İbrahim Halil Aslan, Edebifikir İhtiyat Heyeti tarafından yazılan “İçimizdeki İrlandalı Kim?” yazısına cevap yazarak farkında olmadan sorumuzun cevabını da vermiş oldu.
***
Öncelikle Edebifikir ihtiyar heyetinin kimlerden oluştuğu kamuoyuna ilan edilmelidir. Böyle bir heyet gerçekte var mıdır yoksa hayali bir oluşum mudur? İhtiyarlık kriteri uzun süreli yazar olmak mıdır? Öyleyse mevcut yazarlar arasında sitede en uzun süredir yazarlık yapan üç kişiden biri iken neden bu kardeşinizi yeterince ihtiyar görmüyorsunuz? Yeri gelmişken derin yapılanmaya da henüz alınmamış olmama ne kadar alındığımı okurlar huzurunda ihtiyar heyetine bildiririm.
Yazı yazmaya gelince az okumanın ve yazmanın evli olmakla bir ilgisi olmadığı iddiamı sürdürüyorum. Mustafa Çolak mevzu bahis ifadeleri gerçek manada söylüyorsa yolda olmaya katlanamayıp yolun kenarında dinlenmeyi tercih etmiş demektir. Ancak acının, ruhunu yırttığı insanlar bir yana dursun, tenini çizdiği kimseler dahi artık ondan kurtulamaz. O şarkı her çaldığında, o koku estiğinde, hele ki yalnız başına kaldığında yine yeniden kalp kanamaya başlayacak ve şikâyetçi olacaktır. Bir zamanlar ruhunda hakikate giden bir yol arayan kimse gözlerini kapatarak yürüse dahi yoldaki dikenler ayağını incitecektir.
Kimine yol acı olur, kimine acı yol olur. Biz büyük iddiaları olan insanlar değiliz. Bir sabah uyandığımızda aynada gördüğümüzden rahatsız olduk. Gözlerimizin çehresi çürümüş, aklımız elest bezmini unutmuş, ruhumuzda göz göz yaralar belirmiş ve kalbimiz katılaşmıştı. Nasıl olduysa ancak hakikatin merhemiyle iyi olacağımıza kanaat getirdik. Fakat hakikat neydi? İşte her şey tam olarak bu soruyla başladı, ne eksik ne fazla… Sonra birbiri ardınca kapılar açıldı. Her kapının arkasında, pencerelerin pervazında, çoğunlukla da en karanlık köşelerde nasibimiz nispetince hakikatin ışığını aradık. Bulacağımızdan değil; bulmadan yaşanan bu bunalımı daha fazla taşıyamayacağımızdan. Yolda olamıyorsan, yolda öl diyen güzel insanlar vardı ve en iyi yol, yolu bileni dinlemekti vesselam. Yazdığımız yazılar da bu süreçte yaşadıklarımızla ilgili kendimizce tasvirler, içinde dönüp durduğumuz sarmalda bir müddet soluklanma, yükünü boşaltma gibiydi. Ömür bitmediğine göre yol yerinde duruyor demektir. Haliyle soluklanma ihtiyacı da devam edecektir. Evlenince ortaya bir anda farklı alternatifler çıkmış olabilir. Dolabı açtığında gömleği ütülü görmek, sofrayı toplamadan kalkmak, oturduğun yerden kalkmadan bir demlik çay içebilmek gibi şeyler kısa süreli şaşkınlığa sebep olabilir. Ancak anlatma ihtiyacı başka bir şeydir. Mustafa Çolak bir yazısında oğlu için günlük tuttuğundan bahsetmişti. Buradan çağrıda bulunuyorum, o yazılardan en hafifini yayınlasın lütfen. Hiç de dediği gibi düşünmekten kurtulmanın gömleği çıkarıp yatağa fırlatmaya benzemediğini hepimiz göreceğiz. O yazılarda da muhakkak şeker kılıflarına saklanmış da olsa acılarından izler bulunacaktır.
Peki neden yazmıyoruz? Şahsım adına cevap vermek isterim. Evlendiğinin altıncı gününde söyleşiye gelen birine kendini unutturdu demek apaçık iftiradır. İlkokul dördüncü sınıfta duyduğum, sonraları çok aramama rağmen kime ait olduğunu bulamadığım belki de bu yazı vesilesiyle okurlardan birinin cevaplamasını umduğum bir sözü burada nakletmek isterim. Adını hatırlamadığım yazar kardeşine yazdığı bir mektupta şöyle diyor. “Yeni romanım hazır, ancak sadece yazması kaldı.” Yazı yazmaya devam ediyorum. Bazen notlar alıyorum, bazense zihnimde pişmesini bekliyorum. Başladığım uzun soluklu öyküyü bitirmeye niyetliyim, haliyle araya yazı girmesini istemiyorum. Daha kaliteli yazabilmek için yazdıklarımdan memnun olmuyor, bekletiyorum. Halim bundan ibarettir.
Evlilik mevzusu açılmışken şunu belirtmeden geçmek olmaz. Evlenen insanın acısı yok olmaz; bohemi sürekliliğini kaybeder. Yani evet, zaman zaman hakikati bulamayışınızın, çoğunlukla da hakkıyla aramayışınızın acısı gelip gırtlağınıza çöküyor fakat eskisi gibi saatlerce oturup düşünmeye vaktiniz yok. Yapmanız gerekeni o an yapmak zorundasınız. İşte evliliğin en büyük faydalarından biri budur. Evlilik kişiyi uyuşukluktan kurtarır.
Tüm bunlar şahsımla ilgilidir. Diğer yazarların düşüncelerini de merakla bekliyorum.
Bu yazıyı iki stresli işimin arasında yazdım. Niyetim ihtiyar heyetinin yazdığı gibi muzip bir yazı yazmak ve biraz tebessüm ettirmekti. Fakat nasip böyleymiş.
Son olarak Edebifikir ailesinin üzerindeki bu kasvetin kalkması için bir Kadıköy çıkartması teklif ediyorum. Kadıköy’ün sokakları ruhumuzu yıkayacaktır.
İbrahim Halil Aslan
12 Yorum