Dervişlik Sınavı

Büyük bir servete sahip, birçok, ülkelere sözünü geçiren geçmiş zaman sultanlarından biri derviş olmaya karar vermiş. Çünkü yaşadığı dönemde herkes tasavvuf ehline saygı göstermekte, onların söz ve davranışlarına itibar etmekte imiş. Bu tacidar, üzerinde oturduğu tahta bir taht daha eklemek kaygusuyla derviş olmak istemiş. Yani mutasavvıf olmayı kullanılabilecek bir imkân olarak görüp, bundan faydalanmak istemiş.

Bu düşünce ile herkesin saygı duyduğu, hikmet sahibi bir mutasavvıfı huzuruna çağırmış ve ona Hikmet Yolu’na girmek istediğini, bir tarikat ehli olmak istediğini söylemiş. Bu istek karşısında mutasavvıf olmuşuz bir tavır takınmış: “Hürmetlerimi ve teessüflerimi sunarım haşmetpenah” demiş, “derviş olmak için gerekli imtihanı hiçbir zaman başaramayacaksınız.”

Israr etmiş sultan: “Bir kere dene beni, zira başarmam kuvvetle muhtemeldir. Ne de olsa bugüne kadar elimi attığım bütün işlerde başarılı oldum. Bu sınavdan da yüzümün akıyla çıkacağımı sanıyorum.”

Derviş: “Haşmetmeap, veremeyeceğiniz bir imtihana sizi tabi tutmak benim işime gelmez, çünkü bu boşuna emek harcamak ve saçmalıktır. Boş işlerle uğraşmamız ne sizin için ne de benim için fayda temin etmeyecektir. Ama bütün bu sözlerime rağmen dervişlik sınavı geçirmekte ısrar ediyorsanız, bu isteğini tek şartla kabul edebilirim. Herkesin önünde bu imtihanı geçirmelisiniz. Sınavı sarayın kabul salonunda yapacak olursak sizin derviş olmakta göstereceğiniz büyük başarısızlık, başkalarının da dervişlik yolunun meselelerini öğrenmesine vesile olur. Bu yolu denemeye kalkan insanlara da bir ders verilmiş sayılır.”

Sultan halkın önünde, sarayın kabul salonunda imtihan olmayı kabul etmiş, yer hazırlanmış ve hükümdar “imtihan başlasın” diye emretmiş. “Pek âlâ…” demiş derviş, “Bu andan itibaren benim söyleyeceğim her sözü onaylayacaksınız söylediklerin doğru, sana inanıyorum diyeceksiniz.”

“Peki, kolay bir imtihana benziyor” demiş hükümdar, “konuş bakalım.” Dervişin şu sözleriyle sınav başlamış: “Bundan bir yıl önce ahiret yurduna varmıştım.”

Sultan gerekli cevabı vermiş: “Söylediklerin doğru, sana inanıyorum.”

“Burada nesiller birbiri ardından gelip geçti fakat ben hiç ihtiyarlamadım, hep genç kaldım.”

“Söylediklerin doğru, sana inanıyorum.”

“Öyle yerler gezip dolaştım ki oralarda yağmur yerden göğe yağıyordu. Güneş soğuktu ve insanları üşütüyordu, bazı yerlerde böcekten küçük insanlar gördüm.”

“Söylediklerin doğru, sana inanıyorum.”

“Ve” diye devam etmiş derviş, “Gerçek bilgiyi almak istemeyen insanlara bilgi verme çabasında bulundum, böylelikle bilginin asıl açlığını çeken insanlara bilgi sunmaktan geri durmuş oldum. Yalan söylediğim zaman insanlar benim hakikatten bahsettiğimi sandılar, doğruyu söylediğim sırada ise benim yalan söylediğimi düşündüler.”

“Söylediklerin doğru, sana inanıyorum.”

“Seyahatlerimden birinde, senin atalarının bulunduğu yere vardım. Baktım ki bunlar yalancı, herkesi aldatmaya çalışan insanlardı, sahtekârdılar ve işledikleri suçların cezasını feci bir şekilde çekiyorlardı.”

Bu sözler üzerine “İşte bu söylediklerin yalan” diye bağırmış sultan, “bir tek kelimesine bile inanmıyorum bu son söylediklerinin.”

Böylece sınavı başaramamış. Kıssadan hisse: İnsanlar çoğu kez başkaları hakkında söylenen olağanüstü veya olmayacak derecede çarpık bilgilere doğru gözüyle bakmaya yakındırlar. Ama doğru bile olsa kendileri hakkında gerçekleri kabule yanaşmazlar. Dervişlik yolu ise sadece kendini kınamakla işe başlayanlara açıktır. Kendi hâl ve tavırlarını olduğu kadar, soyunu sopunu aklamaya çabalayanlar sultan olurlar belki ama ehl-i tarik olamazlar.

Kaynak: Zor Zamanda Konuşmak, İsmet Özel, Şule Yayınları, sy. 352 – 353 – 354.

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir