(Metafizik Günlükler 2)
Bu aralar zihnimde sürekli “Bir şeyler yapmalı!” diye bir cümle dolanıyor. Bu cümle, vücudumdaki kan gibi zihnimde deveran ediyor. Eviriyorum, çeviriyorum. “Ama ne yapmalı?” diye başımın etini yiyorum fakat sonuç yok. Elimde yine en son “Bir şeyler yapmalı!” cümlesi kalıyor. Cümleyi öğelerine ayırmayı denedim bir ara. Bir şeyler: özne, yapmalı: yüklem. Nafile bir uğraştan öte gitmedi bu gayretim de. Belki de kendimi öğelerime ayırmam gerekiyor. İnsan neden kendi söküğünü dikemez ki? Belki de bu soru ilk sorudan daha önemlidir. Eğer sökülen yer belli ve iğne ile iplik de varsa, insan neden söküğünü dikmekte inat etsin ki! Ama ediyoruz işte.
Birkaç zamandır Kur’an-ı Kerim günlüğü yazmaya niyetleniyorum. Hani bazı ayetler vardır, insanı sarsar. Kendine getirir. İşte bu ayetlerin vücut ülkemde ortaya çıkardığı tezahür ve tecellileri yazma niyetim var. Ama önce bütüncül bir bakış açısı geliştirmeliyim.
Düşünebilme, insanın diğer canlılardan ayrıldığı en büyük özelliği… İnsan bilinenlerden bilinmeyene doğru bir yol izler. Bildiklerini masaya yatırır ve bu sayede bilmediklerine ulaşır. Tefekkürün kısa tanımı da budur zaten. Varacağım nokta şurası; insan neyin ve kimin bilgisine ulaşırsa ulaşsın bu bilgi son takdirde Allah’ı bilmeye dairdir. Çünkü tüm varlık Allah’ın yaratması sonucu hayat bulmuştur ve her varlık kendi lisanınca yaratanını işaret eder. Böyle değil midir? Biz bir sanat eserinden sanatçıya dair bilgi edinmez miyiz?
Kur’an-ı Kerim’i anlamak aslında Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmaktır. Bu aynı zamanda bir velinin tasavvuf tanımıdır. Allah’ın ahlakını ise biz, gönderdiği kitap ve peygamberlerden öğreniriz. Bu bağlamda Efendimiz (s.a.v.) Allah’ın aynasıdır. Efendimize bakan Allah’ı görür. İşte Kur’an’ı Kerim’i anlamak için kişinin öncelikle Efendimize yaklaşması gerekir. Efendimize yaklaşmak ise onun ahlakı ile ahlaklanmak ile olur. Meşhur rivayettir. Bir gün sahabe efendilerimiz Hazreti Ayşe’ye gidip Peygamber Efendimizin ahlakını sordukları vakit şöyle bir cevap alırlar: “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’an’dan ibâret idi.” İşte demek istediğim de bu. Kur’an-ı Kerim’i anlamak aslında Efendimizin ahlak ve yaşayışını kendi hayatımıza örnek kılmakla yüzde yüz ilişkili. Binlerce kitap okumakla ilgili değil yani. Amelden doğan marifete vurgu yapıyorum. Yani eylemin bilgiye dönüşmesi…
İnsanın hakikate ulaşması aşama aşama gerçekleşir. Cehaletten ilme, ilimden anlayışa, anlayıştan hikmete ve hikmetten ise velayete doğru yükselerek ve incelerek devam eden bu seyr sonucunda insan hakikatle yüz yüze gelir. Yani Yürüyen Kur’an haline gelir. Ahlakı Kur’an-ı Kerim’in ahlakı halini alır. Sükûn ve huzur bulur. İçindeki deprem durmuş ve hayata karşı bütüncül bakış açısına ulaşmıştır.
İşte zihnimde dönüp duran “Bir şeyler yapmalı!” sorusuna kalbimin verdiği cevap. İnsan bir şeyler yapmadan da bir şeyler yapar. Sevap işleyemiyorsa en azından günahı terk eder. Böylece; bir şey yapmadan bir şey yapmış olur. Ama bu ilk adım. Her hâlükârda eylemsiz bir hayat zillettir. Kendi ruhuna acımamaktır. İnsan olma gerçeğine hakarettir.
Sulhi Ceylan
2 Yorum