Yazar: Merhabalar. Yeni yazdığım kısa hikâye ektedir:
Dut Ağacı
Elimdeki testereyle kapının önündeki ağacı tavaf ediyor, keseceğim dalları kararlaştırıyordum ki karşı binanın penceresinden Gülsüm Teyze seslendi:
– Oğul ağacı kökünden mi keseceksin?
– Hayır teyze, sadece budayacağım.
– Aman oğul, siz gençler için pek bir şey ifade etmez belki ama o ağaç benim takvimim. Bunca beton yığının arasında sadece ona bakarak baharın ya da sonbaharın geldiğini anlayabiliyorum, deyince ağaçtan düşen sararmış bir yaprak sanki ilk kez sonbaharı önüme seriyordu.
Editör: Hikâyeyi okudum. Eli testereli adamın bir anda gerçeği buluyor olması sıkıntılı. Basit bir cümle nasıl bu kadar güçlü olabilir ki?
“Aman oğul, siz gençler için pek bir şey ifade etmez belki ama o ağaç benim takvimim. Bunca beton yığının arasında sadece ona bakarak baharın ya da sonbaharın geldiğini anlayabiliyorum.”
Bu pasajı güçlü ve etkileyici hale getirmeli, böylece sonuç daha anlamlı olur.
Yazar: Bazen basit bir cümle insanı irşad eder. Misâl, Gavs-ı Kasrevî “Arayınız, bulacaksınız,” demiş ve bu cümle üzerine hidayete eren bir amca vardı. Oysa, söz çok basit. Ya da “Aramakla bulunmaz, bulanlar ise arayanlardır,” da basit bir cümle bana göre ama üzerine onlarca kişi şerh yazılmış.
Editör: Öyle ama adam, elindeki testere ile sadece budama yapmaya niyetli, ağacı kökten kesmek gibi bir derdi yok! Nasıl bu kadar aydınlanır?
Yazar: Aslında mesaj adamın aydınlanmasında değil. Hâlâ bir insanın bir ağacı takvim olarak görebilmesinde. Muhayyilemizde canlandıralım. Seksen yaşında bir teyze. Nazar edebileceği yer sadece bir pencere. Tek manzarası dut ağacı. Betonlarla çevrili büyük şehirlerde kaç insan bir ağacın ışkın vermesiyle baharın geldiğini, yaprak dökülmesiyle sonbahara eriştiğini tefekkür ediyor ki?
Editör: O halde yayımlayalım buna okurlar cevap versin.
Celal Kuru
6 Yorum