
24 Temmuz 2020 – Cuma
Aristoteles, Nikomakhos’a Etik adlı eserinde “Dostunuza karşı duyduğunuz sevgi aslında kendiniz için iyi olanı sevmenizdir, eğer iyi insanlarla dostsanız siz de iyi olursunuz.” der. Tüm işlerimizde olduğu gibi dost seçerken de iyiyi ararız. İnsanın kendi için iyi olanı sevmesi fıtri bir durum. Mutlu olma isteğinin bir sonucu da diyebilirim. Mutlu olmak; tüm fiillerimizin arkasında yatan kızıl elma… Dost seçerken de mutlu olmayı isteriz. O halde tam bir samimiyetten bahsedemeyiz. Dostu dost olduğu için değil kendimiz için iyi olması sebebiyle seçeriz. Ama karşımızdaki de aynı duygularla hareket ettiği için bu durum sorun doğurmaz. Çünkü iyi olanı aramayan yoktur. Peki bunun istisnası var mıdır? Kendi için iyi olmayan birini kişi dost edinemez mi? Elbette edinir. Ama bu sefer bu dost edinmenin arkasında başka niyetler yatar. Mesela kötülüğün merakı, günahın çekiciliği, kişisel menfaat vb. Gerçi insan bu hareketinde de bir iyilik görebilir ama bu tanıma uymayan bir iyiliktir ve insanın kendini kandırması ve arzularına köle olması sözkonusudur.
2 Ağustos 2020 – Pazar
Kendimi son derece yorgun hissediyorum. Sebebi de sırtımdan bir türlü atamadığım yükler. İşin garibi bu yükler her geçen gün artıyor. Yarım kalmışlıklar, bir türlü nihayete erememiş arzular, hayal kırıkları derken sırtımda bir kambur oluştu. Bir de kırdığım kalpler var tabii. Beni kıranları ise saymıyorum! Sanıyorum insan, bütün bu yüklerle yürümesini öğrendikçe kendine dair bir bilgiye ulaşıyor. Tabii bu bilgi kişiye göre değişiyor, sabit değil. Mesela bazıları kayıtsızlığı öğrenirken bazıları kötü olmak gerektiğini öğreniyor. Kısacası her yük, taşıyıcısında başka bir manaya denk geliyor. Dünyaya bakan göz sayısı kadar dünya var ve bu sayı sürekli artıyor. Matematik ve mantığın iflas ettiği yerin adıdır insan. Elimizde bir sabite yok. Bu, bir yandan sonsuz bir imkân oluştururken bir yandan korkutuyor. Bilinmezlik her halükarda insanı tedirgin eder, hele bu bilinmezlik kendine dair ise… Sözün özü yorgunluğumuz artıyor, sözlerimiz eskiyor… Ölüm ise bir teselli gibi uzakta duruyor.
20 Ağustos 2020 – Perşembe
İnsanın samimi olmasının çok zor olduğunu biliyorum. Hatta ilişkilerinin neredeyse tamamında samimi davranamadığını da düşünüyorum. Küçük düşmeme isteği ve kendini ispatlama derdi her zaman ilişkilerin yönünü ve niteliğini belirliyor. Bir de insanın güç istenci var tabii! Geçen gün arkadaşlarla buluştuk. Birbirimizi yıllardır tanıyoruz. Ama yine de maske takmadan konuşamadığımızı fark ettim. (Bu maske, mikrop maskesi değil!)
Hepimiz imaj oluşturma derdindeyiz. Ve bu imaj ile bilinme… Bir de saygı görme. Mesela hiç birimiz diğerlerimize karşı küçük düşmek istemiyoruz. Bu sebeple içimizden geldiği gibi değil, kendimize çizdiğimiz imaja göre konuşuyoruz. Saygınlığımızı yitirmemenin derdindeyiz. Sanıyorum sadece evlilik ilişkilerinde samimiyet sağlanabiliyor. Çünkü eşler zamanla birbirlerinin her türlü kötü hallerine şahit oluyorlar. Hatta birbirlerinin içlerindeki karanlık noktaları görüyorlar. Burada karşılıklı bir bilme sözkonusu ve bu sebeple samimiyete gölge düşer gibi ama bu konuya girmek istemiyor ve elimizdeki tek samimi olduğumuz ilişki türünü kaybetmek istemiyorum. Ama şüpheler içimi kemirmeye devam ediyor.
Sulhi Ceylan
3 Yorum