadder” dedi. Kendini düz sanıyordu velet. Ellerini uzatıp içindeki pamuklarını çıkardığı Seval’i bana uzattı. “Annen kendi içindeki pamukları senin beline koymuş kaçmış” dedi. Halam duydu bunu. “Sinaaaann” diye kızdı. Hala bu kadar kızma inciteceksin çocuğu, dedim içimden.
Büyük kuzenim yanına bile yaklaştırmazdı beni. Yasemin abla. İçine kapanık biriydi. Biraz da huysuzdu. Ne zaman yakınında görse “Çekil be sinir şey” derdi. Besleme, yaratık, böcek gibi bir sürü isim daha takardı. Ama nedense onun gibi çirkef bir ablam olmasını isterdim. Ne bileyim ablası olmayan çoğu çocuk bunun hayalini kurmuştur. Bir keresinde halamın aldığı küçük ayıcık şekerlerden götürmeyi düşündüm ona. Çok seviyordu bunları, duymuştum. Belki bana ısınır umuduyla yanına gittim. “Şeyy… Yasemin abla… Bak sana ayıcık şeker getirdim” dedim. Birden fırlayıp “Çocuk git başımdan, anlamıyor musun, ne pis yaratıksın be” diyerek tırnaklarıyla yüzümü çizdi. Öyle bir çizdi ki yüzümde iri iri çizikler oluştu. Zor da olsa koşarak odama gittim, hüngür hüngür ağladım. Akşam yemek yerken gördü halam beni. “Mukadder bu ne hal” dedi. Yasemin abla benden önce davranıp “Cin var bu kızda, kendi kendine yaptı bugün, gördüm” dedi ve kaşlarını eliyle aynı anda kaldırıp tehdit etti beni sessizce. Sesimi çıkaramadım. Bence o cinliydi.
Bir gün halam arkadaşlarıyla oturuyordu evin bahçesinde. Yasemin abla da yanlarındaydı. “Gerçekten gördüm anne. Garip garip hareketler yapıyor bu kız. Hem kendi köyünde de cinli diyorlarmış buna, duymadın mı? Çarpılmış zaten baksana. Sinan’a falan da bir şey yaparsa o zaman anlarsın” diyordu. Halamın arkadaşları da Yasemin ablayı tasdikliyordu. Beni tanıyorlar sanki hey Allah’ım. Sonra biri halama “Bir okutup üfletsen mi, napsan” dedi. Tabii halam inanmadı başta ama Yasemin cinlisi o kadar çok yalan söyledi ki, çaresiz “Peki” diyebildi.
Bir gün Yasemin abla salonda uzanıyordu. Yanına gidip neden bana böyle davrandığını, hakkımda neden yalan söylediğini soracaktım. Cinli olmadığımı, sadece Allah vergisi böyle olduğuma ikna edecektim onu. Ne diyeceğimi kafamda kurarken gördü beni. “Mukadder buraya gel” dedi. Yanına gittiğimde “Ben sana ayakaltında dolaşma demedim mi, çirkin mahlûk” diyerek sert bir tokat attı. Yere yapıştım. İşte bu çok zoruma gitti. Bana annem babam tokat atmadı şu zamana kadar. Zaten ayakta zor duruyordum şu halimle. Parkeyle göz göze geldik yerde. Parkenin de yüzü gözü çizilmiş hep. Bir süre parkeye baktım yerde. Hangimizin çizikleri daha derin, onu düşündüm.
Halam bir sabah yanıma geldi. “Mukadder gel seninle gezelim biraz” dedi. Tabii ben her şeyin farkındaydım. Atladık arabaya, dapdar yollardan geçip ilçenin uzağında bir yere vardık. Issız, sıkıntılı bir yerdi. İnsanlar bir evin önünde kuyruk olmuş. Çoğu genç. Beni görünce ellerini bir yerlere vurarak “Kız, Allah düşmanıma vermesin, bu ne böyle” falan diye söylendiler. Neyse, sıra bize geldi, içeri girdik. Karanlık bir odanın içinde yüzü kırış kırış yaşlı bir teyze vardı. O yaşta bir kadından çıkmayacak tonda kalın bir sesle “Kızım gel böyle yanıma” dedi. Tövbe ya rabbim, bir korktum önce. Ben mi korkuncum bu teyzemi diye soracaktım az daha halama ama halam dışarıdaydı. Sonra kadın gözlerime bakarak bir şeyler okudu. Ellerimi tutup parmaklarımı falan çekti. Ben de tık yok. Felak nas okuttu bana. O okudu ben tekrarladım, neredeyse ezberledim. Ardından kadın halamı çağırdı. “Sizin evde bir şeyler var, bu kız ondan etkileniyor” dedi. Şaşırmıştım. Bu teyze Yasemin ablayı tanımıyor ki. Hem nereden bilecek bana yaptıklarını diye düşündüm. Halam da bir korktu kadın öyle deyince, telaş yaptı. Apar topar eve döndük.
Halam Sinan’a ve Yasemin ablaya hemen hazırlanmalarını söyledi. Yasemin abla o teyzenin yanına gideceğimizi öğrenince huysuzluk etti. Halam zorla da olsa bindirdi arabaya bunları. Yasemin abla defalarca gitmek istemediğini söyledi. Hatta bir ara sinir krizi geçiriyordu. Bana bir şey yapacak diye korktum. Nihayet vardık. Direkt içeri aldılar. Yaşlı kadın Yasemin ablaya bana yaptıklarının aynısını yaptı. Ellerini tuttuğunda çarpılmış gibi oldu kızcağız. Kadın ayvayı yediniz der gibi halama baktı ve “Bunda da musallat var” dedi. Halam ağlamaya başladı. Ellerini birbirine vurup dudaklarını ısırdı. Kadın bir müddet okudu üfledi Yasemin ablayı. Halamın kulağına bir şeyler fısıldayıp “Çıkın” dedi. Yasemin abla ise titriyordu. Eve dönüşte Yasemin ablaya hortlak gibi bakıyorduk. Hatta bir ara Sinan bana döndü. Ablam bana bir şey yaparsa koru beni diyecek gibiydi. Muhtemelen gözünde hâlâ cinli olduğumdan böyle söyledi.
Aradan aylar geçti. Yasemin ablanın durumu gittikçe kötüleşti. Bu defa yanına isteyerek de olsa yanaşamıyordum. Sinan bile korkusundan benimle aynı odada kalıyordu. Ama en çok halama üzülüyordum. Kocası da aklını kaçırmış zamanında. Eniştem hastanede kendini asmış. Onda da musallat varmış galiba. Bir akşam halam, ben, Sinan salonda otururken Yasemin ablanın odasından iniltiler geldi. Fırlayıp yanına gittik. Bir de ne görelim. Yasemin ablanın elinde bıçak yerde yatıyor. Üzeri başı kurban önlüğüne dönmüş. Halama inme indi o an. Hemen Sinan’la koşup komşulardan yardım istedik. Hem halamı hem Yasemin ablayı hastaneye kaldırdılar. Sinan’la biz evde yalnız kaldık. Felak nas okuduk durduk. Halamın eniştemle aynı kaderi yaşamasından korkuyorum ben galiba. Sinan da korkuyordur. Allah’ım nolur halama bir şey olmasın. Benim ondan başka kimsem kalmadı şu dünyada.
N. Cihan Karakurt
8 Yorum