03 Aralık 2019 – Salı
Hayatımızın olmazsa olmazlarından biri de “merak.” Sürekli birilerinin ya da bir şeylerin özünü, esasını kavramak için çıldırıp duruyoruz. En çok da diğer insanların yaptıklarını merak ediyoruz. Evlerimizin pencereleri aslında merakımızın bir sonucu olamaz mı? Öğrenme arzumuz bir türlü bitmiyor, sürekli merak edecek yeni bir şeyler buluyoruz. Merak ilimin hocasıdır, derler. Tamam sözüm yok ama her şey merak edilir mi? Komşumuzun ne yaptığı neden bu kadar önemli? Yoldan geçen birinin kıyafetine neden bu kadar takılır insan? İş arkadaşlarımızın patronla konuştuklarının önemi nedir?
Belki de merak, insan için bir kaçış eylemidir. Bence, kendini düşüncenin konusu yapmak istememenin, kendi gerçekliğinden korkunun bir ifadesi de olabilir. Merak, insanın kendiyle yetinememesinin, kendi ile mutlu olamamasının bir sonucu neden olmasın! Bu bir rahatsızlık belirtisi ama bu rahatsızlık insanın içinde bir yerde. Ve her merak duyma ise bu rahatsız eden şeyin üstünü örtme uğraşı. Tabiî bunun bir de getirisi olacak, yabancılaşma. Kendini kaçırma!
17 Aralık 2019 – Salı
Kierkegaard, Allah’a seslenmenin özel bir yolu olduğunu söyler ve bunun ise “eylemin dili” olduğunu savunur. Eylem, fiil ve aksiyon demek. Yani dil ile söylenene azaların eşlik etmesi ve ortaya bir fiilin çıkması. Savunulan düşüncenin gerçeklik halini alması da diyebilirim. Eylem harekete geçmek demek aynı zamanda. Niyetin gerçeklik bulması, iradenin kendini ortaya koyacak alana kavuşması… Eylemin dili aslında kişinin kendini, savunduğu değerleri ispatlaması demek. Kuru iddiadan uzaklaşıp hakikatin ağırlığı ile yüzleşmekten çekinmemek. İnanılan değerlerin hayat bulması sonucu kişinin kendini inşâ etmesi… O halde kişi eylemleri ile kendi kendini inşâ edebilir. Ama eylemin eşlik etmediği söylemler ise kuru laftan ileri gidemez. Allah’a seslenmek; ahlak ve adaleti merkeze koyarak kişinin hayatını devam ettirmesi ve her işinin hem önünde hem de sonunda Allah tarafından görüldüğünün farkındalığında olması halidir. Tersi ise hüsrandır. Ama insan ne yazık ki en çok eyleme dökemediği iddialarından vurulur. İddialarının altında ezilir. Madem öyle kişi söylemleri tarafından inşâ edilemez ama onların altında kalması sonucu yenik düşebilir. Evet insan ne ederse kendine eder.
31 Aralık 2019 – Salı
Yıllardır içimde bir tedirginlik var. Bir türlü geçmek bilmeyen, bir şekilde kendini hatırlatmasını bilen bir huzursuzluk hali. En mutlu anlarımda yüzünü gösteren ve neşemi hüzne çeviren bir rahatsızlık durumu. Hocam “Huzur, İslam da bile olsa alma” demişti. Sanırım bu sözün üzerimde bir etkisi var. Zira İslam huzursuz etmeli insanı. İnsanlığını sorgulatmalı, sürekli teyakkuz halini yaşatmalı. Kaldı ki Zunnûn-i Mısrî hazretleri “İnsan, tedirgin olduğu, korku ve kaygı içre bulunduğu sürece, yol’dadır; bunları kaybeden kişi, yol’dan çıkar; dolanır durur” buyuruyor. Dervişin Hakk’tan gelen ilhamlar sebebiyle kendinden geçmesi anlamındaki “huzur”un buradaki mesele ile ilgisi yok. Sözün özü ne yapsam üzerinde kusur ve noksan görüyorum. Tamamlanmamışlık ve yok oluş ellerimden damlıyor sürekli. Ne etsem, ne üretsem üzerinde fanilik damgasını fark ediyorum. İhlasın yüzde yüz beklentisizlik hali olduğunu öğrendiğimden beri bu tedirginlik hali iyice arttı. Kim beklentisiz yaşayabilir ki?
3 Ocak 2020 – Cuma
Her geçen gün kendimden şüphe ediyorum. Bilgim arttıkça ne kadar cahil olduğumu anlıyorum ve görüşlerim değişiyor. Bilinenin aksine insanın sabit kalması değil bilakis değişmesi makbuldür. Çünkü insan kemale doğru yürüyen bir varlıktır. Kemal sürekli yükselmeyi yani kendini bilmeyi gerektirir. Bunun sonucunda ise insan değişir haliyle. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri; “Tövbe günahı unutmaktır” buyuruyor. Tabiî bu sözün bir bağlamı var ama insanın sürekli ileri bakması, geçmişe takılıp şimdiyi de kaçırmaması gerektiğini şeklinde de anlayabiliriz. O halde insanın kendine yapabileceği en büyük zulümlerden biri de fikri olarak değişiklikten uzak durmasıdır. Okyanusun ortasında tahta parçasına sarılır gibi bildiklerine sarılması yani. Durgun su bulanır ve kokar hâlbuki. Dönüşümün kaçınılmaz olması gerektiğini anlatıyorum ama bu durum bazen beni de korkutuyor. Çünkü dogmalarına sıkıca sarılmış kişiler tarafından hemen etiketlendiriliyor insan. Ama hakikate saygıdan ötürü kınayıcının kınamasından çekinmemek gerek.
Sulhi Ceylan
1 Yorum