Bağırmak Korkusu

Bazen evim küçülüyor. Ben de evimle beraber küçülüyorum bazen. Küçücük oluyorum ama sığamıyorum içine, çıkamıyorum da içinden, sıkışıyorum. Bazen herkesin evi küçülür, duvarlar üzerine gelir insanın, nefes alamıyormuş gibi olur, hava erkenden kararmış gibi… Öyle değil.

Evim rubik küpler kadar küçülüyor. İnsanlar evimi ellerine alıyorlar, başlıyorlar çevirmeye… Yeterince çevirirlerse duvarlarım tek renk olur sanıyorlar, en başta olduğu gibi. Kim bozdu da böyle karmakarışık oldum hatırlamıyorum. Epeydir tek bir renge boyanmıyor duvarlarım. Israr ediyorlar. Diyelim ki tamamen mavi oldu bir tarafım, geriye kalıyor beş tane alacalı duvar. Tekrar başlıyorlar çevirmeye, her seferinde daha hoyrat davranıyorlar. Onlar çevirdikçe ben köşelerinde birikiyorum evimin. Aldırmıyorlar, çeviriyorlar. Bir köşeden diğerine geçerken hep daha azım kalıyor geriye, dokunduğum yerler bana bulanıyor. Çevirmeye devam ediyorlar… Sarsıldıkça midem kalkıyor, çok defa kusacak oluyorum. Kusmadığım her an için aferinden yıldızlar takıyorum yakama.

Evimi dünyanın dönüşüyle aynı hızda çeviriyorlar. Bu yüzden dünya durdu sanıyorum bazen. Rahatlıyorum, derin bir nefes alacak oluyorum… Anlamam uzun sürmüyor. Renklerimi denkleştiremeyen biri fırlatıyor elindeki küpü, evimi yani. Dünya ve başım dönmeye devam ediyor. Önce duruyorum biraz. Midem sakinleşince, nabzım yavaşlayınca, nefesim durulunca duvarlarımın boşluklarından dışarıya sızıyorum. Bu boşluklar, kapı-pencere gibi insanların dışarıya çıkması için yapılmış değiller, sadece boşluklar. Bu yüzden dışarıya çıkmıyorum, sızıyorum.

Kaldırımın kenarında durmuş donuk gözlerle etrafa bakarken insanların beni ezebileceklerini akıl ediyorum, biraz daha kenara çekiliyorum. Nereye gideceğimi düşünmüyorum, evim ve ben her küçüldüğümüzde gittiğim yere gidiyorum, kocaman bir binanın çatısına. Giderken bir doktora görünüp görünmediğimi sık sık soran “yakınlarımı” düşünüyorum. Bu soruyu sorarak benim için ellerinden geleni yapan… Vicdanları tüyden hafif…

Asansör kullanmadığım için nefes nefese ulaşıyorum çatıya. Önce soluklanıyorum biraz, gökyüzüne bakıyorum. Aklımın kıyısından hava bulutlu olduğu için ve güneş yakmadığı için şükürler geçiyor. Sonra kapının arka tarafına gidiyorum. Ellerimi çatının belim hizasındaki duvarlarına uzatıyorum. Kimsenin bu duvarları boyamaya yeltenmemesi ve binanın kocamanlığı arasındaki bağlantıyı düşünüyorum. Ama, diyorum, bu duvar zaten tek renkli. Sonra başka amalar da diyorum. Bu kısım çok önemli değil. Elim biraz duvarın yüzeyinde gezindikten sonra duvarın pürüzsüzlüğü dikkatimi çekiyor. Galiba burada da bir karşılaştırma yapıyorum. Emin değilim.

Biraz eğilip aşağı bakıyorum, aşağıdaki insanlar küçücük görünüyorlar buradan. Kim oldukları, statüleri, ne kadar sevildikleri, ne kadar eğlendikleri belli olmuyor. Gerçekten de karıncalara benziyorlar. Buranın en çok bu yönünü seviyorum galiba, büyümüşüm gibi hissettirmesini ya da herkes küçüldüğü için beni meşru kılmasını. Ve kendimden ölesiye utanıyorum.

Geliyorum işin en zor tarafına, her seferinde tam da bu kısımda vazgeçerek evime döndüğüm. Kaldırıyorum kafamı insanlardan, biraz daha yaklaşıyorum çatının kenarına. Birkaç kez derin nefesler alıp veriyorum. Kendimi hazır hissedebildiğimde aralanıyor dudaklarım. Tam bu anda kopuyor sanki ses tellerim, çıkmıyor sesim. Bir kez daha deniyorum, öğretmenlerimi, arkadaşlarımı, akrabalarımı, dolmuş şoförlerini, kasiyerleri, güvenlikleri… sesimi duymayan herkesi düşünüyorum. Bu kadar yüksek bir yerden ve insanlar bu kadar küçükken bağırırsam duyarlar gibi geliyor ama nasıl bağıracağımı bilmiyorum.

İkinci sınıftaydım galiba, okula öğleden sonra gittiğim zamanlardı, son dersteydik. Adını hatırlamadığım bir çocuk birden kapatmıştı ışıkları, adını hatırlamadığım bir sürü kız çığlık atmıştı. Tiz çığlıklardı, rahatsız ediciydi. Adını hatırlamadığım çocuk kızlara katıla katıla gülmüştü, karnını tutuyordu hatta gülerken. Böyle bağırsam ben de… Hayır, bana gülsünler istemiyorum. Pazardaki amca gibi bağırsam. Patates diye bağırırken bir sürü e harfi kullanan amca gibi. Teyzeler önünden geçerken kulaklarını tutuyorlardı, yüzlerini diğer tarafa dönmüşlerdi, kaşları da çatılmıştı galiba. Hayır, sesimi duyunca böyle tepkiler versinler de istemiyorum. Annemin bana kızdığı sesiyle bağırsam. Bu da olmaz. Herkesin yakınında altına girip saklanabileceği bir masa yoktur.

Annesi diğer odaya geçti diye yok olduğunu sanan bebekler gibi bağırsam, karşıdan karşıya geçecekken hızla gelen aracı fark edip arkadaşına seslenen çocuk gibi bağırsam, istediği okulu kazanmış gençler gibi bağırsam, komşuların zillerine basıp kaçan çocuğuna kızan babalar gibi bağırsam, biraz sonra mahalledeki çocukların topunu kesecek yaşlılar gibi bağırsam…

Olmuyor, sesimi bulamıyorum. Bağırırsam sesim nasıl çıkar bilmiyorum.

Beni duymalarını istiyor muyum? Duyarlarsa nasıl tepki verirler, bilmiyorum. Şaşırırlar mı, sevinirler mi, korkarlar mı? Şaşırırlar muhakkak, sevinirler de belki biraz ama ben olsam korkardım. Yıllardır yapamadığı bir şeyi yapabilmiş insan… Dehşet verici bence. Belki de ben korkağımdır.

Belki de fark etmezler bile. Buna katlanamam. Yıllardır beni duymadıkları için böyle davrandıklarını düşündüm, duydukları halde hiçbir şey değişmezse…

Tekrar aşağı bakıyorum, insanlar küçücük değiller. Evime dönüyorum.

Şadiye Sare Kaplan

DİĞER YAZILAR

5 Yorum

  • havva gezer , 11/03/2022

    kalemine sağlık güzel kız

  • Ayşe , 01/03/2022

    Şadiye Sare çığlık attı bir şeyler söyledi kim bilir ne anlattı..

  • Kırık hayat , 01/03/2022

    Bu korkuyu yıllardır yaşıyorum. Kendimi bir çok kez bir gün bağırmak durumunda kalırsam aceba bağırabilir miyim diye düşündüm. Net olarak bir cevap veremedim bu soruya hiçbir zaman..

    • Kırık hayat , 31/08/2022

      Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Bağırsam her şey hal yoluna girer mi? Bilmiyorum ve sanmıyorum. Kapanmaların olduğu zamanlar o kadar çok susuyordum ki sesim içime kaçıyordu. Kimse duymuyordu sesimi. Konuştuğum zamanlarda çok yüksek sesli değilim. İlkokul-ortaokul yıllarımı hatırlıyorum.. Türkçe dersleri ve ders kitaplarında olan metinleri. Okutur hocalar. Ne zaman bana sıra gelse ve başlasam okumaya bir paragraf bitmeden öğrenciler başlar duyamıyoruz, hiç ses gelmiyor demeye. Daha yüksek sesle biraz daha bağırarak okumamı ister öğretmenler. Büyük bir gerginlikle daha yüksek sesle okumaya çalışırım. Öğretmen olmaktan biraz da bu yüzden vazgeçtim. Öğrencilere sesimi duyuramama korkusundan.
      Aylar sonra bu yazıyı tekrar okumak iyi geldi ve ilk okuduğumdan daha çok duygularıma tercüman oldu. Teşekkür ederim.

  • Yankı , 01/03/2022

    “Yıllardır beni duymadıkları için böyle davrandıklarını düşündüm”
    Ne zaman ki anladım duymaları anlamalarına eş degil, anlatmayı o zaman bıraktım. Bazen bırakmak gerek, vazgeçmek, eve dönmek…
    Yine bir hikayeden kendimizi okuduk, kaleminize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir