Yumruk Bir Kelebek Çıkartma Eylemidir

 

Ürün demek, bir çıktı demektir ki bu çıktı bir sanat eseri de olabilir bir yumruk da. Öyleyse yumruk da başlı başına bir sanat eseridir. Hatırlarsanız, Muhammed Ali çok sanatsal bir faaliyette bulunuyordu. Ringde dans ederek savaşıyordu. Ağzına vurduğu rakibinin ağzından kelebekler fışkırıyordu.

Kelebek fışkırtmak. Tam da aradığımız bu. Bir protesto için asıl amaç budur; kelebek fışkırtmak. Ağzının ortasında bir vururum, ağzından kelebekler fışkırır. Bu öyle düşmanca bir tavırla değil, tam da lafı ağzına sokmakla eşdeğerdir. Bunun altını çizmek lazım.

Kendimiziz ya en çok. Başkası olmadan, başkası gibi görmeden bizden bir halt olmaz. Biz en çok soğuk öğrenci odalarında, içeriyi sigara dumanıyla ısıtmaya çalışanlardanız. Odanın tavanında dolaşan dumanın yağış getirme olasılığını hesaplarken, sarıldığımız battaniyenin bizi ne kadar ısıtabileceğini hesap edemeyiz. Bu psikolojik bir şey. Şimdi mesela, kendimi yanan bir sobanın yanında düşünüyorum. Sobanın üstünde, alüminyum bir demlikte fokurdayan suyun sesini dinleyerek ısındığımı düşünüyorum. Ama bu düşüncem bir fanteziden öteye geçmiyor. Çünkü bugüne kadar odanın ısındığı hiç olmadı. Böyle fantastik düşler kurmak bir insanın aslında Raskolnikov olmasına yetiyor. İnsan elindeki ile yetinmesini bilmeli. Ama ya elinde bir şey yoksa…

Duygusal panorama bir kıza yakışır. Çünkü kız ağladığında güzeldir, erkek sinirlendiğinde. Kızların en güzeli; en güzel ağlayandır. Erkeklerin en yakışıklısı da, en iyi sinirlenendir. Ben çok iyi sinirlenirim mesela. Çok iyi. Reflekslerim mızrakları kuşandığım vakit tavan yapar. Şimdi mesela, elimdeki mızrağı saplayacağım kör düğüme. Bismillah.

Hatırlamıyorum. Hatırlamaya çalıştığım bir şey yok şimdi. Hatırlamaya çalışan bir şey de kendini hatırlatmaya çalışmıyor. Sinirleri alınmış bir insanlık mı olur? İnsan kendi sesinde bir pankart gibi taşımalı protestosunu. İnsanlık onuru yere düşmesin diye sivriltip tüm olabildiğinceleri, olabildiğince protesto etmeli.

Aklıma gelen şeyin, idrakime sığması aynı anda mı gerçekleşiyor? Bir insan rahatsız bir haldeyse ve bu hali dünya gününde bir anlama işaret etmiyorsa, o zaman bu rahatsızlığın dünya kavramları ile açıklanması olanaklı değildir. Kavramlar bizim ürettiğimiz “şeyler”dir. Ürettiğimiz kavramın içini boşaltıp doldurmak bizim elimizdedir. Mesela şunları söyleyebilirim şimdi;

 

  • Sesimizin yumuşaklığına bir kuş konmalı. Şarkımıza. Yani biz şarkı söylediğimizde, uyuyan bebekler uyanmamalı ama bu şarkı burjuvaya reaksiyon göstermeli.

 

  • Sözler besleyerek uyuturuz kendimizi. Uyumamız direnç göstermenin diğer adıdır. Soğuk odalarda üzerimize çektiğimiz her battaniye bize Kalahari çölünü anımsatır.

 

  • Üst üste evler kuran ve bu kurduğu evlerle kendini emlak kralı ilan eden kişi! Sana bir isim bulmakta zorlanıyorum. Fahiş fiyatlarla sömürdüğün bir halk var ortada. Sen de burjuvasın. Bindiğin arabada, yaktığın benzinde binlerce yıllık ağaçların ahı var. Banka kredileri ile cebini şişirmen senin zengin değil, aslında bizden bile fakir olduğunu gösterir. Biz yenilmeyeceğiz ve bankalara yalakalık yapmayacağız asla. Ama sen kendi kendine böbürlenirken, bankalardan çektiğin kredilerler kendi sonunu hazırlayacak.

 

  • İnsan kendini yiyen bir varlıktır. İnsan bazen o kadar kötüdür ki, bunu bir pankarta yazacak kadar pankartları kirletmiyoruz. İnsan kendini kirletti diyoruz. Bu, “kendini neden kirletti?” diye bir suali de aşikâr bir biçimde kendinden getirir. Kendinden getirmesi sıkıntılı bir süreci de doğurur. Çünkü insan kendinin sıkılmasını asla istemez. Bu istemeyişi kendi hantallığındandır.

 

  • Herkes eline bir ayna alsın.

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir