Yazarlarımızdan Mehmet Raşit Küçükkürtül kitap, dergi, gazete vs. okumalarından dikkatini çeken, bir kenara not etmek ihtiyacı duyduğu pasajları “İktibas Defteri” adı altında bir araya getiriyor. Yüzlerce dergi, gazete, kitap arasından Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün dikkatli ve cins bakış açısına göre derlenmiş bu metinlerin Edebifikir okuyucusunun dişine göre olduğunu düşündük.
***
1.
barış sürecinde her etnik unsura kendi adıyla hitap edilmesi almanya’da yaşayan kürt vatandaşlarımız içinde geçerli. ancak avrupa ülkelerinde türkiye vatandaşlarına genelde türk denildiği için umarım kürt, çerkez, laz, arnavut, boşnak, arap vs. kökenli kardeşlerimiz yersiz alınganlık göstermezler. ismet özel’e hak vermemek mümkün değil. kabul etsek de etmesek de avrupalının nezdinde müslüman demek türk demek.
bunun için olsa gerek almanya’da çıkan yangınlar kimlik sormuyor yakıp geçiyor. almanya sathı türkiyeliler için adeta açık hava hapishanesi olmaktan kremetoryum’a tahvil edilmiş. yükselen nazilik ve dazlaklar, alman derin devletinin himayesinde her geçen gün palazlanıyor. hedeflerinde göçmen işçiler, özellikle türk aileler var. nedenine gelince avrupa’da yabancılaşmaya türkler direniyor, müslüman halkları türk dernekleri bir araya getiriyor, örgütlüyor. avrupa’nın her ülkesinde aynı resmi görebilirsiniz.
(almanya kremetoryumunda türkler, ömer çelikdönmez, haber10.com, 1 nisan 2013)
2.
28 şubat 1997’den sonra hafızlık eğitimine ilgi azalmaya başladı. diyanet işleri başkanlığı’nın açıkladığı rakamlar da bunu ispatlıyor. mesela; 1998’de 5760 hafız yetişirken bu rakam 2001’de 2920’ye, 2003’te 1417’ye, 2006’da 1826’ya kadar geriliyor. 2007’den itibaren de 2-3 bin arasında gidip geliyor.
(aksiyon dergisi, 15 kasım 2010, tuba kabacoğlu’nun haberi)
3.
izlanda, adı “buz ülkesi” anlamına gelen ülkenin aslında “o kadar da buzlu olmadığını gösterebilmek” umuduyla kolları sıvadı. yeni bir isim bulmak için açılan siteye 25 bin öneri gönderildi. bunlar arasında “sakal bırakmak için en iyi ülke”, “aman tanrım o da ne ülkesi” ve “güzel ülke” dikkati çekti. “haydi kaybolalım ülkesi” ve “ihtişam adası” finale kaldı.
(radikal gazetesi – 3 mayıs 2013 cuma)
4.
1930’lu ve 40’lı yıllarda hollywood’un en büyük ismi olan deanna durbun, 91 yaşında hayatını kaybetti. durbin 1947’de hollywood’un en çok kazanan yıldızı olmuş, bir yıl sonra ise henüz 27 yaşındayken sinemayı bıraktığını açıklamıştı. durbin’in gişe canavarı olan filmleri, 1930’lu yıllarda yapım şirketi universal’ı iflasın eşiğinden kurtarmıştı. winston churchill, durbin’in filmlerini birtanya’da vizyona girmeden önce özel gösterimlerle izliyordu. anne frank’in nazilerden gizlendiği çatı kadında da deanna durbin’in afişi asılıydı. sinemayı bıraktıktan sonra hiç mülakat vermeyen durbin, 1958’de gazetecilere yolladığı bir mektupta “film çekerken hiç mutlu olmadım.” yazmıştı.
(taraf gazetesi)
5.
abd’de ilk yerleşimciler yamyam çıktı.
abd’li araştırmacıların geçen yıl virginia’nın james fort bölgesinde bulunan 400 yıllık kafatasına yaptığı incelemeler ülke tarihinin korkunç gerçeğine ayna tuttu. araştırma, kuzey amerika’ya ilk giden ingiliz yerleşimcilerin zorlu kış şartlarının hüküm sürdüğü 1609-1610 yıllarında yamyalığa yöneldiğini ortaya koydu. bilim adamları 400 yıllık kafatası ve kaval kemiğinin 14 yaşındaki bir genç kıza ait olduğunu belirledi. britanya’nın james town kolonisinin en eski bölümü olan james fort 1607’de kurulmuştu. washington smitsonian müzesi’nden antropolog doug owsley, “kurbanın vücudunun parçalandığı ve etinin yendiğini belirledik. bazı eski belgelerde bu tür iddialar yer alıyordu. bu kemikler bize iddiaların gerçek olduğunu kanıtladı.” dedi. owsey, genç kızın kemiklerindeki kesik izlerininn kurbanı katleden kişinin kasap olmadığını düşündürdüğünü açıkladı.
(taraf gazetesi – 3 mayıs 2013 cuma)
6.
milli şairini tercüme eden bir ülke kendi kendini sömürgeleştirmiş demektir.
(akif emre, gerçek hayat, 15-21 ekim 2012)
7.
iyi hatırlıyorum; 80’li yıllarda yoğun bir arap turist akını olmuştu. benim hatırladığım ilk büyük kitlesel arap ilgisiydi… türkiye içe kapalı bir toplumdu o dönemler. yurt dışına çıkmanın ayrıcalıklı sayıldığı günlerde bir avrupa ülkesine yolu düşen vatandaş şöyle dursun akademi için bile yurt dışında gezmek bile kariyer meselesiydi… hele ortadoğu tümüyle kapalı kutuydu. orta yaşı geçtikten sonra hacca giden müslüman anadolu insanı arabistan’da da ezanın ‘türkçe’ okunduğunu hayretler içinde anlatırdı. bu ortamda arap dünyasından büyük kısmı ailecek gelerek tatil yapan insanlarla karşılaşmanın örülen duvarların belli ölçüde aşılmasında ne denli etkili olduğunu o sıralarda gözlemlemiştim.
(akif emre, yeni şafak gazetesi, 16 mayıs 2013 perşembe)