8 Yaşındaysanız, Hayat Gerçekten Çok Zor

Süleyman Salih öyküleriyle artık Edebifikir’de. İşte ilk öyküsü…

***

Kahraman Terzi. Hafızamın en gerisinde, okuduğum ilk kitap olarak bu ismi hatırlıyorum. Yaşım 8 ve zannediyorum 2. sınıfın ilk dönemindeydim. Bir kitabı resimlerinden dolayı elime aldığım yıllardayım. Kahraman Terzi’nin hayatıma etkisi ise, kitabın hikâyesinden ziyade bu kitap ile tanışma ve sonrası ile ilgili. Bu incecik ve bol resimli kocaman çocuk kitabı, sınıftan adını hatırlayamadığım bir arkadaşımın kitabıydı ve benim de ilgimi çekmişti. Bizim Keloğlan masallarını andıran, muzip, zeki ve cesur bir terzi çırağının kahramanlıklarını anlatan bir hikâyeydi. Aklımda kalan en net sahne ise terzi çırağının ülkeye musallat olan koca bir devi alt etmesi. Çocuk muhayyilesinin fantastik dünyasında devler her zaman baş köşede durmuştur sanırım, en azından benim için. Çünkü takip eden yıllarda okuduğum seri halindeki keloğlan masallarından da aklımda kalan en net hikaye Keloğlan ve Dev Anası.

Kahraman Terzi’yi okumak için arkadaşımdan ödünç aldım ve bir kısmını okulda okudum. Fakat devamını okumak için ertesi günü bekleyemeyecektim. Kitabı eve götürmek için arkadaşımdan izin aldım. Eve gelince kitabı, okumayı, dersi okulu filan okulun çıkış kapısıyla birlikte unuttuğumuz için okul çantasını ortalık bir yere fırlatıp üstümü başımı değiştirdikten sonra oynamak için mahalleye seğirttim. Oynamak deyince de ya aynık (bizim oralarda miskete aynık denir) ya gazoz kapağı ya da üzerinde sevimli kahramanlar çizgi filminin karakterleri olan tasolarla kaldırım taşları üzerinde pantolon eskitmeyi kastediyorum. Akşam ezanı ile birlikte eve döndüğümde, kaybettiğim gazoz kapakları ya da tasoların, evde karşılaşacağım manzara karşısında bir hiç olduğunu gördüm. Kahraman Terzi, iki yaşındaki kardeşimin de oldukça ilgisini çekmişti ve kardeşim kitaba olan ilgisini sayfalarını üçe dörde bölerek göstermişti. Kitabın yırtık sayfalarını yere saçılmış olarak gördüğümde ağlamaya başladım. Kitap arkadaşımın olduğu için bu durumu kendime yedirememiştim. Neden yediremediğimi bilmiyorum. Emanete hıyanet mi, ya da mahcubiyet mi? O yaşta bir çocuğun böylesi duygularla ne işi olur diyesim geliyor ama o yaşlar, birçok duygunun bir yetişkinden daha yoğun yaşandığı zamanlar sanırım. Ama şu an hatırladığım kadarıyla yaşadığım şey emanete hıyanet değildi. Mahcup olmaktan korkmuştum. 2. sınıftaydık, Kahraman Terzi aslında kimsenin umurunda değildi, tek düşündüğümüz teneffüse çıksak da gazoz kapağı filan oynasaktı. Ama yine de ben arkadaşıma ne diyecektim? Pişkin bir şekilde “kitabın artık yok dostum”mu, yoksa nazikçe “kardeş senin kitabı kardeşim yırtmış kusura bakma”mı diyecektim? İki durum da bana göre değildi. Ağlarken, sayfalarını yapıştırmayı bile düşündüm fakat o kadar çok yırtmıştı ki hain kardeşim, bantla olacak iş değildi. Ortalığı velveleye verdim. Ağladım, dövündüm, debelendim. Babamın işten gelmesini bekledim.

Babam gelince yakasına yapıştım ve “baba noğlur bu kitabın aynısından alalım, baba noğlur” diyerek biraz da babama ağladım. Babam gayet sakin bir şekilde “tamam, yarın kırtasiyeye bakam, sus gari” dedi. O gece gözlerim şişene kadar ağladığım, yorulana kadar debelendiğim için uyuyakaldım, yani en azından öyle hatırlıyorum. Ertesi gün okula yüzüm yerde gittim. Bir suçlunun olay yerine tekrar gelmesi gibi tedirgin bir şekilde girdim okulun kapısından. Gözlerim kitabın sahibi arkadaşı arıyordu. Sınıfa girdiğimde gördüm onu. Gözlerimi başka tarafa çevirdim. O kitabı sormadı, ben de bir şey demedim. O gün, 2. sınıfa giden bir çocuk için oldukça sıradan geçmesi gerekirken, işinin ehli kriminal adamlar gibi, ketumluklarını suçlarına zırh eden mücrimler gibi okulun bitiş zilinin çalmasını bekledim. Bu travmatik hal nedeniyle o süre zarfında neler yaptığımı hatırlamıyorum. Sınıfta öylece oturdum mu, yoksa arkadaşımın görüş alanından uzakta kalmaya çalışarak normal bir gün mü geçirdim, bilmiyorum.

Dersler bitip de zilin çalması ile de artık özgür filan değildim. Asıl gerilim dolu dakikalar şimdi başlamıştı. Bunu şimdiye kadar nasıl düşünememiştim? Ya kırtasiyede kitabın aynısından yoksa? 2. sınıfa giden ve tek derdi Şifa ya da Kızılay soda kapağı bulabilmek olan arkadaşım için bunca derdi kederi neden çektiğimi şimdiki büyük aklımla kavramam elbet zor geliyor. Okuldan çıkar çıkmaz, işi bizzat takip etmek, babam da olsa işi şansa bırakmamak için babamın işyerine gittim. Oralet, babamın iş dosyaları, devlet dairesi kokusu ile bir süre oyalandım. Babamın mesaisi bittikten sonra, bu mühim görevi halletmek için birlikte doğruca kırtasiyeye gittik. Bu çok mühim mesele karşısında babamın baştan beri devam eden olağanüstü sakinliğine anlam veremiyordum. Kırtasiyeden içeriye girdiğimiz ânı dün gibi hatırlıyorum. Babam önde ben arkada, tedirgin ve suçlu… Babam kırtasiyeciye “Kahraman Terzi diye bir kitap varmış Ahmet, çocuk kitabıymış?” dedi. Ahmet abi, “Var var durun getireyim” dedi. O an, iki gündür çorak toprağa dönen içime bir kova soğuk su serpildi. İçimde bir buz kütlesi gibi duran ve sağa sola değdikçe içimi üşüten duygular yerini aniden sıcak meltemlere bıraktı. Mütebessim ve müteşekkir gözlerle kitabı elime aldım ve derin bir oh çektim. Arkadaşıma mahcup olmaktan kurtulmuştum. Yahu çocuk, senin yaşın 8 ve 2. sınıfa gidiyorsun, ne bu mahcubiyeti, ne bu gam keder?

Kitabı alıp, babamla mutlu mesut bir halde eve yollandık. Babamla birlikte dediğime bakmayın, babamda en ufak bir hal değişikliği söz konusu değildi. Büyük olmak böyle bir şey mi? Yoksa küçük olmak mı pek bir abartılıydı hayata bakışında? Eve varınca gıcır gıcır Kahraman Terzi’yi çantama, çantayı da kardeşimin ulaşamayacağı evin en müstesna köşesine koydum. Ama saadetim yine sekteye uğramıştı, içime bir kurt daha düşmüştü. Arkadaşımın kitabı gıcır gıcır değildi, ya bu kitabın yeni olduğunu anlarsa? Ya “bu benim kitabım değil hain, sahtekâr, üç kâğıtçı, ne yaptın kitabı anlat çabuk” deyip de beni sınıfın ortasında yerin dibine geçirirse? Bir süre de bu düşünce ile mücadele ettikten sonra boşverdim. Anlarsa anlasındı, ne var yani, kardeşim yırttı yenisini aldık derdim. Çünkü kitabın aynısı bulmuştum nasıl olsa. Ne fark edecekti, hem yepyeni kitap işte daha ne istiyor. Rahatladım, o gece başımı o rahatlıkla yastığa koydum. Ertesi gün okula gittim, kitabı çantadan gururla çıkardım ve arkadaşıma uzattım. Sanki onca sıkıntıyı boşuna çekmişim gibi, o yaşta durduk yere üç beş yaş yaşlanan ben değilmişim gibi, arkadaşım umarsız bir şekilde kitabı alıp attı sıranın altına, diğer defter ve kitabının yanına. Ben hem sevindim, hem şaşırdım, biraz da kızdım. Yahu insan bir şüpheyle bakar, sayfalarını çevirir, bir iki soru sorar ne bileyim onca çektiğime değecek bir tepki verir ki ben de kendimi savunabilecek bir iki kelam edeyim. Yok. O da ben de hiçbir şey olmamış gibi koşa koşa teneffüse çıktık ve gazoz kapağı oynamaya devam ettik.

İşte ilk okuduğum kitabın hikâyesi. Kahraman Terzi hikayedeki o devi yenmişti ben de dev gibi büyüttüğüm mahcubiyetimi.

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • zencefil , 11/10/2015

    “8 yaşındaysan ve aşıksan hayat çok güzel” diyen Olric geldi aklıma…

    çizgi kahramanım, adamım…

  • ssahin , 18/08/2015

    Ben böyle bir şey hatırlamıyorum, suçlamaları kabul etmiyorum. Ortalığa bırakmasaymış. Abim kendi sorumsuzluğunu benim üstüme atmış :)

  • sankiokudum , 13/08/2015

    sekiz yaşındaysanız hayat gerçekten çok zor demişti ünlü bir düşünür (düşünür müydü?)

  • aşikar merve , 13/08/2015

    8 yaşın Türkiye’nin gelecek 20 yılında, 28 yaşında olacağına inanıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir