sağcıları niçin öldürmeliyiz?*

(dör düküntü defteri – 11)

sağcı değilim. muhafazakar da. bu ikisiyle sıfatlanmaktan hak teâlâ’ya sığınırım. size tavsiyem, siz de bu ikisinden sakının. gönlümden geçen o ki bu iki sıfat, silinsin gitsin de türkiye’deki insanların hiçbiri bu iki sıfatı kullanarak hayat görüşünü ve sosyal mevkiini izah etmek için müracaat etmesin.  ben sağcı lafını duydum mu gözümün önüne yavuz bahadıroğlu’nun, bülent arınç’ın, mehmet şevket eygi’nin, emine şenlikoğlu’nun, ismail kahraman’ın, kadir mısıroğlu’nun, hilmi yavuz’un, nihat hatipoğlu’nun, süleyman demirel’in, hüseyin üzmez’in, ahmet maranki’nin, mehmet çelik’in, dursun gürlek’in, hüseyin çelik’in, enver ören’in, melih gökçek’in yüzleri gelebiliyor. bunlar bir tipi yansıtıyor. bir edanın, bir tavrın, bir duyuş ve düşünüşün adamları bunları. gülümsemelerinde benzer bir duyuş ve düşünüşün çizgileri beliriyor. sanki yüzleri ve duruşlarında, yıllar boyu benzer akletme süreçlerinden, benzer hassasiyet geliştirmelerinden ötürü müşterek çizgiler oluşmuştur. işte bu çizgilerde, bu duruşta kendime dair bir şey bulamam. saydığım isimleri, peş peşe sıralamamdaki gayem bahsettiğim sağcı tipini zihinlerde uyandırmaktır, onları tahkir etmek veya tenkit etmek değil. herhalde, nefsimden üstün vasıflara sahiplerdir; bilemiyorum, hak nezdinde kimin ne kıymette olduğunu ancak yine hak teâlâ bilir.

diyeceksiniz ki “ya solculuk? onda bir hayır var mı sanki?” elbette yok. sağcılık ve solculuk; çöpe atılacak iki mevhum, iki gıdasız kaynak, iki deli gömleği, iki kafes… peki bu mevhumların hiç mi kıymet-i harbiyesi yok? hiç mi bir yeri yok? tamamen yok sayamayacağımız, türkiye’nin tarihî içinde anlamlı bir izaha ulaşmak için müracaat edebileceğimiz mahdut ve muvakkat bir yeri vardır. mahdut yani sınırlı. muvakkat yani geçici. ne peki bu sınırlı ve geçici olan? türkiye, “din-dışı yeniçağ avrupa medeniyeti”nin icbarlarıyla yüz yüze gelince ikiye bölündü. alaturka-alafranga, mürteci-muassır, eski-yeni, dinci-laik gibi temelinde kültürel bir sosyal ve siyasî bölünme olan ikilik doğdu. kanaatim o ki bugün de devam eden bir ikiliktir. ancak köhnemiş, yıpranmış, değişen sosyolojiyi ifade edemeyecek kadar aciz bir yapı arz etmektedir. bu ikilik, ikinci harp’ten sonra sağ ve sol diye tebarüz etmiştir. türkiye varlığını sürdürmek için başka bir yatağa akmak zorunda olan bir nehir gibi kaynamakta, çağıldamaktadır. bu kaynamanın,  çağıldamanın ise yolunu bulmasında bu ikiliğin artık bir yararı yoktur. modern dünya teşekkül ederken, türkiye, buradaki varlığını temin edecek kültürel dayanakları yeni bir söze getiremedi, yeni bir kıyafete büründüremedi. bugün birinci harbin sonundaki şartlara göre kurulmuş başka bir ülke yok galiba. yaşadığımız her savaşta, her mücadelede, seferberlikte, her sosyal hadisede türkiye’nin varlığını izah etmekte din-i mübinden başka memba ve merci bulunmadığını hissettik ama bu his seviyesinde kaldı. bugünün şartlarına, sosyal bir tavır olarak müslümanlığımızı nasıl getireceğimizi bir türlü bilemedik ve bir türlü bunu başaramadık. işte bu başarısızlığın ve bilemeyişin adı sağcılık ve muhafazakarlıktır. bu ikisi gerçekte bir hastalığın ve çarpıklığın ifadesinden başka bir şey değildir. din-i mübinin, bizim bugünkü sosyal hayatımızda doğru ve uyumlu bir tezahürüne ulaşamaz isek, hafazanallah, dinin sosyal bir ifadesi kalmayacak ve din; fert fert, herkesin kendi dünyasında hissedip duyabildiği bir seviyede kalacak. o bakımdan, işlerimizden biri de sağcı ve muhafazakar sıfatlarını reddetmektir. yeni bir sosyal yapıya kavuşmak için nehrin önünden iki çarpık, hastalıklı seti kaldırmaktır. ondan sonra bir yol bulmaktır.

sağcılıktan ve muhafazakarlıktan hak teâlâ’ya sığınıyoruz dedik. nedir bu sağcılık peki? kimdir bu sağcı? onu neresinden ve neyinden tanırız? ne yer, ne içer? devlet dairesinde koltuğa nasıl kurulur? mesela çayı nasıl içer? herhalde bol şekerli ve açık içer, çay kaşığını da iyice bir şıkırdatır! yukarıda saydığımız isimlerden bağımsız olarak sokaktaki sağcının portresinin kaba hatlarına bir bakalım:

** sağcılığı ve muhafazakarlığı tarif etmek için benim aklıma doğrudan şu gelir: bir ayet-i kerime vardır ki sağcı dediğimiz adam, onun mealini okuyunca yüzü kızarır ve “bunun neşretmeyelim, bunu zikretmeyelim!” der. eğer onun ayet-i kerimenin tercümesi olduğunu bilmeden okursa onu sansürlemek, onu metnin bütününden çıkarmak ister. o ayet-i kerime, takva sahibi olup da kurtuluşa erenler için vaat edilen “memeleri tomurcuklanmış eşit yaşta dilberler var”[1] olduğunu haber veren nebe suresinin 33. ayet-i kerimesidir. sağcı, bu mealden vaaz kürsüsünde bahsedemez, mecliste misal olarak veremez. zaten o karacaoğlan şiirini de anlamaz, şairini basit bir çapkın olarak tavsif edecek bir zihin yapısına sahiptir.

** sizin bu sağcı, kılık kıyafet hususunda sarıpaşa gibi şekilcidir. sağcı dediğimiz adam şer-i şerifi mikyas kabul etmez, geleneğe bakar. quintilianus’un “vestis virum reddit” (adamı adam eden giydiğidir) sözüyle[2] yerleşmiş eski bir roma âdeti ise bu geleneğin membaıdır. biz onlara önce kiniklerle sonra melamilerle, cavlakîlerle cevap verdik ama hâlâ ayıkmış değiller.

** köylünün bir dünyası, bir kimliği vardır. şehirlinin de öyle. sağcı ise genellikle köyden şehre gelmiştir ancak ne köylü ne şehirli evsafını taşır. belki biraz kasabalı demek lâzım ona. kasaba edebiyatı teklif eden sezai karakoç’un kulakları çınlasın[3], hani onda da az sağcılık yoktur!

** sağcı, bir vakitler mevzu olan “muhafazakar sanat manifestosu”na imzasını atar.

** sağcı, tarihin ensesine bakmaktadır. filin hortumunu tutar, fil bundan ibarettir der. viyana önlerinden beri tarafa gelmez. biri onu coşkusundan uyandırırsa etrafına bakınıp viyana surlarının önüne gecekondu diker, ihaleye girip avusturya hükümetini dolandırır ve bunu milli mefahir olarak takdim eder. sağcılığın tarih tasavvurunu daha iyi anlamak için ismail kara’nın “tarihe nasıl bakıyoruz? yahut tarih bize nasıl bakıyor?”[4] serlevhalı yazısına müracaat etmekte fayda vardır.

** sağcı aynı zamanda devletçidir. hak teâlâ’dan çok devleti sever. konuşmasına bakar, onu milliyetçi sanırsınız halbuki o devletçilik yapmaktadır.

** sağcı, “laik cumhuriyetin kazanımları”ndan biridir.

** sağcı şark kurnazıdır. uyanık geçinir. birilerinin enayiliğini görür ve onlar gibi olmadığı için sevinir. ayağa takılıp düşen adamın hâline gülen kişinin yüzünde o sağcı edayı görürsünüz.

** sağcının okuryazarlıktan nasibi az ise imlâ hatası yapar bol bol. gençliğinde babasından gizlice arabesk dinlemiştir. ahmet günbay yıldız okur, bol şekerlisinden sütlü kahve içer. askerde ona az nöbet yazarlar.

** sağcı övmek ve sövmek arasındadır. anlamak ya ikinci sıradadır ya hiç gündeminde yoktur. bu, bilhassa tarih tasavvurunda böyledir. “hiç akletmez misiniz?”, “hiç tefekkür etmez misiniz?” meallerini işitince bunun kendisine değil de solcu / felsefe öğretmeni olan komşusuna hitap ettiğini düşünür.

** reaksiyoner tavır, sağcılığın içinde de vardır. sağcı, karşıtıyla birçok şeyi kavrayabilir.

** her sağcı hamasidir, ama her hamasî sağcı değildir.

** sağcının vatanı yoktur, babasının köyü vardır. o, ona vatan demektedir. izmir-alsancak’a bırakıverseniz vatansız olduğu gerçeğine toslar.

** sağcı erkek bir kadını sevemez, ona sırnaşabilir ancak. sağcı bir kadın ise bir erkeği sevemez, ona sadece sitem edebilir.

** sağcı türkü dinlemez; gizli gizli adnan şenses, bülent ersoy dinler. türkü dinliyorum diyorsa bakarsınız yoz şeyler dinliyordur, ibrahim tatlıses gibi. ekseriyetle tütün mamülleri tüketmez. ama dumanlı yola girmişse o mavili sigaranın slim olanına geçmiştir.

** sağcı, batı’ya söver ama cebi biraz dolar görürse, kızını amerika’ya okumaya gönderebilir. bazı kere, kızını okuturken maaşa geçmesi ve kendisine bir yazlık alması hayalini kurabilir. bazı sağcı türleri ise aile müessesinin ne kadar kıymetli olduğunu her fırsatta dile dökerken annesini kardeşinin yanına göndermeye uğraşır, siyasete atılıp kasabaya büyük bir huzurevi yapar ve bununla da övünebilir.

** sağcı, kendisinden ancak övgüyle söz edebilir. bunun dışında kendisinden söz edecekse gözlerini kaçırır, mahcuptur ama poz vermeyi ve göbeğini hoplatarak gülmeyi kendine nasıl yakıştıracağını bilir.

** sağcı bir garip âdemdir. talih onlardan yanadır. maaşı zamanında yatar. ikinci adamları sever. slogan atmayı beceremez. bir türküye eşlik etmekte başarısızdır. babalık etmekle polislik arasındaki farkı bilmez. kuponla “hammer tarihi” alır. face’ten yanlışlıkla sibel can fotoğrafı beğenir.

mehmet raşit küçükkürtül

(şevval 1439 – 18 haziran pazartesi)


[*] “köylüleri niçin öldürmeliyiz?” (“akla karşı tezler”, erbain, ismet özel, 26. baskı, sy.188)
[1] bahrü’l- medîd tefsiri, ibn acîbe el-hasenî, semerkand yayınları, cilt: 10, sayfa:521. mukayese etmek için muhtelif meallere bakılabilir. mealcilerimizin düştüğü sağcılık durumlarını görüp ibret almak için iyi bir tecrübe olacaktır.
[2] metin kayahan özgül’ün “divanyolu’ndan pera’ya selametle…” kitabının 48. sayfasından nakille (hece yayınları, ekim 2006)
[3] sezai karakoç’un “dişimizin zarı” açıklamalı “edebiyat yazıları-2” kitabında yer alan “kasaba edebiyatı” serlevhalı yazıya bakılabilir.
[4] “biraz yakın tarih, biraz uzak hurafe” içinde, ikinci basım, şubat 2017, sy.115.

DİĞER YAZILAR

16 Yorum

  • Edebi fikirli , 14/11/2018

    Karakoç bu alemin sağında kalmaktadır.
    Ona ancak “sağca” denebilir.
    Sağ olsun.

    • emma goldman , 18/11/2018

      o yazıyı okuyanlar, bu yazıyı da okuyor. sezai karakoç hakkında bu sitede en iyi yazıları mehmet raşit yazmıştır. sezai karakoç’u ağzından düşürmeyenlerden bir şey göremedik: https://edebifikir.com/fikir/sezai-karakoc-sagci-midir.html

    • büyük efendi talat , 19/11/2018

      yav ne yazmış? abartmayın… iki yazı yazdı diye adamı başımıza sezayi karakoç uzmanı edeceksiniz.

  • Ashabu'l Yemin , 03/07/2018

    “Muhalif ol ki tanınasın!” düsturuyla ufalanmış iskeletin üstüne deri giydirilmeye çalışılmış. Aceb şol ademoğlu korunmuş ve korunacak Kitab’ta “Ashabu’l yemin” lafzıyla bildirilmiş naslardan bi-habermiş gibi hezeyanlarda bulunuyor. Kadir-i mutlakın bile “sağın adamları” deyip şerefle muttasıf kıldığı “sağ” tabirini nasıl oluyor da, bir damla sudan ibaret olan bir FANİ, derinlerde bir yerde tenkide yaklaştırılabiliyor? Uyutun milleti uyutun, siz de uyuyun, uyuyanlar batıla uyanlardır ne de olsa.

  • A.İhsan , 02/07/2018

    Bir bıçağın kestiği parça ikiye ayrılır. Duruma göre parça sağ/sol, doğu/batı veya farklı isimlerle adlandırılır. Bıçak kimin elindeyse ve ayrımı neye göre yapıyorsa bilmek gerekir. Mufazakar denilen kişi neyi muhafaza etmeye gayret etmektedir. Bir değişim, bir dönüşüm savunan ne kadar muhafazakar olur? İyini kötüsü ile kötünün iyisi aynı kişi değil midir?
    Bizim imanı muhafaza etmekten öte gayretimiz olmasa gerek. Onun dışında dünya deveran…

  • HASAN EJDERHA , 20/06/2018

    Mehmet Raşit KÜÇÜKKÜRTÜL’ün tuzu kuru. 80 öncesini görmedi. Bir tarafın mensubu olmak zorunda kalmadı. Taraf olmayınca bertaraf olacak durumla burun buruna da kalmamış görünüyor. Yazı nefis. Dil harika. Ancak reçete yok. Mehmet Raşit’in durduğu yer tam olarak belli değil yazıda. Tatlı bir dille her şeyi diline dolamak, istihza etmek, önüne gelene vurmak kolay da pergelin iğnesini batırıp doğru dairenin çizileceği merkezi neden işaret etmiyor. Mefhumlara saldırmak okuyucuya ilginç gelebilir. Hele günümüzde 30 yaşına gelmiş hala ergenlikten kurtulamamış, her şeyi hafife alan bir kesim varki oradan çok okuyucu bulabilir Raşit. Şunu belirtmeliyim ki Ben Raşit’in durduğu yeri elbette biliyorum. Öbür dünya da da şahitlik ederim sağlam bir müslüman olduğuna. Ancak bu yazı yanlış anlaşılmasına sebep olabilir diye bunca cümleyi kurdum. Bir de başkalarından önce ben dövmek istedim. Fakat kolayca vurmak dağıtmak yerine o mefhumlara Anadolu insanının yüklediği manaları gözardı etmese iyi olurmuş. Babamın yanında “Ben sağcı ve muhafazakar değilim” dese. Babam ona şöyle bir bakar ve derki: “Allah Allah sakalı da var. Üstelik yüzü de temiz duruyor. Şöyle bakınca müslüman birine bensiyor. Garip; bizden gibi görünüyor ama bizden değilmiş. Halbu ki bir keresinde bu adamı ben ulu cami’de de görmüştüm” der ve hayıflanarak yanından uzaklaşırdı.

  • right wing extremist , 19/06/2018

    lisedeki din kültürü hocamız da amel defterini sağdan almak iyiye alamettir der, sağcılığı öğütlerdi. allah selamet versin.

  • münacaat , 19/06/2018

    Sitede Raşit K’ya muhafazakar da dendi, bu kadarı da artık gayretullaha dokunur! Edebifikir yönetimi acilen yas ilan edip ekran karartma yoluna gitsin. Umulur ki Allah’ın affına mazhar oluruz.

  • Edebi ficir , 19/06/2018

    Muhafazakarlık kokuşmuşluktur…

    (Birinden duymuştum)

  • yok , 19/06/2018

    Mehmet Raşit Küçükkürtül nedense yazılarınıza kayıtsız şartsız teslim oluyor ve kabul ediyorum. ama lütfen daha çok yazın.

  • m. emir , 18/06/2018

    babaannem televizyonda bir gazeteci gördüğü zaman müslüman mı anlamına ”bu bizden mi, sağcı mı?” diye sorar. ikinci dünya savaşının başlarında doğmuş. sağcılığı, islam’ın siyasi boyutu olarak düşünüyor. sağcılıkla islam’ın bu kadar birbirine karışmasının temel sebebi sağa yönelmenin sünnet olmasıyla alakalı galiba.

  • Feyzî , 18/06/2018

    Yorumlar vur-kaç…

  • Şenay Gürbüz , 18/06/2018

    Türkiye’de bir sağcı varsa o da Türk milliyetçisi İsmet Özel’dir.

    • Enis Behiç Koryürek , 19/06/2018

      Hayır, Ceyhun atuf kansu sagcidir. bir de Çerkezler genellikle solcu oluyor, o niye öyle oluyor?

    • Firdevs Cansel , 19/06/2018

      Adı üstünde, bir şeyleri ”muhafaza” etmekten yana hayat görüşü olan, yani muhafazakar diyebileceğimiz biri varsa o da Raşit K’dır.

  • Nevzat Yanyan , 18/06/2018

    Sezai Karakoç’a ”sağcı” demek için, ileri derecede tahsilli cahil olmak gerektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir