Celâl Kuru’ya
“Her kitap faydalıdır.” Tümel olumlu. “Bazı kitaplar faydalıdır.” Tikel olumlu. “Hiçbir kitap faydalı değildir.” Tümel olumsuz. “Bazı kitaplar faydalı değildir.” Tikel olumsuz. Bitti işte, bu kadar. Oğlum Haydar bunları hallettin mi gerisi kolay. Sınav haftası tek çalıştığım ders Felsefe. Bir haftadır ezberleyeceğim diye imanım gevredi. Valla hoca tümel nedir, tikel nedir, o nedir, bu nedir diye sorarsa da boş bırakırım. Sınava başlar başlamaz sınav kâğıdının kenarına hemen yazmam gerek bu örneği. Yoksa uçar gider aklımdan. Anlamıyorum ki bu örnek ileride benim ne işime yarayacak! Hoca diyor ki, evladım mantık ilkelerini bilen söz söylerken hatadan korunur. Şimdi ben mesela, Elif’e desem, “Elif benimle evlenir misin?” Elif bana, “Ne diyosun be salak!” der muhtemelen. Şimdi bu mantık beni hatadan korumuş olur mu? Ben bu evlilik teklifini yüklemine çatısına, tümeline tikeline ayırsam bana bir faydası olur mu? Ben daha mantıklı bir evlilik teklifini nasıl edebilirim? Yok öyle bir dünya işte. Aristo yememiş içmemiş mantık ilkelerini bulmuş. Aşka bir çare bulmuş mu? Ne kadar mantıklı cümleler kursak da birbirimizi bir türlü anlayamayışımıza çare bulmuş mu? Kadınların, bana o çok beğendiğim yüzüğü de alsan seni affetmem derken, bana o yüzüğü alırsan seni anca o zaman affederim demek istediklerini de anlayabilmiş mi? Geç bunları Aristo. Sen de Amerika’nın bir oyunusun.
Okul, ruhumuzu rendeden geçirdiğimiz kurumdur. Benliğimizi bölük pörçük eder. Diploma almak için insanların mutsuz, darmaduman, çeşitli fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara mustarip olduğu bir gerçek. Hadi Aristo aşından kesip mantık ilkelerini bulmuş. Ya hocası Platon? Gidip akademi açmış. Bu büyük hatayı ilk kez yapanın o olup olmadığı rivayetlere göre değişiklik gösteriyor. En nihayetinde, iyi niyetlerle başlanılan bu girişim pek hayırla sonuçlanmamış. En parlak öğrencisi Aristo ise lise kurumunu kapital düzenin hizmetine sunmuş. Aristo, yirmi birinci yüzyılda normal bir insanın ömründe kaç sınava girerek evine ekmek götürebildiğini öğrense düz mantığın her zaman hayat kurtarmadığını da anlardı!
Her şey bir yana şartların daha iyi(!) olduğu bir yaşam için babamı sabahın nurunda semt pazarında bir başına bırakıyorum. Babam ortaokuldan terk. Diyorum ki, ben de liseyi bırakayım. Sonra benim çocuğum üniversiteyi bırakır. Böyle böyle dekanlığa kadar yolu var. Babam adam ol, akıllı ol Haydar, diyor. Git hayatını kurtar. Ben okuyamadım sen oku. Muhterem babam, içinde kalmasın, gel sen oku ben domatesleri hıyarları beklerim. Babam elimin tersindesin Haydar, diyor. Teslim olup okulun yolunu tutuyorum.
İşte dediğim gibi sınav haftasındayız. En sevdiğim sınav haftası ise yılsonu sınav haftasıdır. Çünkü sonunda tatil var. Hey gidi zahmetin ardından rahmet veren Rabbim, sen nelere Kâdir’sin! Kadir demişken pek muhterem kayınbabamı da zikretmek isterim. Kendisi mobilyacı. Elif’le evlendiğimizde evimizi döşer artık. Biricik damadı da kızını çok sevecek tabii. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmasına müsaade etmeyecek. Açta açıkta bırakmayacak. Erkek tarafından başkaca bir beklentiniz olmasın. Çiçekleri de ofisime gönderin lütfen!
Elif. Âh Elif. Elif tek çaresi Elif olan bir derttir. Haydar müthiş bir Elif ağrısı çekmektedir. Fevkalade memnunum Elif’i sevdiğime. Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim. “Uyandım bir sabah” gibi değil, öyle değil. Nasıl yürür Galatasaray şampiyonluğa ve rakip tribünde derbi maçı izlemek ne zordur. Seni öyle sevdim. Felsefe dersinde uyku bastırmadan önce. Felsefe dersinde uyku bastırırken. Düşümde, gerçeğimde sevdim. On dakikalık teneffüslerde. Tost makinesinden çıkan dumanlar ruhumu örselerken, kantinde. Sevdim. İçdenizlerime vurdu adın. Dünya kaç bucak anladım. Âh Elif. Deli gönül abdal olmuş. Gezer Elif Elif diye… Elif. Ne geziyorsun burada? Bak sen benim kalbimin temizliğine. İyi insan lafın üstüne gelirmiş. Ne işin var o yönde? Evde bir şey unuttu herhalde, geri dönüyor. İnşallah yetişir sınava.
Sınavın başlamasına on dakika var. Elif ortalıkta yok. Nereye gitti bu kız? Gördüm. Okuldan dönüyordu. Buraya kadar gelip neden döndü geri? Bir şey unuttu muhakkak. Sınav günü de gereken bir şey yok ki. Kalem, silgi, uç. Onda yoksa ben kendiminkileri verirdim. Allah Allah. Çok garip. Sınava mı çalışmadı yoksa? Kendi kâğıdıma onun ismini yazardım. Gerçi Elif hiç çalışmadan benden yüksek not alırdı. Neredesin Elif?
Bizim pala bıyık felsefeci kâğıtları dağıtıyor. Son günlerde de saçı sakalı iyice birbirine karıştı. Çok düşünmekten oluyor bunlar. Gerçi pek düşündüğünü de söyleyemem. Daha derste anlattığı konulardan haberi yok. Geçen zilin sesini duymamışız dalmışız maça. Sınıfa girdik, hoca neden geç kaldınız diye sordu. Dedim hocam carpe diem yaptık. Çıkardı cetveli. Yahu felsefe hocasında cetvel ne gezer? Aristo’dan hiç feyiz almamış belli. O değil de Elif nerede?
Soru 1: Varoluşçuluk akımının temsilcilerini yazınız. (10 puan)
Hocam bari sen yapma. Tutturmuşsunuz bir varoluşçuluk türküsü. Bu felsefede başka disiplin mi yok, herkes varoluşçuluk sancısı çekiyor. Biraz idealizm sancısı çekin biraz realizm sancısı çekin. Pragmatizm vereyim abime, natüralizm vereyim. Gel vatandaş gel!
Soru 2: Felsefi düşüncenin niteliklerini yazınız. (15 puan)
Soru sormak çok önemlidir. Hatta cevaplardan daha önemlidir. Tıpkı evlilik teklifi gibi. Üzerinde düşünmeli, ince eleyip sık dokunmalı. Bizden olur mu diye kendi içinde tartmalı. Cevabın evet ya da hayır olması soruyu sormak kadar önemli değil. Bazı evetlerin sonrasında hayır olmuş olmasını dilerken bulursunuz kendinizi. Bazı hayırların iyi ki evet olmadığının şükrünü eda edersiniz. Hayır görünende şer, şer görünende hayır vardır. Hâsılı sorular, cevaplardan daha önemlidir.
Soru 3: Akıl yürütme yöntemlerini başlıklar halinde yazıp tanımını yapınız. (15 puan)
Güzel gidiyorduk hocam. Nereden çıktı şimdi akıl yürütme falan? Ben ayaklarımı zor yürütüyorum. Şu hassas bünyemi yataktan zor kaldırıyorum sabahları. Sen bana akıl yürütme yöntemlerini soruyorsun. Sadece başlıkları yazsam puan verir mi acaba? Tanımını yaparken karıştırıyorum hep. Tümdengelim, tümevarım… ııı… bir tane daha vardı… Neyse işte. Üçüncüyü hatırlayamadım. Aklım az erseydi Elif’e nasıl varacağımı düşünürdüm ben. Yarama tuz basıyorsun hocam.
Soru 4: Bilgi kuramının temel kavramlarını sıralayıp birer örnek geliştiriniz. (30 puan)
Bana böyle sorularla gel canım hocam. Doğruluk, gerçeklik ve temellendirme cevabımız tabii ki de. Doğruluk bir düşünceyi dile getiren yargının gerçekle uyuşmasıdır. Mesela babamın pazarcı olması. Bizim mahallede kime sorsanız söyler. Herkes de bilir hakiki bir esnaf olduğunu. Gerçeklik, varlığın insan zihninden bağımsız olarak var oluşunu ifade eder. Elif gibi. Kimse onun varlığını inkâr edemez. Ben Elif’i sevmeseydim artık yahut hiç sevmeseydim Elif yine Elifliğinden bir şey kaybetmezdi yani. Temellendirme ise bir iddiayı savunmaya yönelik olarak mantıksal gerekçelerin tutarlılık içinde ortaya konmasıdır. Stoperi gidip forvete koyamazsın mesela. Mantığa aykırı. Hem de fazlasıyla.
Soru 5: Septisizm, Empirizm ve Pragmatizm akımları hakkında bilgi veriniz (30 puan)
Septisizm şüpheciliktir. Annem tam bir septiktir örneğin. Doğru bilginin imkânsızlığı düşüncesi anneme tam uyar. Her şeyden nem kapıyor. Ona göre yalnızca kendi doğruları vardır. Babamın demlediği çayı bile beğenmez. Empirizm rasyonalizme bir isyan niteliğinde oluşmuştur. Adamım John Locke insan zihninin doğuştan boş bir levhaya benzediğini söyler. O kadar hayran kaldım ki bu benzetmeye benim de bir yanım bundan sonra empiristtir! Mahallemizdeki Kadayıfçı İlhami ise pragmatistin önde gidenidir. Güzelim kadayıfları, künefeleri ateş pahasına satar. İçine koyduğu ceviziydi fıstığıydı dişimizin kovuğuna yetmez. Hep başkalarından geçinir. Babam onun için hususi veresiye defteri tutuyor.
Hocanın kâğıdınızı kaleminizi bırakın demesiyle bir üşüme hissi yaşıyorum. Şükür ki yetiştirdim soruları. Başımı kaldırıp etrafa bakınıyorum. Elif yok. Kurbanlık koçlar gibi sağa sola koşuşan sınıf arkadaşlarımın ardından ben de sınıftan çıkıyorum. Acaba Elif’in yerine hocayla ben konuşsam nasıl olur? Desem ki hocam sınavım pek iyi geçmedi, sınava girmeyen arkadaşlarımız da var. Bize telafi sınavı yapsanız. Kabul eder bence ya. Etmeli. Hele ki ders felsefeyse. Kendi argümanlarımı kafamda kurup hocayla konuşmalıyım. Gidip öyle bir felsefe yapmalıyım ki hoca hayran kalmalı. Haydarcığım senin canın sağ olsun demeli.
İkinci kata inip öğretmenler odasına yöneliyorum. Hayatımdaki en büyük tereddütlerimi hep bu kapının önünde yaşarım. Kapıyı çalsam mı yoksa çalmasam mı? Bugün solundan kalkan bir hocamız ya kapıdan içeriye ilk girecek öğrencinin yolunu gözlüyorsa? Rabbim n’olursun ahiretteki sorgu sual bu kadar çetin olmasın. Bu yaşta stresten ne hale geldim, çöp gibi incecik oldum. Doktora gitsem düzensiz kalp ritmim için eminim çok endişelenir. Sen öteki tarafta böyle zorlama ya Rabbe’l-âlemin.
Bismillah deyip tıklatıyorum kapıyı, ardından içeriye giriyorum. Hocalar kendi aralarında öylesine konuşuyorlar ki beni fark etmiyorlar. Elif dediklerini işitiyorum. Bir endişedir alıyor beni. Hiç olacak iş mi, diyor matematikçi. “Bu yaşta evlilik olur mu?” Edebiyat hocası karışıyor söze. “Bu Kadir Bey çok paragöz. İş ortaklığı kuracağı adama vermiş kızı. Kız daha okulunu bitirmedi. Sorsun bakalım, gönlü razı mı? Yazık oldu çok da başarılıydı.” Sözlerin ardı arkası kesilmezken hepsi bir uğultuya dönüyor. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Arkamı dönüp koşuyorum. Bir boşlukta ilerliyorum sanki. Kimseleri görmüyorum. Basamakları hissetmiyorum ayağımın altında. Koşuyorum. Kaç kere sağa kaç kere sola döndüm? Bilmiyorum. Koşuyorum. Elif’in evinin önüne vardığımda mobilya yüklü kamyonetin uzaklaştığını görüyorum. Dikiz aynasına yansıyan Elif’i görüyorum. Alnında damarları ciddileşen Elif’i. Gülüşüne bundan sonra bir kez olsun şahit olamayacağım Elif’i. Kamyonet yol alıyor. Ben ardından bakakalıyorum. Bizimkisi üçüncü şıkkın imkânsızlığı hâli. Bir aşk ya vardır ya yoktur. Şimdi sen gittin diye bendeki yerin değişir mi? Sen başka yerleri güzelleştireceksen bundan sonra elden ne gelir? Böyledir işte. Aşkın mahiyeti vardır hakikati yoktur. Severken sonsuza dek gidilmez. O kızı sevmen kavuşacağın anlamına gelmez. Âh Aristo âh!
Hasna Para
8 Yorum