bu şehrin ekmekleri ne zaman düzelecek mehmet abi?

Bengalli köle bir kadın ve sırtında İngiliz efendisi, sene 1903

(günler heybemde – 3)

1 şaban 1435: açık toplum enstitüsü’nün filistin’deki faaliyetleri neler? macaristan, türkiye’nin avrupa birliği’ne girmesini istiyor mu? çin’le rusya arasına sıkışmış ve bir havaalanı dahi bulunmayan moğolistan diye bir ülkenin varlığı niye devam ediyor? türkiye, rusya ile vizeleri niye kaldırdı? türkiye’den başka bu kadar vize kaldıran ülke var mı?

2 şaban 1435: beni geçen sene sergide görmüştü. kimse durmadığı için sergide ben nöbetçi kalmıştım. tablolar hakkında öyle saçma sorular sordu, öyle sözler söyledi ki… kendisini kültürlü göstermek için fransızca öğrendiğinden, piyano dersi aldığından filan söz etti. ister istemez psikolojik mesafeyi, gardı korudum. vicdansızlık mı ediyor, kibir mi gösteriyorum? sonra aynı kültür merkezi’nde yine gördü beni. beni hatırladığını anladım. yanıma yaklaştı “siz… edebiyat okuyordunuz değil mi?” başımı uğraştığım işten kaldırdım: “hayır, edebiyat okumuyorum. herhalde birine benzettiniz.” bir sürü hakkımda yanlış tahminde bulunmaya devam etti. ben de bunların doğru olmadığını söyledim. bu sene yine kültür merkezinde fark etti beni, yine benzer bir diyalog… yeni insanlar tanımak konusunda ne kadar tedbirsiz davranıyoruz. beni tanısa ne olacak? yeni birini tanımak konusunda daha tedirgin, daha mesafeli oldum geçen son dört beş yılda. birlikte aynı işleri yapamayacağımız, aramızda çok çok mesafe olan insanlarla münasebet sürdürmek iki taraf için de boşu boşuna zaman kaybı değil mi?

3 şaban 1435: “bu şehrin ekmekleri ne zaman düzelecek mehmet abi?” – “valla hocam, çok zor. eskiden bu fırıncılık işini gayrimüslimlere yaptırırlardı, osmanlı zamanında. çünkü bu fırın işinde kul hakkı olur. gayrimüslimleri kovduktan sonra bizimkiler yapmaya başladı fakat toplum çok bozuldu hocam, öyle böyle değil! şimdi adam standart 250 gramsa 245 yapıp otomobilinin taksitini ödüyor. bilmem ne yapıyor? allah sonumuzu hayır etsin!”

4 şaban 1435: mentollü şampuan diye bir şey var. bilim insanları zararlarını keşfetmeden şu yaz sıcaklarında kullanıyorum.

5 şaban 1435: kemal sayar’ın kitapları da “ilk 30.000” türü etiketlerle neşredilmeye başlamış.

6 şaban 1435: gazeteler eskiden “namus cinayeti” diye haber yaparlardı, şimdi o haberlerin hepsi de “erkek şiddeti” haberlerinin altında toplanmaya başladı. medyamız ne kadar demokrat ve insan haklarına saygılı hâle geliyor görüyor musunuz? “namus cinayeti” diyerek artık bu şiddet hadiselerini dolaylı yoldan meşrulaştırmıyorlar! ne kadar “inscancıllar”, ne kadar! bir ben mi fark ediyorum böyle şeyleri?

7 şaban 1435: birisi “enikonu” kelimesini selim ileri’den kurtarsın, yazık!

8 şaban 1435: kızın bir vesikalık fotoğrafını göreyim demiş, fotoşoplu çıkmış.

9 şaban 1435: cuma günü, namazdan birkaç saat önce reklam mesajları göndermeye başlayan marketler sizden allah’a sığınıyorum! insanların cuma mesajı çekeceği saate denk getirerek mesajınızı illa okumamızı, görmemizi sağlıyorsunuz. hâlbuki bu mesajları gördükçe sizden daha çok tiksiniyoruz, bilmem farkında mısınız?

10 şaban 1435: eskiden insanlar onuru ve namusu için intihar ederlerdi. modern devirle birlikte insanlar tahammül edemedikleri için intihar ediyorlar. dünya sağlık örgütünün raporuna göre her sene 800 binden fazla kişi intihar ediyormuş. elbette intihar edenlerin %75’i sömürgeye maruz kalan ülkelerden çıkıyor. eskiden bu kadar intihar var mıydı? duyup duyabileceğiniz en salakça sözlerden birini dünya sağlık örgütü genel direktörü margaret chan söylüyor: iintihar, çok uzun süredir tabu kabul edilen bir sağlık sorunu. bu sorunun çözümü için tüm ülkelere eyleme geçmeleri çağrısında bulunuyoruz.”

12 şaban 1435: namaz kılarken cebindeki banka kartı veya kredi kartı önüne düştü. ismet özel olsaydı, “insanlar kredi kartına secde ettiklerinin farkında değil.” derdi.

13 şaban 1435: türkiye’de “rabia şiirleri antolojisi”, “gazze şiirleri antolojisi” olabiliyor ama “keşmir şiirleri antolojsi” olmaz.

14 şaban 1435: hayatımda gördüğüm en büyük namussuzluklardan birisi: http://www.yenisafak.com.tr/aktuel/250-gram-altini-yediler-683205

15 şaban 1435: türkiye’nin küresel güç olmasından söz ediliyor. daha sosyal bilimler lisesi’nde bile “ülkeler coğrafyası” dersi yok. dünyadaki nüfus, coğrafya, geçim kaynakları hakkında bilgileri yok çocuklarımızın.

16 şaban 1435: arkadaşın annesi torunlarına bakmaktan kötü bir huy kapmış: çizgi film izlemek. haftasonu çocuklar olmasa da çizgi film izlemeye devam ediyormuş.

18 şaban 1435: neruda diye bir ilaç ismi var. bu da oldu.

19 şaban 1435: acaba belediyeler, kendilerine evlilik için müracaat eden çiftlerden üç adet düğün davetiyesi istese nasıl olurdu? belediyede muazzam bir arşiv oluşmuş olurdu. tam mehmet raşit’in “hatıra saklama ofisi”ne yakışacak türden bir proje.

20 şaban 1435: apartmanın kötü bir ismi vardı, bir çiçek ismi yahut kız ismiydi sanırım. bu komşu, ismini buhara yaptı. kapısında bereket duasından, karınca duasına birçok “parıltılı çıkartma kısa dua kâğıdı” bulunuyor. apartmanın önünde sık sık arabasını temizliyor. bazen temizliği yaparken müziğin sesini sonuna kadar açıyor. hani şu arabeskten bozma, “zikirli” denilen ama zikirle alakası olmayan, ağlak, feminen, çakma, aranjman, ilahi demeye bin şahit isteyen herzelerden… bugün yine müziğin sesini sonuna kadar açmıştı ki birden bire öğle ezanı okunmaya başladı. ağacın üstünde, bu komşunun seçim artığı pörsümüş, âdi, naylon parti bayrağı manasız manasız öğle sıcağında şöyle bir sallandı. partinin liderinin sırıtması kaybolmuş, solmuş gitmiş.

21 şaban 1435: hacdan gelenlere hediye olarak çeyrek altın götürenler varmış. allah’ım yardım et bize, bir an bile nefsimize bırakma bizi!

22 şaban 1435: ihtiyar cami kapısının iki tarafına durmuş iki suriyeli genç kızı görünce şöyle bir duraladı. göbekli, şalvarlı, ceketli, sünnet üzere sakalı, vakur yüzü ve elindeki bastonuyla dilenen kızlardan solundakine çıkıştı: “şu tarafa geç, şu tarafa geç! erkek, iki kadının ortasından geçmeyecek arkadaş! bu olmaz, bu olmaz!” kız sözden anlamasa bile, el işaretinden anlayarak öbür kızın arkasına doğru mahcup ve şaşkın bir şekilde vardı. önce ihtiyar geçti kapıdan, onu arkada bekleşen ötekiler takip etti. kız, ihtiyar gözden kaybolunca tekrar eski yerine döndü. camiden çıkmaya devam eden diğer erkekler iki kızın ortasından geçmeye devam ettiler. sonra erkeğim diye şehrin caddelerinde ve sokaklarında yürümeye devam ettiler. ihtiyarın niye böyle söylediğini kimse anlamadı.

23 şaban 1435: arkadaşlardan aldığım habere göre kerim sadi’nin kitapları bu seneki beyoğlu sahaf festivali’nde bol miktarda varmış. sahafın birisi, üsküdar’daki bir evden almış. torunu, kendisine bırakılan 25 kadar kerim sadi risalesini sahafa çok ucuza satmış. bulunmayan kerim sadi kitaplarının piyasası birden düşmüş tabiî. bu arada edebifikir, bu seneki sahaf festivali hakkında bir şey yazmadı.

(editörün cevabı)

24 şaban 1435: “gül yüzünü rüyamızda görelim ya rasullallah” ilahisini açtığımda öncesinde reklam olarak “kafası deve hörgüçlü muhafazakâr kadın” modasıyla ilgili bir video açan youtube, senden allah’a sığınıyorum! rabbim, bizleri “kafası deve hörgücüne dönmüş, kibirle yeryüzünde yürüyen muhafazakâr kadınlar”dan ve onları finanse eden erkeklerden koru, amin.

25 şaban 1435: türkiye’de yaşayan israil askerleri var. türkiye cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası bir anlaşmaya dayanıyor bu. türkiye’de oturan yahudiler, askerliklerini gidip israil’de filistinli öldürerek vs. yapıyor. sonra da türkiye’ye dönüp hayatlarına devam ediyorlar. türkiye cumhuriyeti de bunları askerlik yapmış sayıyor. israil büyükelçiliğinin facebook sayfasını gördünüz mü hiç?

26 şaban 1435: hz. ömer (r.a), resûl-i ekrem’in (s.a.v) altında oturduğu ağaca insanların ihtiram göstermesi üzerine o ağacı kestirmiş. aynı hz. ömer (r.a) resûl-i ekrem kıymet verdiği hacerü’l esved’e kıymet vermiştir.

27 şaban 1435: cumhurbaşkanını seçeceğiz ama kimin cumhurbaşkanı adayı olacağını seçemeyeceğiz. ecnebi bir kişinin sözüydü galiba, eğer oylar bir şey değiştirseydi sandıkları insanların önüne koymazlardı diye. ben de bugün şunu düşündüm: sanırım bizim oylarımız birileri için korkutucu, çünkü yurttaşlık yahut vatandaşlık derslerinde nasıl oy kullanacağımızı kimse anlatmadı. fakat kemal tahir’in deyişiyle “sarı paşa”nın inkılâplarını ezberlettiler.

29 şaban 1435: yılmaz dikbaş diye bir adam konuşuyor televizyonda. israil’in 400 atom bombası olduğunu söylüyor. ben daha önce okumuştum israil’in elinde nükleer silahlar olduğunu. fakat adam konuşurken şunu fark ettim, birçok televizyonda, gazetede israil’in elinde nükleer silah olduğu söylenmez. yine mesela şu an yüzlerce filistinlinin mülteci olarak çadırlarda yaşadığını, hem de kaç yıldır bu vaziyette olduklarını da okumayız. daha ilginci türkiye’de israil-filistin mücadelesi yahudi-müslüman çatışması sanılır.

Mücahit Emin Türk

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir