Etkinlik ile Örüntü Arasında: Bilimi Bilmek, Bilgiyi Anlamak

“Bilimi Yeniden Düşünmek” temalı BİSAV yaz programı, 8-12 Temmuz 2019 tarihleri arasında Bilim ve Sanat Vakfı Vefa Salonu’nda gerçekleşti. Bu kapsamda ilk konuşmacı olarak “‘Etkinlik’ ile  ‘Örüntü’ Arasında: Bilim’i Bilmek, Bilgi’yi Anlamak” konusu ile İhsan Fazlıoğlu oldu. 30 yıla yakın süredir yürüttüğü çalışmalardan hareketle “Bilim Felsefesi” okuması yapan İhsan Fazlıoğlu, bu çalışmalarında bilim felsefesi, bilim psikolojisi, bilim sosyolojisi, bilim tarihi gibi disiplinlerin verilerinden faydalandığını belirtti.

Bilimin, bir kurum olarak 17. yüzyıldan önce ne İslâm medeniyetinde ne Yunan medeniyetinde ne de Mezopotamya’da olduğunu; modern veya çağdaş bilim dediğimiz hadisenin bir kurum olarak 17. yüzyılda ortaya çıktığını anlattı. Fazlıoğlu, “Ne vardı peki bu dönemden önce? 17. yüzyıldan önce, insanlık tarihinin belki de en önemli metinleri yazıldı. Batlamyus, Apollonios, Oklid… İslâm medeniyetinde de bir sürü önemli isim ve çeşitli yaklaşımlar var. Bunlar ne anlama geliyor? Başlıkta da kullandığımız üzere ‘Etkinlik’ yani İnsan’ın kognisyonunun etkinliği ile bu etkinliğin dışarı çıkıp somutlaşması ve bir örüntü, bir kurum haline gelmesini birbirinden ayıracağız.” ifadelerini kullandı.

Etkinlik anlamında bilme faaliyeti, hemen hemen tüm insan topluluklarında ve toplumlarında var ama bu etkinliklerin belirli bir kuruma dönüşmesi, kurumsallaşması anlamıyla içinde yaşadığımız bilimden farklıdır. İhsan Fazlıoğlu “kurum”u şöyle açıklıyor: “Kurumu basit anlamıyla bilimin kendi kurumu olarak görmeyin. Bunun politik, ekonomik, ticarî, askerî hatta ve hatta bir süre sonra ahlâkî ve sade değerlere de dönüşmesi söz konusu.”

“Hiçbir kavram mâsum değildir.” diyen Fazlıoğlu, “Kavram, mâsum, korunmuş değildir… Hiçbir kavram diğerinden bağımsız düşünülemez. Örneğin, kavramı bir nokta olarak düşünün. Noktayı işaret edebilirsiniz. İşaret ettiğinizde nokta öne çıkar. Ama kavramın bir de fonksiyonu, işlevi vardır. İşleve yöneldiğiniz zaman nokta ortadan kaybolur, işlevi öne çıkar. Bir de kavram uzayda tek başına değildir. Diğer kavramlarla ilişkileri ile vardır. İlişkilere yönelirsiniz ilişkileri ortaya çıkar. Dolayısıyla herhangi bir kavramı işaret ettiğimizde aynı anda üç şeyi dikkate almamız gerekir. Kavramın kendini, kavramın fonksiyonu ve kavramın ilişkileri. Hiçbir kavramı –Tanrı kavramı da dâhil- ilişkilendirmeden tanımlayamazsınız. Bir kültürün Tanrı kavramını devlet kavramıyla, toplum kavramıyla, kâinat/kozmos kavramlarıyla nedensellik kavramıyla ilişkilendirmeden tanımlayamazsınız. Mesela, “yaratıcı tanrı” fikrini kabul ettiğiniz zaman “özsel nedenselliği” kabul edemezsiniz Aristotelesce anlamda. Bu kavram aşamaları biri değiştiği zaman diğeri yerinde duracak bir yapı değil. Organik bir şey bu. Bir kavramın tanımı değiştiğinde maddenin tanımı değiştiğinde Tanrının da tanımı değişir. Eğer madde kadim bir şey ise, yaratılmamışsa Tanrıyı da ona göre tanımlamak zorundasınız.  Çünkü bilim kavramını ya da bilme kavramını da tartışırken üç temel kavramı: aşkınsallık, içkinsellik, bağlantısallık kavramlarını dikkate almadan bilimi anlayamayacağız.” şeklinde konuştu.

Aşkınlığın en temeldeki fikir olduğunu, bir evrenin var olduğunu ve bir de evrenin dışardan kuşatan bir yapı olduğunu söyleyen Fazlıoğlu, “Buna Tanrı diyebilirsiniz, buna kutsal bir güç diyebilirsiniz. Tarihte belirli kültürler, belirli yaklaşımlar her evreni dışardan kuşatan, metafizik ikinci bir küreyi var kılarak içeriyi anlamlandırırlar. Bunu dikkate almadan İbn-i Sina’yı anlayamazsınız.” dedi.

İnsanın, hiçbir zaman etkinlikler arasında yaşayamayacağını, bunun da insanın kaderi olduğuna değinen İhsan Fazlıoğlu sözlerine şöyle devam ediyor. “Etkinlik şöyle: Dağ başını düşünün. Soğuk, tipi, kar, fırtına var. Burada yaşayamazsınız. Muhakkak kendinize bir sığınak yapmak zorundasınız. Tüm bilme faaliyetlerimizi, etkinliklerimizi, kognitif etkinliklerimizi örüntülere dönüştürmemiz, kurumlara dönüştürmemiz aslında kendimize birer sığınak yapma işidir. Modern bilimin en önemli özelliği, mekân ve zamanla mukayyet, evrenin içinde kalmak ve evrendeki bağlantılarla, ilişkilerle, fonksiyonlarla; yani olması gerekenle değil olanla kayıtlanmak.”

Konuşmasının sonunda önemli olanın bilimin değil bilginin kendisi olduğunu dile getiren İhsan Fazlıoğlu, “Hz. Ali (r.a.), ‘İnsan eşittir ilim/bilgi’ dedi. Bilgi nedir peki? -burada kelâm geleneğine mensubiyet duyuyorum- Bilgi, insanın kognitif yetisi ile gerçeklik kürelerinin girdiği ilişkinin adıdır. Buna izafiyet teorisi diyor kelâmcılar. İlişki, kendisi dolayısıyla bir ifadedir ve kurumsallaşıyor.” diyerek konuşmasını bitirdi.

 

Adem Suvağcı

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir